Yaramızda kalsın...

22 2 3
                                    

Ümit- Yunus

Ümit: Yunus ödevi unutma (08.45)

(Görüldü)

Yunus hava soğukmuş ellerin çatlar eldivenlerini takmayı unutma (09.13)

(Görüldü)

Yunus Melekle buluşacağım derse gelmeyeceğim imza atar mısın? (14.40)

(Görüldü)

-Bugün-

Ümit: Yunus baksana bi.

(Görüldü)


Yunus

Telefonuma gelen mesajla yattığım yerden doğruldum. Ümit okul olmadığı bir gün bana mesaj mı atmıştı? Ümit? Bana? Anlamsızca ellerim titriyordu. Görüldü atıp telefonu köşeye bıraktım. Ümit'in özelden attığı mesajlara uzun süredir sadece görüldü atıyordum... Cevap vermeye korkuyordum... 

Sanki cevap verirsem ağlaya ağlaya ördüğüm duvar tepeme yıkılacak ve ben altında kalacaktım... Sanki cevap verirsem kalbimin en karanlık odasında özenle sakladığım hislerim gün yüzüne çıkacak ve tüm gücümü kaybedecektim. Ümit'i görmemezlikten gelmeye çalışırken pek çok acı çekmiştim ve o zamanlara geri dönmek benim sonum olurdu. O yüzden bir küçücük gün ışığının bile içeri girmesine izin veremezdim.

 Üniversiteye kadar beşli güzel bir gruptuk. Herkes birbirini kardeşi gibi severdi. Ne zaman birimizin başına bir şey gelse hepimizin canı yanar, ne zaman birimizin yardıma ihtiyacı olsa hepimiz hiç düşünmeden yardıma koşar, birileriyle kavga edilecekse o kavgaya beraber gider ve akşam birbirimizin yaralarını sarardık. İçten içe en büyük yaraları birbirimize açıp birbirimizi paramparça edeceğimizi bilmeden.

Üniversiteye geldiğimizde hepimiz ayrı ayrı evlere çıkalım böylelikle birbirimizin kıymetini daha iyi biliriz diyerek saçma bir şekilde ayrı ayrı evlere çıktık. İlk başlarda bu fikir bana saçma geldi aslında ama sonradan bu fikri ortaya atan Çağ'a minnet duydum. Hem tek yaşıyordum hem de evimin her köşesinde kardeşlerim vardı.

 Pencerenin sağındaki koltukta her zaman Çağ oturur, ordan motorunu keserdi. O onun köşesiydi. Televizyonun karşısındaki koltukta daima Latif oturur "maç varken benim olduğunu unutup yerimi kapmayın diye burdayım haaa" diye bizi tehdit ederdi. Anlayacağınız orası da Latifin köşesiydi. Ne zaman bana gelse selam sabah vermeden buzdolabından zencefilli gazozunu alıp balkona sigara içmeye çıkan Uygarın köşesiyse mutfak balkonuydu. Uygar ne zaman balkona çıksa "Burasını bana kiralasana beee kanka. Yeminle günde üç gazozuna ev bile temizlerim" deyip reddedilince "Pis sen ne anlarsın temizlikten" deyip kıkırdıyordu. 

Üniversitenin ilk yılının ikinci yarısına kadar sabah akşam benden çıkmayan Ümit'in ise evimde bir köşesi yoktu. Kendi evini yerleştirip düzene sokmasına rağmen kendi evini otel olarak kullanır benimle yaşardı.  Bizimkiler bana geldiğinde Ümit'i görür görmez " Evine dön sülük gibi yapıştın çocuğun evine" diye onunla şakalaşır Ümit ise onlara büyük bir ciddiyetle "Zaten evimdeyim? heeem size ne hadi gidin evimizden" der ve onları kovuyormuş gibi yapardı. Bir süre sonra ben dahil herkes Ümit'in evimden asla gitmeyeceğine ikna olmuştuk.

Yine akşam yemeğine en sevdiği yemeği yapıp -ki ben hiç sevmezdim brokoliyi- onu beklediğim günlerden birinde Ümit yüzünde hiç görmediğim bir mutlulukla eve gelmiş "KARDEŞİM BİL BAKALIM NE OLDU?" diye bana sarılmıştı. "Ne oldu?" diye sorduğumda bir kızla ilişkiye başladıklarını ve artık evine döneceğini söylemişti. İşte o zaman içimde tarifsiz bir acı yeşermişti. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemediğim için " İstersen yaptığım yemekleri al evine git kızı çağır ilk gününüzmüş. Beraber vakit geçirirsiniz çok anlamlı olur" deyip kendi ellerimle Ümit'i evine dolaylı yoldan o kıza göndermiştim.

Sonraki gün beni arayıp heyecanla sevgilisiyle yaptıkları şeylerden bahseden Ümit'i dinlerken içimde anlamlandıramadığım bir yangın kopmuş ve bende ne kadar neşe ne kadar güç varsa hepsini yakıp kül etmişti. Ümitse her şeyden habersiz anlatmaya devam ettikten kısa bir süre sonra sevgilim arıyor deyip telefonu kapattığında kendimi olduğum yere çökmüş ağlar halde bulmuştum.

O günden sonra kardeşim dediğim, mutluluğuna kendi mutluluğum gibi sevineceğim Ümit'i görmek bana acı vermeye başlamış,kendi evim bile bana yabancılaşmıştı. İçimde tarifi olmayan kıskançlık ve acıyla geçirdiğim günlerin sonunda hislerimin kardeşlikten daha fazlası olduğunu ve bu duruma daha fazla dayanamayacağımı anlayıp bir süre sonra  Ümitle aramıza bir set çektim. Ümit de sanki bu setin bir nedeni olduğunu fark etmiş gibi üstünde durmadı. 

O zamandan beri yani yaklaşık iki senedir aramızda görünmez duvarlar var. Sanki ona yaklaşırsam içimdeki yangın onu da beni de yakacaktı. Sanki ona yaklaşırsam bir daha uzağında bile yer bulamayacaktım kendime. İşte bu yüzden uzaktan bakmaya başladım iliklerime kadar sevdiğim adama.

Telefonumu elime alıp attığı mesaja tekrar baktığımda neden yazdığını az çok kestirecek kadar iyi tanıyordum onu. Ama o beni belki de hiç tanıyamamıştı. Ne çok özlem ne çok kırgınlık vardı içimde. Gösteremiyor, göstermek yerine ondan hıncımı çıkarıyordum. Korkaktım. Çok korkaktım. Bir yanım gidip "Seviyorum seni be olum. Seviyorum ve bu çok acıtıyor" diye bağırmak isterken bir yanım onu görür görmez ayakları topuklarına vura vura kaçıyordu.

Ne zaman beşli olarak bir araya gelsek kimsenin gözünün içine bakamayacak kadar utanıyordum kendimden. İnsan kardeşim dediği birine nasıl aşık olurdu? Nasıl derdim bizimkilere Ümit'e aşığım diye... Diyemezdim. Bir şey gizliyorken de gözlerinin içine baka baka konuşamazdım ki. Ailemdi onlar benim. Bu sebeple aramıza zorunda kalarak mesafe koydum. Onlar değiştiğimi soğuk bir adama dönüştüğümü düşünüyorlardı. Oysa ben sadece güçsüzlüğümü gizlemeye çalışıyordum. 

Biliyordum ki seneler benden olduğu kadar Ümitten de çok şey götürmüştü. Gözlerindeki yorgunluğu görme ihtimalim bile beni mahvederken nasıl bakardım ki gözlerine? Eski Ümitten eser kalmadığı için nasıl üzülebilirdim gözümün önünde değişirken sesimi çıkarmadığım halde? Her şey öyle ya da böyle mahvolmuştu ve ben artık ne yapacağımı bilemiyordum. 

Tek bildiğim çok çaresizdim hatta bir ara çaresizliğim öyle bir hal aldı ki onların kaybolduğum yerden beni çekip almalarını bekledim. Anlasınlar istedim. Anlatamadım belki ama anlarlar diye umdum. Anlamadılar. Belki de anlamak istemediler. Bana konduramadılar. Geçen gün Latif'in ibne yaftasını hiç düşünmeden Çağ'a yakıştırıp onu aşağılamasını gördüğümde anlamak istememeleri daha da yatmıştı aklıma.

Tek ailem bile beni böyle kabullenemezdi.


Ya Bu İşler Ne? (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin