Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar.
Yaşıyorduk belki nefes alıyorduk. Bu yaşamak mıydı? Bence sadece yaşadığımızı sanıyorduk.
Yara alıyorduk. O yara kabuk bağlıyordu. İzi kalıyordu. Korkuyorduk izi kalır mı diye. O korku boşaymış. Bedenindeki yaralar izler bir şekilde geçermiş. Geçmezse bile acımazmış artık.
Benim kalbim gitgide yara alıyordu. O yara geçeceği sıra daha çok deşiliyordu. Görünürde ne bir iz ne de bir yara vardı. Meğerse o yara ruhuna atılan bir çentikmiş. Benim ruhumdaki çentik gitgide büyüyordu. Bana inat büyüyordu ve büyürken acıtıyordu.
Yara almamak için uğraştım ama çabam yaramı deşmekmiş bunu şimdi anladım.
Hep bir amaç aradım. Yaşamak için. Önce Alper'in hayalini gerçekleştirmek için çalıştım. Hukuk kazandım. Bu çabam sonuç verince mutlu olurum sandım olamadım.
Savcı oldum. Adalet düzeni olmadığı için Rosa'yı kurdum. Şimdi dedim, rahatlarım. Ben asla rahatlayamadım.
İnsanın fıtratında vardır bu mutluluğu arzulamak. Onun için çaba harcamak. Ancak bu çabaların sonucunun sana kazandırdığı tek şey boşa geçip biten bir hayatmış.
Ben hayal kurmayı çocukken bıraktım. Benim hayallerim bir dolunay gecesine kurban gitti. Benim hayallerim sevdiklerimi kaybettiğimde bitti. Yoruldum. Ben kazandım derken kaybetmekten yoruldum.
Hayatın bana hiç adil olmadığını düşünüp durdum. Büyüyünce dedim ki, Atlas hayat kime adil oynadı? Hayat bir kumardı. Kötüler kumarbazdı. İyiler ise kumar oynayamayacak kadar masumdu.
Kumar masasından sağ çıkan kötüler, o masaya oturmaya dahi cesaret edemeyenler iyilerdi. Şunu hep merak ettim ben düzenbaz olan bir kumarbaz mıydım yoksa kumar ile işi olmayan bir masum mu?
İşte bunun cevabı bende karanlıkta bulunan bir bilinmezlikti. Bense karanlıkta bir gölgeydim.
Birkaç dakika önce kahvaltı faslını çoktan geçmişken Kemal amca aramış ve beni dumura uğratan cümleler sarf etmişti.
Kemal amca, Deniz'in Göktuğ haberini gece uyandığında aldığını ve gerçekten delirmiş gibi hareket ettiğini söylemişti.
Göktuğ'un ameliyatına giren hatta onu kontrol etmek için gelen hastabakıcılara bile saldırmış, sinir krizleri yaşadığını bu nedenle bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesine sevk edilmişti.
Ara sıra gece uykusundan kalkıp Göktuğ'u ve onla beraber eşini gördüğü oluyor, onların gerçek olmadığını anlayınca öfke nöbetleri geçiriyormuş.
Kemal amca Deniz'i görmek istediğini söyleyince kabul etmediğini ve kimseyi görmek istemediğini söylediğini anlatmıştı.
Bu çok ağır bir şeydi. Deniz eşinin ölümünden sonra tutunduğu tek dalı olan çocuğunu kaybetmişti ve haklı olarak bunu kabullenemeyecekti.
Derin bir nefes alıp bıkkınlıkla geri verdim.
Vaveylalar'ın evindeydim. Bu ne kadar doğruydu bilmiyordum ama çoktan bir karar vermiştim. Şu an bilincimi kaybettiğim zaman beni getirdikleri odadaydım. Bu gece bir görev vardı. Benim de gelmemi istemişlerdi. Kahvaltıdan sonra bu görev hakkında konuşmuştuk.
Bu gece bir müzayedeye yaşa dışı silah kaçakçısı olan kırklarında bir adam katılacaktı. Yiğit Tüten.
Müzayedenin yapılacağı salon geniş ve büyüktü. Ancak salonun arka tarafında bulunan koridorlar uzun ve dardı. Binada çok fazlasıyla küçük odalar bulunuyordu. Bu odaların her kapısı başka bir odaya açılıyordu. Tamamen bir labirent gibiydi. Bu nedenle kimse yalnız dolaşmayacaktı. Müzayedeyi gerçekleştirecek kişi Yiğit Tüten'in yakın bir dostuydu. Bu nedenle bina seçimini Tüten'in isteğine göre yapmıştı. Bu gece hem tarihi eser hem de silah kaçakçılığı gerçekleştirilecekti. Bizim görevimiz ise bunu engellemekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arafın Vaveylaları
Teen Fiction''Neden ona sebebini sormuyorsun?'' ''Sormuyorum değil soramıyorum. Bana ne dedi biliyor musun?'' Karşısındaki dostu merakla kaşlarını çattı. ''Elimde kan ruhumda leke var, dedi. Bunu söylerken gözlerinde sadece acı vardı. Ona neden bu adalet düzeni...