Gözlerimi açtım. Gözüm kamaşıyordu. Güneş doğrudan yüzüme vuruyordu. Güneş, günler sonra ilk kez görmüştüm güneşi. Bütün parlaklığıyla yüzüme vuruyordu.
Kamaşan gözlerimi birkaç kez kırptıktan sonra etrafıma bakma fırsatı buldum. Bir çukurun içindeydim. Ve hepsinin yeni uyandığı belli olan on genç çukurda yatıyorduk. Ayağa kalktım. Zemin toprak ile metal karışımıydı. Sanki metalin üzerine kum serpmişler gibi. Çukurun derinliği üç metre kadardı. Ya da ikiden fazla olduğu kesindi. ''Hey!'' dedim ''Hey, beyler buradan çıkmamız lazım. Hadi!'' hepsi boş gözlerle bana bakıyordu. Biri hariç. Ayağa ilk kalkan en uzaktaki sarı saçlı oldu. Cesur görünmeye çalışarak yanıma doğru yürüdü. Yüzünde korku vardı. Bunu görebiliyordu. Çilleri vardı. 'Acaba çilleri olduğunu biliyor mudur' diye düşündüm 'acaba benim çillerim varmıdır'
Yanıma gelince ellerini birleştirdi ''Ne bakıyorsun, bassana'' dedi. Ayağımı ellerine yerleştirdim ve sıçradım. Bir sarmaşığa tutuna bildim ve kendimi yukarı çektim. Kollarımın gücünü ilk kez fark ettim. Herkesin çıkması kolay olmadı. Yardımlaşarak hepimizin çukurdan çıkması yarım saat sürdü.
Herkes oturmuştu ve kimseden ses çıkmıyordu. Etrafıma ilk kez bakabildim. Görünürde ne tepe vardı nede dağ. Özgür müydük? Ama bir terslik olduğunu fark ettim. Yürümeye başladım. Atımdaki çimen ve toprak bir noktada bitiyordu ve bir metre taşlık alan vardı ve gerisi... Yoktu. Aşağısı gözükmüyordu bile. Sadece bulut... uçurum olabilir diye düşündüm ve arkamı dönüp diğer tarafa doğru koşmaya başladım. Çukuru geçip diğer kenara varmam 1 dakika sürdü. Yaklaşık yüz elli metre vardı. Bu tarafta aynı şekildeydi. Uçurum gibi ama aşağısı gözükmüyordu. Sadece bulut... Diğer taraflara bakmam gerektiğini bile düşünmüyordum. Ama yinede bir umut bakmaya karar verdim.
Birkaç dakika sonra iki tarafa da bakmış şekilde Çukur'a doğru yürümeye başlamıştım. Kare bir yerdeydik. Sanki büyük bir gökdelenin tepesinde gibi.
''Beyler!'' dedim ''Beyler, çok iyi bir yerde değiliz''
''Ne oldu?'' dedi sarı saçlı olan. Herkes bana bakmaya başladı. ''Gidin kendiniz görün'' dedim bir taradı işaret ederek.
Sarı saçlı olan ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Aynı şeyi oda görmüş olmalı ki koşarak geri geldi ve her yeri tek tek kontrol etti. ''Vee, hapsolduk.'' dedi.
...
Herkes olanları anlamış ve çukurun yanına oturmuştu. Bende dahil. ''Ne yapacağız?'' diye sordu aramızda en tombul olan. ''Yiyecek hiçbir şeyimiz yok''
''Etrafı incelemeliyiz'' dedim ve ayağa kalktım. ''On kişiyiz'' dedim her köşede birkaç ağaçlık vardı. Ve tam olarak bakmamıştık. ''İkişer grup olacağız ve etrafı inceleyeceğiz. ''Sarı, senle ben olacağız.'' dedim ''sizde eşlerinizi bulun''
Birkaç dakika sonra Sarı ile ben bir ağaçlıktaydı ve etrafı inceliyorduk. ''Hiçbir şey hatırlıyor musun?'' dedi aniden
''Sence''
Güldü ince uzun parmaklarını önümdeki ağaca uzattı. ''Eğer yanlış hatırlamıyorsam, ağaçların yosunlu tarafı kuzeyi gösteriyordu. Buna göre bu taraf Kuzey'' dedi, ağacın yosunlanmış tarafıyla aynı yöne doğru elini kaldırırken.
Tam tersi yönü göstererek ''Burası Güney oluyor'' dedim. Ardından Güney yönünün soluna doğru dönü iki elimle o tarafı işaret ettim ''Bu taraf ise Doğu''
''Evet'' dedi. Bir anda çilli yüzündeki sırıtış kayboldu ve yerini düşünceli bir yüz aldı. ''Benim anlamadığım şey, biz bunları hatırlayabiliyorsak anılarımızı neden hatırlayamıyoruz?'' dedi.
''Keşke bilebilsem'' dedim doğrudan yeşil gözlerine bakarak. ''Hadi Sarı, işimizi yapalım'' dedim sırıtarak.
Her yeri kontrol ettik. Ağaçlardan başka bir şey bulamayınca Çukur'a doğru yola çıktık.
Tam oturmuştuk ki Batıdaki ağaçlıktan koşarak ve bağırarak gelen çocuğa baktık. Uzun saçları koşarken dalgalanıyordu. Biraz yaklaşınca ne dediğini duyduk ''Su bulduk!''
Hemen ayağa kalktık. ''Beni takip edin'' dedi aşırı ince dudaklarıyla. Gidip suya baktık yerin altından az az çıkıyordu ve yeni çıkmaya başlamış gibiydi. Çok fazla çıkmasa da ''Bunu nereye sığdıracağız'' diye düşündüm. Ve bu düşüncemden uçurumdan aşağı düşen ilk damla kurtulmamı sağladı. Düştüğü yere baktık. Ama bulutlardan geçtikten sonra hiçbir şey görünmüyordu.
''Aranızda mühendis filan var mı?'' dedi Sarı şaka yaparak. ''Belki, sen mühendissindir'' diye cevap verdi aramızdaki en uzun çocuk.
''Neden sordun''dedim Sarı'ya dönüp.
''Buraya bir sistem yapmamız lazım.'' dedi ''Bir depo gibi. Hepsini bir çukur kazıp içine yöneltebiliriz ama sürekli akarsa taşar. Bize gereği kadar hep olması lazım.''
''Önce karnımızı nasıl doyuracağız onu düşünmeliyiz'' dedi Tombul olan. Karnına düşkünlüğünü açıkça belli ediyordu. ''Değil mi?'' diye destek istedi.
''Burada yiyecek tek şey var, oda şu taraftaki ağaçlık'' dedi sıska ve kısa olan Doğuyu göstererek. ''Sanırım elma ağacı.''
''Gerçekten mi?'' dedi tombul olan. Eğer dediği doğruysa –ki yalan söyleyecek hali yok.- en azından birkaç gün karnımızı doyurabilecektik.
Doğudaki ağaçlıkta sadece tek bir ağaçta elma vardı. Hepsini topladık. Ve çukura taşıdık. Tombul olan sayma işini üstlendi.
Sayması bitince Sarı ''Kaç tane var?'' diye sordu.
''55''
''O zaman kişi başına... beş buçuk tane düşüyor'' dedi Sarı.
''Bunu idareli kullanmalıyız beyler.'' dedim ''Bugün herkes iki tane yesin.''
...
Elmalarımızı yedikten sonra çukurun hemen yanında oturduk. Hava neredeyse kararıyordu. ''Herkesin bir isme ihtiyacı var'' dedi bize suyu haber veren çocuk.
''Evet'' dedi Sarı ''Herkesin bir isme ihtiyacı var.''
''Senin var ya'' dedim gülerek. ''Sarı''
''Peki senin'' dedi Sarı ''Sana da bir isim lazım dostum''
''Tamam dedi sıradan başlayıp herkesin ismini belirleyelim'' dedim. Herkes onayladı. İlk önce Sarıdan başladık.
''Ne olabilir acaba?'' diye takıldı tombul olan
''Sarı bence iyi'' dedi en uzunumuz.
''Tamam'' dedi nama değer 'Sarı' ''Benim adım Sarı olsun.''
Sıra en tombul olanımızdaydı. Tam fikrimi belirtecekken yanımda oturan benden önce davrandı ''Tombul''
Herkesin sırayla ismi beli oldu. Sarı ve Tombul dışında, Bize suyun yerini söyleyene suyu dağıtma ve koruma görevi verdiğimiz için Koruma, Kafası kel olana Dazlak, En uzunumuza Sırık, en kısamıza Bacak, elmaları bulana –Hafiften kara olduğu için- Kara, Gözleri biraz çekik olana Çin, Ayakları çok büyük olana da Koca Ayak ismini verdik.
Sıra bana gelmişti. ''Gözleri gri gibi'' dedi Sırık. ''Gri olsun.''
''Saçları da kahverengi'' diye cevap verdi Sarı.
''Bence'' dedi Çin ''Gri, olsun''
''Tamam'' dedim Çin'in hemen ardından, ''Gri olsun''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Değişik
FantascienzaHatırlamamak... Hiç bir şey hatırlamıyordu. Hatırlayamıyordu Adını bile... Kendinin bir tür denek olduğunu biliyordu. Ama onları buraya neden göndermişlerdi. Hiç bir fikri yoktu Kendilerini bir çukurda buldular. Düzen kurdular. Ta ki SON'a kadar...