♡part eight♡ eris

131 8 6
                                    

"Erelina" dedim şaşkınlıkla. Kardeşim, şu an tam karşımda duruyordu. Stephen arkasını dönüp sordu "onu tanıyor musun?" Bende cevapladım "evet, hiç insan Kardeşini tanımaz mı?" Stephen, şaşkındı "ne? Hiç bir kardeşin olduğunu söylemedin" Stephen'a döndüm "sormadın ki"

O sırada aklıma kitap geldi "Erelina, o kitabı sen mi bıraktın?" Şaşkınlıkla sordu "ne kitabı?" Stephen kulağıma eğildi ve fısıldadı "sana kitaptan kimseye bahsetme demiştim" Erelina sorusunu yineledi "ne kitabı?" Bende anlatmaya karar verdim "bize ait olmayan bir kitap buldum. Kitap eris dilinde yazılmış, ama ben okuyamadan kayboldu" Erelina "o kitabı ben bırakmadım" Diye yanıtladı. Bende "ne için geldin o zaman?" Diye sordum.

"Reyna, buraya sey için geldim" dedi. Bende "Ne için?" Diye tekrar sordum. "Düğünüm" Diye yanıtladı o da.

Neden benim haberim yoktu? " Düğünün mü?" Erelina,"reyna, biliyorum ne olduğunu anlamıyorsun. Ama annemiz bizi bekliyor. Seni götürmem gerek. Söz veriyorum, her şeyi açıklayacağım" dedi.

'Annem' sözü geçince vücudum titredi. Bana ne yaptığını hatırlamıyorum, ama ondan hiç haz etmiyorum da. Erelina'ya döndüm " maalesef, gelemem." Yüzünde yalvaran bir ifade vardı " reyna lütfen, yanımda olmanı istiyorum. Sen benim ablamsın, düğünüme gelmeyeceksen ne anlamı kalır ki?"

Iyi yerden vurdu, ben aile ilişkilerine cok değer veririm. "Erelina yapamam" içimden bir ses gitmemem gerektiğini söylüyor. Erelina, bana yaklaştı ve gözlerimin içine bakarak sordu "reyna, sadece yanımda olmanı istiyorum. İstemiyorsan seni zorlamam ama bu benim icin çok önemli"

Derin bir nefes aldım "Peki tamam, ama düğün bittiği anda giderim." Erelina, gülemeye başladı ve bana ani bir hareketle sarıldı. Ilk başta irkildim ama sonra, ona karşılık verdim.

Benden ayrıldı "teşekkür ederim" dedi. "Hayır, teşekkür etmene gerek yok, sen benim kardeşimsin, benden önce evlensende öylesin" dedim bende.

Sonra, eris'e bir portal açtım. Biz tam gideceğimiz sırada, Stephen kolumu tuttu "bende geliyorum" direk gözlerimin içine bakıyordu, mavi gözleri benim içimi eritiyordu. Pozisyonumu bozmadan cevap verdim " hayır, seni bu işe bulaştırmak istemiyorum" Stephen da "seni yanlız bırakamam" dedi.

"Stephen, lütfen" dedim. " yanında olacağım dedim" dedi Stephen. Tam cevap vereceğim sırada Erelina, araya girdi "çift tartışmanızı bölmek istemem ama gitmemiz gerek. Ve Stephen da gelebilir sorun olmaz" ikimiz aynı anda konuştuk "biz çift değiliz" sonra, kolumu çektim ve "peki, gelebilirsin" dedim. O da "izin istemedim" dedi ve portaldan geçti. Gözlerimi devirip peşinden gittim.

Portaldan geçtiğimde, bizi izleyen eris'lileri fark ettim. Portalı, tam da eris'in meydanına açmışım. Ben etrafa bakarken biri bağırdı "bu, prenses reyna!!" Sonra herkesin bakışları değişti, beni öldürecek gibi bakıyorlardı.

Erelina kolumdan tuttu "reyna, saraya gitmemiz gerek" başımı salladım ve ellerimi kaldırıldım. Stephen öne atıldı "bu sefer ben deneyeyim" dedi ve portalı açtı. Hızla portaldan geçtik, dışardakiler her an üstümüze atlayabilirdi.

Kafamı kaldırdığımda gördüğüm yüz ile yerimde donup kaldım, bu annemdi. Beni fark edince bize doğru gelmeye başladı. Şu an onu öldürmek istiyordum. İçimde, anlamdıramadığım bir sekilde ona kin besliyorum.

"Reyna" dedi gülümseyerek ve kollarını açıp bana sarılmak için hamle yaptı. Hemen geri çekildim. Bozuldu ama belli etmiyordu "peki, seni özledim kızım" Duygu belirtmeyen bir ifade ile "ben özlemedim, hatta garip bir şekilde seninle ilgili çok az sey hatırlıyorum" dedim.

Şimdi gerçekten yüzü düşmüştü "şu anda bunu sorgulamayacağım" sonra, Stephen'ı göstererek sordu "bu kim oluyor" Stephen kısaca kendini tanıttı "ben doktor Stephen Strange, mistik sanatlar ustasıyım" araya erelina girdi "reyna'nın sevgilisi" gözlerim sonuna kadar açıldı. Dışarıdan böyle mi görünüyorduk?

"Hayır sevgilisi değilim, öğretmeniyim" dedi Stephen. Bende "sayılır hâlâ senden iyiyim" dedim. Stephen, tek kaşını sorgularcasına kaldırdı "ne? Sen mi?" Cevap vereceğim sırada freyja yani annem söze girdi "siz dinlenin biraz, geç oldu. Erelina size odalarınızı gösterir" sonra da tahtına geri oturdu.

***

Odalarımıza yerleşmiştik. Ama ben meraktan çatlayacaktım, o heykelleri göremem gerekiyordu. Odamdan bir hışımla çıktım ve Stephen'ın odasına doğru yöneldim.

Kapıyı üç kez tıklattım "gel" sesi gelince de içeri girdim. "Stephen" Stephen, şu an eris kitaplarını karıştırıyordu, o da benim gibi merak etmiş olmalı. "Reyna, iyiki geldin bunları çevirebilir misin?" Dedi ve iki kitap uzattı bana. Bende kitapları geri ona uzattım "Stephen, ben dayanamayacağım o heykelleri görmem gerek"

Elimdekileri bıraktı ve bana döndü "bende sana soracaktım" arkamı döndüm ve "o zaman gidelim" dedim. Stephen, yine kolumu tutu ve beni durdurdu "bekle geç oldu şimdi olmaz. Yarın beraber gideceğiz" dedi. "Ama st-" sözümü böldü ve "yarın dedim. Sakın, kendi başına bir şey yapmaya çalışma"

Bir şey söyleyemedim, haklıydı bu saatte bir ormana gitmek pek doğru değil. Başımı salladım ve "tamam" dedim. Sonra da kapıya doğru yöneldim. Tam çıkacağım sırada Stephen konuştu "iyi geceler" arkamı döndüm ve ona gülümsedim "sana da"

***

Bir türlü uyku tutmuyordu. Neredeyse dört saatir uyumaya çalışıyordum, ama içimdeki bu ses beni rahat bırakmıyordu. Bana oraya gitmemi söylüyordu, ama neden? Orada bir cevap olmalı, hatırlamıyamadığım şeyler için bir cevap.

Hemen ayağı fırladım. Çünkü, böyle uzanarak içimdeki sesi susturamam. Üşümemek için üstüme bir şeyler aldım. Kapıyı yavaşça açıp kimse varmı diye kontrol ettim. Koridor boştu, hızlıca odadan çıkıp kapıyı kapattım.

Ses çıkarmamak için yavaş adımlarla ilerliyordum. Stephen'in kapısına gelince durdum "üzgünüm" diye fısıldadım sanki duyacatı da. Neyse, Stephen'ı boşverip yoluma devam ettim.

Sarayın kapısında iki görevli bekliyordu. Ben tam çıkacağım sırada beni durdurdular "bu satte çıkmanıza izin veremeyiz" yüzüme sert bir ifade yerleştirdim ve "izin istemedim. Yolumdan çekilin" her zaman işe yarardı. Erelina ile saraydan çıkarkende hep bu taktiği uyguladım. Ben bir prensesim sonuçta. İstemeyerek de olsa geçmeme izin verdiler.

***

Saraydan çıkınca koşmaya başladım, burada kimse beni duyamazdı. Koşarken ağacın dalı yüzüme çarptı ve yanağıma uzun bir yara bıraktı. Elimi yanağıma götürdüm, kanıyordu. Ama simdi sırası değil, az kalmıştı. Ve koşmaya devam ettim.

Sonunda heykeller görünmüştü. Vücudum birden titredi ve uzerimdeki kumaş parçasına daha sıkı sarıldım. Eris, genelde sıcak olurdu. Koştuğum için nefes nefese kalmıştım. Biraz durup soluklandım.

Kendime gelince heykellere doğru yürüdüm. Hâlâ aynıydılar, sadece biraz yosun tutmuş ve eskimişlerdi. Rüzgar sanki tenimi okşuyor, geldiğime seviniyordu.

Ellerimi heykellerin üzerinde yavaşça gezdirdim ve "neden beni çağırdınız?" Diye fısıldadım, cevap gelmeyeceğini bile bile. Ama yanıldım, bir çıtırtı geldi ağaçların arasından.

O tarafa doğru döndüm. Ağaçların arasından küçük bir kız çocuğu çıktı, bu bendim. Hemen ayağı kalktım. Bana yaklaşmaya başladı. Bu zifiri karanlıkta bir ışık gibi parlıyordu. Yanıma geldiğinde elini uzattı ve

"Gerçeği öğrenmek istiyor musun?" Diye sordu.

𝘍𝘌𝘋𝘈𝘒𝘈𝘙 ♤𝘚𝘵𝘦𝘱𝘩𝘦𝘯 𝘚𝘵𝘳𝘢𝘯𝘨𝘦♤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin