4.bölüm

40 7 3
                                    

"Sence öldü mü?"
"Saçmalama Leyla, nefes alıyor nasıl öle bilir?"

Annemle Emiri eve götürdükten sonra annem ne yaparsa yapsın uyanmadı.
Annem uyandırmaya çalışırken ben olanları anlattım.

Annem: "Bence ambulansı arayalım."
"Hayır, arayamayız. Sorarlarsa nasıl oldu ne cevap verelim? Biz arkadaşlarla eğlencesine yasak olduğu halde dışarıdayken zombi sanıp kafasına taş mı attık diyelim."
Annem: "O zaman kendin ayılt. Ben elimden geleni yaptım." dedikten sonra gitmek için arkasını döndüğünde Emirin sesi geldi. "Başım çok kötü." sesi duyunca sevindim. Emirin sesini duyacağıma hiç bu kadar sevinmemiştim.
"Emir iyi misin?"
Emir: "Başım çok kötü ağrıyor. Gözlerimi açamıyorum. Şuan neredeyim ben?" Gözlerini açmaya çalıştı ama ışıktan olsa gerek gözünü açınca hemen kapatıyordu. Bunu farkedince ışığı kapatıp, telefonun fenerini açarak Emirden uzakta tavana tuttum. En azından bu onun gözlerini acıtmazdı.
İşe yaramıştı, gözlerini yavaş yavaş açarak etrafa baktı.
Emir: "En son seni eve bırakıyordum. Sonra noldu bana?"
"Başın döndü ve bayıldın. Ben de eve getirdim seni."
Emir: "Benim eve gitmem gerek."
"Nasıl gidiceksin bu halde?"
Emir: "Bir şekilde giderim." Diyip ayağa kalktığında dengesini kaybetti.
"Bak işte ayakta bile duramıyorsun, nasıl gidiceksin ?" Bu kez bir şey diyemedi.
Annem: "Ailene haber ver istersen durumunu."
Emir: "Size de rahatsızlık verdim, özür dilerim."
Annem: "Ne rahatsızlığı , kızımın arkadaşına her zaman evim açıktır. Rahatsızlıkmış, olur mu öyle şey ?"
Emir: "Teşekkür ederim."
Annem: "Ne demek, rica ederim."
"Eğer gözlerin düzeldiyse ışığı açıyorum. Telefonumun şarjı az."
Emir: "Açabilirsin."
Annem: "Acıkmış olmalısınız. Bekleyin şimdi size yemek getiricem."
Emir: "Teşekkür ederim ama aç değilim."
"Ben de aç değilim."
Annem: "Böyle olmaz ki , ben ne dersem o, hadi siz elleriniz yıkayın."
Ben çok acıkmamıştım ama yine de Emir tek başına kalmasın diye bir şey demedim.
"Emir, gel ben sana lavobonun yerini gösteriyim." Olumlu anlamda başını salladıktan sonra ayağa kalktı. Lavoboya kadar ona eşlik ettim.
"Burası, işin bittikten sonra mutfağa kendin gelirsin." Dedikten sonra mutfağa gittim.
"Ne güzel kokular geliyor."
Annem: "Sakın ellerini yıkamadan dokunma."
"Tamam, bak yıkıyorum sen de gör." Diyip musluğu açıp ellerimi yıkadım.
Annem: "İşte şimdi oldu."
Ellerimi kuruladıktan sonra anneme yardım ettim. O sırada Emir geldi.
"Hoşgeldin."
Emir: "Hoşbuldum, ne güzel kokuyor burası."
"Aynısını ben de söyledim." Masaya oturduk hepimiz. Emir yemekten bir kaşık yedikten sonra şaşkın şekilde bakmaya başladı.
Annem: "Beğenmedin mi yemeğı?"
Emir: "Hayır çok beğendim. Tadı..." Dedi duraksayarak. "Tadı anne yemeği gibi."
Annesi vefat etmişti. Konuyu değiştirmeye çalıştım. "Sence de fizik hocası çok gıcık bir tip değil mi ?"
Emir: "Evet çok gıcık."
"Hoca fizik dersini sevmediğimi bildiğinden beri puanım düşüşe geçti."
Emir: "Şaka yapıyorsun dimi ? Fiziği sevmediğini ona söylemedin her halde."
"Söyledim, dedim ki ben fizik dersini sevmiyorum sadece puanım iyi olsun diye fizik çalışıyorum dedim."
Emir: "Kesinlikle böyle demiştir sana -  Fizik her şeydir."
"Vazgeçilmez repliği." İstemsizce gülmeye başlamıştım. Annemin gözleri dolmuştu.
Emir: "Siz neden ağlıyorsunuz?"
Annem: "Ağlamıyorum , sadece kızımı uzun zaman sonra ilk kez böyle konuşup , güldüğünü gördüm."
"Neyse ya konuyu değişelim."
Emir: "En son ne zaman böyle güzel yemek yedim hatırlamıyorum. Ellerinize sağlık."
Annem: "Afiyet olsun."

***

Yemek bittikten sonra misafir odasını Emir için hazırlıyordum. O sırada Emir odaya girdi.
Emir: "Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi senin benim için oda hazırlaman falan." Dedi ve alaycı bir şekilde gülümsedi.
"Şansını fazla zorlama istersen."
Emir: "Tamam kızma ufaklık."
"Bana mı ufaklık dedin?" Yine alaycı şekilde gülümseyerek üstüme doğru gelmeye başladı.
Emir: "Evet sana dedim."
"Ufaklı ne ya. Bir daha söyleme sevmedim bu kelimeyi."
Emir: "Tamam ufaklık."
"Söyleme dedim. Yoksa - "
Emir: "Yoksa ne yaparsın?" Alay edermiş gibi sürekli gülümsüyordu.
"Bunu sen istedin." Dedim ve bir anda onu kolundan tutup duvara yapıştırdım. Beli duvardaydı. Gözlerinin içine bakıp.
"İşte bunu yaparım." Dedikten sonra tuttuğum kolunu ters çevirmeye çalıştım.
Emir: "Ahh kolum , tamam söz bir daha demem. Lütfen kolumu bırakır mısın acıyo." Dediğinde serbest bıraktım.
Emir: "Kandırdım ki, ufaklık, ufaklık." Diyerek gülüp koşmaya başladı.
"Sanırım az önce olanlar sana ders olmadı." Yastığı alıp ona attım.
Emir: "Vaay yastık savaşı demek." Diğer yastığı alıp üstüme attı.
"Biraz aklın vardı onu da Buse taşla yok etti."
Emir: "Ne yani sen bana akılsız mı demek istiyorsun?" Dedikten sonra ona attığım yastığı alıp bana vurmaya başladı.
"Adil bir savaş değil. Benim silahım yok."
Emir: "Hadi yine iyisin , izin veriyorum diğer yastığı sen al." Hemen yastığı yerden aldım.
"O zaman savaş başlasın." Yastıkla bir birimize vurmaya başladık. Kendimizi o kadar kaptırdık ki her taraf dağılmıştı.
Emir: "Pes ediyorum ben, oyunu sen kazandın." Yastığı elinden yatağa atıp ellerini yukarı kaldırdı.
"Hemen de vazgeçtin."
Emir: "Çok sert vuruyorsun. Ben sana kıyamayıp yastığı yavaş vuruyorum, sen bana acımıyorsun. Canıma susamadım her halde."
"Bak sen, yeniliyordum o yüzden bahane uydurdum demiyorda."
Emir: "Ne yenilicem ben sana? Sadece sana kıyamadım."
"Tamam hadi bu kez inanmış gibi yapıcam." Dedikten sonra odanın kapısının yanında durdum.
"Ben şimdi çıkıyorum arkamdan gelmek yastık atmak yok ve buraları sen topluyorsun."
Emir: "Neden arkandan geliyim ki ve ya yastık atayım?"
"Çünkü - " dedim ve elimdeki yastığı Emire atıp odadan çıkmak için kapıyı açmaya çalıştım ama kapı sıkışmıştı.
Emir: "Noldu ufaklık işler yolunda gitmedi mi?" Dedikten sonra bana taraf gelmeye başladı. Hemen kapıyı daha da zorlamaya başladım.
Emir: "Boşuna zorlama açılmaz." Elindeki anahtarı gösterdi.
"Ben de kapı sıkıştı sandım. Anahtarı ver hemen."
Emir: "Anahtar senindir, ancak alman gerek." Diyerek anahtarı yukarı kaldırıp gülmeye başladı.
"Sen ne ara kitledin o kapıyı?"
Emir: "Seni tanıyorum. Mutlaka çıkarken bir şey yapıcaktın. Ben de sana ders veriyim dedim. Hadi gel al anahtarı, tabi ala bilirsen." Sinirlenip anahtarı almaya çalıştım. Ancak boyu uzun diye bir türlü alamıyordum.
"Boyun bu kadar uzun olmak zorunda mı?"
Emir: "Senin boyun bu kadar kısa olmak zorunda mı ? Bak anahtarı benden alamıyorsun."
"Benim boyum normal, sen uzunsun."
Emir: "Bak sen, boyu normalmiş. "
"Uzatma artık ver şu anahtarı."
Emir: "Vermezsem nolur?"
"Vermezsen kötü olur." Dediğime gülerek birden üstüme yürümeye başladı.
"Gelme üstüme pis sapık." Dediklerime aldırmadan üstüme gelmeye devam ediyordu. En sonunda kapıyla arasına almıştı beni.
"Sapıklaşma geri çekil."
Emir: "Demek ukala kendini bilmezin tekiymişim öyle mi?" Gözlerimin içine bakarak alay edermiş gibi gülümsüyordu.
"Hiç inkar etmiyorum, evet öylesin. Ukalanın en önde gidenisin." Diyerek çekinmeden gözlerinin içine cesur bir şekilde baktım.
Emir: "Bu defa affediyorum seni. Hadi büyüklük bende kalsın, izin veriyorum git." Şaşırmış şekilde yüzüne baktım.
"Affetmek mi? Esas ben seni affetmiyorum."
Emir: "Ne için affetmiyorsun? Odaya kitlediğim için mi?"
"Belki de zamanında beni yalnız bıraktığın için ola bilir." Diyerek bu kez ben üstüne gittim.
Emir: "Sana eski konuları açma demiştim."
"Pardon, korkak biri olduğunu unutmuşum." Bakışlarından sinirlendiğini anlamak mümkündü. Aldırmayıp anahtarı elinden alıp odadan çıktım. Annemin odasına gittim. Ancak her zaman olduğu gibi bilgisayar başında çalışıyordu. Salondan telefonumu alıp odama gittim. Kendimi yatağa bıraktım. Tüm yorgunluğum bir anda gitti. Telefonu açıp grup mesajlarını okumaya başladım.

Kayıp sırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin