Yaklaşan gruba bakarken titrememek için kendimi zor tutuyordum. Gerçekten şu an dehşet gerilmiştim ve ne yapacağımı bilmiyordum.
Hayır bu ondan hoşlandığım için ya da bir şeyler hissettiğim için değildi. Sadece benden hoşlandığını bildiğim bir çocukla karşı karşıya oturup muhabbet etme fikri beni geriyordu.
"Selam!" diye cıvıyan sesin bizim gruptaki Aksu'dan geldiğini duymamla oturduğum kuma resmen çakıldım kaldım. Pardon?
"Biraz geç kaldık, saat geç bile olsa trafik çoktu." Bu konuşan gitarist çocuk yani Atlastı.
Aksu'nun kaşla göz arasında bana ve Kaan'a çaktırmadan evleneceği cocukla randevu ayarlamasına kaç puan?
Peki Efe'nin seninle konuşmak için geliyorum diyip beni kandırmasına kaç puan?
Hepsi teker teker kuma oturup yerleşirken yine Atlas konuştu. Gözlerimi hiç Efe'den tarafa çevirmemiştim ama üzerimdeki hissettiğim bakışların sahibinin de o olduğuna emindim.
"Pastan nerede?"
"Ne pastası?" diye ani bir soru sordum. Keşke sormasaydım ama sordum. Atlas'ın aklı karışmış gibi seyrek kaşlarını çatarak cevapladı. "Doğum günüymüş ya? Parti için çalmamı istediği için geldik ya biz de.
"Aksu'nun mu doğum günüymüş?" Evet bunu sorduğum an ikinci pişmanlığımı da yaşamıştım.
Kafama yediğim sert darbe ile hızla toparlama gereği hissettim. "A tabi kii onun doğum günü, aklımdan çıkmış."
"Pasta bozulmasın diye almadık daha. İleride bir pastane var, Mısra da şimdi gidip onu alacaktı. Değil mi Mısra?"
Ney? Benim neden bundan haberim yok?
Planını mahvetme tehlikesi yaşattığımdan sanırım bana bakışları çok dost canlısı değildi bu yüzden itiraz ederek can güvenliğimi daha da fazla riske atmak istemedim.
"Evet, tabi, gidecektim." Gibi bir şeyler kekeleyerek oturduğum yerden kalkıp arkamı temizledim. "Gideyim ben."
"Ben de geleyim." Sanırım sesini ilk duyuşumdu. Karakterinin aksine sesi sert kaçıyordu. Ayağa kalktığında içimdeki gerilim dalgası da hızını arttırdı.
Tam ağzımı açarak, "Gerek yok." diyecektim ki o benden önce davrandı. "Yarın kardeşimin doğum günü, eve gidince onunkini de kutlayacağım."
Pekâlâ, buna bir şey diyemezdim. Adam benim için değil kardeşi için geliyordu ve buna hakkı vardı.
"Tamam." dedim sadece ve yola koyuldum. Arkamda hissettiğim adımları çok kısa bir süre sonra benim yanımdaydı.
Tek temennim hiçbir şey konuşmamasıydı, çünkü geriliyordum, çok geriliyordum.
Yolun yarısına kadar bu duam gerçek de oldu. Nefesini bile sessiz alıyordu hatta bir ara varlığını bile unutmuştum.
Ama sonra yürüyüşü yavaşladı, elini cebine attı ve telefonunu çıkardı. Birine bir şeyler yazdı ve bir süre sonra bakışlarını telefondan çekti. Eş zamanlı olarak telefonum titredi. Bana mı yazmıştı o?
Telefonumu cebimden çıkarıp mesaja baktım.
Kütüphane İnsanı: Nefes aldığına emin miyiz? Endişeleniyorum.
Gülüşümü saklamaya çalışsam da bunda başarılı olamamıştım. Geriliyorum diye yanyanayken bile mesajlaşacak mıydı benimle?
Ben mesaj yazmak yerine, "Buna gerek yok." dedim gülerek.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varsa Yoksa Sen || TEXTING (TAMAMLANDI)
Teen FictionSiz: Sen kimsin? Kütüphane İnsanı: Pardon? Kütüphane İnsanı: Dan diye mesaj atan sen olduğuna göre bunu soran kişi tahminimce ben olmalıyım. Siz: Saf mısın rol mü yapıyorsun? Siz: Numaranı bıraktın ya hani? Kütüphane İnsanı: ? Siz: Kütüphanede, ben...