El birliği ile buradaki son günümüzü Kırkpınar'a gelerek değerlendirmeye karar vermiştik.
Burası Sapanca'da çok sevilen bir yerdi. Yaz mevsimlerinde açık hava konserleri için de çok tercih ediliyordu. Çok sevdiğim bir grubun da geldiğini duyunca bizimkilere söylemiştim, onlar da kabul etmişti. Bayağı bir erkenden gelip doğa güzelliklerinin de tadını çıkarmak istemiştik ve ani bir kararla bir piknik ayarlamıştık orada.
Şimdi de çimenlerde oturmuş elimizde ileriden aldığımız mısırları yerken Kaan'ın sabah yaşadığı faciayı konuşuyorduk.
Şimdi şöyle olmuş, Kaan bize sepet almak için bulabildiği ilk dükkana girmiş, bu sırada da kararsızın teki olduğu için bize fotoğraf atmak istemiş. Velhasıl kelam, bizim beğendiğimiz sepeti almak için telefonunu yanına bırakmış ama geri aldığı telefon onun değilmiş. Nasıl oldu bilmiyordu ama geri aldığı telefonun ekranında dizi karakterleri olduğu için onun olmadığına emindi.
Şansımıza telefonun sahibi şifre kullanmayı tercih etmemişti, bu yüzden Kaan kendi numarasını girip aramıştı ve şimdi de telefonun açılmasını bekliyorduk.
"Alo?" dedi karşı taraftan bir kız sesi. Kaan boğazını temizledikten sonra direkt konuya girdi. "Merhaba, bugün Astrem'de telefonlarımız karıştı. Size nasıl ulaşabilirim acaba?"
"Evet, ben de sizin aramanızı bekliyordum zaten," dedi kız ve devam etti. "Neredesiniz acaba?"
"Kırkpınar'dayım." dedi Kaan etrafına bakarken. "Siz neredeyseniz getirebilirim."
"Yok, hayır," dedi kız ardından arkadan bir kapı kapanma sesi duyuldu. "Ben zaten konser için oraya geleceğim. Biraz erkene çekmiş olurum. Mühim değil."
Kaan sanki kız görebilecekmiş gibi başını salladı, "Tamamdır o zaman, görüşürüz."
"Görüşürüz."
Kaan telefonu kapattıktan sonra yere bıraktı. "En azından buraya geliyormuş, boşuna günümüz mahvolmayacak." dedi rahatlayarak. Çünkü bunu dert etmişti gerçekten sabahtan beri.
"Evet şimdi sakince mısırını yiyebilirsin." dedikten sonra bakışlarımı mısır yemeyen tek insana çevirdim. "Sen niye yemiyorsun?"
Utku, mısıra bakıp yüzünü buruşturdu. "Kötü anılarım var."
"Mısırla mı?"
"Evet."
Yerde duran sudan bir yudum alıp dudaklarımı araladım. "Mısır ile ilgili nasıl bir kötü anın olabilir?"
"Çok kötü anılarım var."
"Papağan gibi aynı şeyi tekrar edeceğine anlatacak mısın?" diye sordu Atlas. Haklıydı.
Utku da pes edip pozisyonunu rahatlaştırdı. "Liseye gidiyorum o zamanlar, tam da sınav haftam. Annem eve mısır almış gelmiş, hazırlamış. Odamda ders çalışıyorum mis gibi kokuyor içeriden." Anıyı hâlâ yaşıyor gibiydi surat ifadeleri.
"Neyse işte, gittim içeri aldım bir tane yedim afiyetle. Karnım da baya açtı onu yerken, doymadım bir tane daha yedim. Çok mutluyum tadı çok güzeldi diye falan neyse. Geçtim içeri dersi çalışmaya devam ettim, hiçbir problem yok." dedi başını sallarken. Ardından gelecekler sanırım çok kötüydü.
"İşte yattım kalktım gittim okula ama karnım nasıl ağrıyor. İkinci derste fizik sınavı, beşinci derste de kimya sınavı var. Neyse ilk derste son tekrarları yaparken karnım bir ağrıyor midem bir bulanıyor ama anlatamam. Hocadan izin aldım gittim lavaboya kustum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varsa Yoksa Sen || TEXTING (TAMAMLANDI)
Ficção AdolescenteSiz: Sen kimsin? Kütüphane İnsanı: Pardon? Kütüphane İnsanı: Dan diye mesaj atan sen olduğuna göre bunu soran kişi tahminimce ben olmalıyım. Siz: Saf mısın rol mü yapıyorsun? Siz: Numaranı bıraktın ya hani? Kütüphane İnsanı: ? Siz: Kütüphanede, ben...