Hikâye Büyüleri ve Ateş
Sevgili Günlük; Yılan Ayının 22. Günü GS 89
Belirli zaman aralıklarıyla kurulan 'Büyük Hikâye Ateşi' bugün şehir merkezinde, ben şehirden ayrılmadan bir gün önce, kurulacağı için epey heyecanlıyım. Ayrıca heyecanlı olan sadece ben değilim tüm şehirler, her ayın bu gününü heyecan ve merakla bekler. Bugün meydanda ateşimiz 'Hikaye Büyücüsü Seignour Fupvim' için yanacak. Açıkçası ben Bay Fupvimi geçen ay gezdiğim bir diğer elf şehri olan Elficia'da dinlemiştim. Hitabeti ve hikayeleri yansıtış şekli kesinlikle gördüğüm diğer Hikaye Büyücülerine benzemiyor. Hepsinin özel bir yeri var tabii, ben sadece Seignour Fupvim'i daha inandırıcı ve samimi buluyorum. Tüm elf şehirleri, tabii şu an bulunduğum Sundawon da dahil olmak üzere, her ateş gününü resmî tatil ilan eder. Ben de bugün halletmem gereken işleri erteledim ve hikayeci gelene kadar dinlenmeye, yatmaya karar verdim. Artık zaman yaklaşıyor ve meydan epey bir kalabalık olacaktır. Bir Hikâye Büyüsünü en iyi göreceğin yer kesinlikle ön sıralardır. Ben hazırlanırken kaldığım hanın çevresinde gözüken binalardaki elfler çocuklarıyla beraber dışarı çıkıp meydana doğru yönelmeye başladığında ben de yarım yamalak handa kaldığım odayı toparlayıp üstüme alelacele bir şeyler geçirip fırladım. 'Elficia'da epey bir konuşmuştuk, acaba Fupvin beni hatırlar mı...' düşünceleriyle meydana doğru yol aldım. Gördüğüm ilk manzaradan anladığım kadarıyla herkes benimle aynı düşünmüş olacak ki erkenden gelmişler ve tüm yakın taş oturaklar kapılmış. Eğer bir hikâyeyi en önden görecek kadar erken gitmediyseniz, arkadan, oturduğunuz yerden o olay örgüsünü takip etmek çok zordur. Kendi deneyimlerime göre böyle olduğunu söyleyebilirim...
Oturup tüm gün kafamı bir o tarafa bir bu tarafa hareket ettirmek yerine, bacaklarıma güvenip ayakta durmaya karar verdim. İnsanlar kendi aralarında gülüp eğlenirken onları dinledim. En son ne zaman kendim ve bu günlük dışında bu kadar uzun süre biriyle konuştum ki diye aklımdan geçirdim. Göçebe Elflerin bir arkadaş bulması, evlenecek bir eş bulması epey zordur. Bu günlüğü ileride benim dışımda biri okursa sebebini anlaması zor olmayacaktır.
Her elf şehrinde, galiba Seragus dışında, şehrin merkezi, elfler buluşsunlar, iş yapsınlar gibi çeşitli sebeplerden ötürü boş bırakılırmış. Bu olay hikâye büyücülerinin de epey bir işine geldi aslında... Şehrin valisiyle konuşup yer için izin almak epey kolay oluyor. Zaten bu şehir merkezinin olayı her bireyin sosyalleşmesi ve içe kapanık olması engellemek için olduğundan, ayrıca bundan, yani hikayecilikten, büyük bir aktivite de olmadığından, izin sıkıntısı yaşanmıyor. Meydanlar ağaçlarla süslenmiş ve güzel bitkiler ile çevrelenmiş olsa da, her ayın yirmi ikisinde meydana özel bir bölge yapılır ve içi Dawon odunu ile doldurulur, şehrin adındaki 'Dawon' kısmı da Dawon ağaçlarının en çok bu çevrede yetişmesinden dolayı verilmiştir, Dawon odunun çevresine her yerden ateş görülebilecek şekilde, en az üç ya da dört Elf bireyin sığabileceği taş oturaklar konulur, her oturağın yanına da elfler içeceklerini soğuk bir şekilde muhafaza edebilsin diye soğutma rünü kazınmış kutular konulur. Etrafın karanlık olması genel olarak hikâyenin etkili olmasını sağlar o yüzden çok fazla meşale ya da o tür ışık saçıcılar konulmaz herkesin görebileceği seviyede bir ışık seviyesi ayarlanarak kazaların önüne geçilir, böyle yazdığıma bakma o ateş bir kere yanınca herkes etrafı yeterince parlak görüyor zaten, çevreye eğer gelecek kişiyle özdeşleşmiş hikayeler varsa o hikayelerdeki kahramanlarının işlemeleri asılır. Bay Fupvin için de aynı gelenek devam ettirilerek çevreye 'Ayı Avcısı Daphnis' ve 'Barışsağlayan Fluellen' işlemeleri asılmıştı. Her geçen dakika meydan daha da kalabalık oluyordu.
Bay Fupvin, birden meydanın tam orta yerinde, ateşin başında belirdi. Klasik bir sahne sanatçısının yaptığı basit bir büyüydü, yine de büyü hakkında bilgisi olmayan basit halk bunu anlamadığı için her seferinde korku ve şaşkınlıkla olayları izlerdi. Fupvin çok beklemeden lafa girdi, günlüğüme onun boş konuşmalarını yazıp kıymetli sayfalarımı harcamayacağım, ama özet geçecek olursak ne zaman ara vereceğinden, gösteri sonrası onunla büyülü kareye girmek isteyenlerle buluşacağından, imza isteyenlere imza vereceğinden falan uzun uzun bahsetti ve seyircilerinden alkışı almayı becerdi. Ayrıca bugün, Sundawon'a özel olarak, hikayelerinin sonunda ekstra olarak da 'Gezgin ve Kurdu' hikayesini genç elflere, genç derken 100 yaş altından falan bahsediyor olsa gerek, anlatacağından bahsetti. Şehir Meydanı tamamen dolduğunda Fupvin de hikayelerine başlamak için Dawon odunlarını ateşe verdi...
FUPVİN POV
'Bugün hangi hikaye ile başlasam...' Fupvin için buna karar vermek her zaman zor olmuştu. Ateşi arkasına alarak Seyirciye doğru döndü ve sesini temizlemek için bir kere öksürdü "Hangi hikayeyi duymak istersiniz? Aklınıza gelen her şeyi bildiğime eminim!" Seyircinin ona bakışlarını hissedebiliyordu. Bir daire şeklinde çevrelenmiş taş oturakların her yerinde elfler oturuyordu. Herkes her taraftan bazı hikayeler bağırmaya başladı "Klasiklerden olsun! Barışsağlayan'ı anlat!" "Daphnis'i anlat!" Bunların tabii ki Fupvin için özel bir yeri vardı ama artık birilerinin özgün şeyler istemesini tercih ederdi. Arkalardan bir ufacık, duyulamayacak kadar küçük bir ses dikkatini çekti "Tristan Summers olsun..." ses ilk başta yüksek bir tonda başlamış kimsenin desteğini göremeyince yavaş yavaş sessizleşmişti...
Kim Tristan Summers'ı merak ederdi ki... diye düşündü Fupvin. Arkalara doğru işaret etti, "Tristan Summers! Sen, arkadaki elf arkadaşım önlere doğru gel lütfen," önde oturanlara işaret etti, "Biraz sıkışacaksınız biliyorum ama sadece bir hikâyeliğine öneriyi veren kişiyi en önde oturtmak istiyorum. Dediği şeyler yapıldıktan sonra hikâyeye başlayacağını belirtmek amacıyla sırtını seyirciye döndü ve ateşe doğru ellerini uzattı. İki elini ateşe soktu ve bazı şekiller yapmaya başladı. Anlatmaya hazırdı...
"Tristan Summers, Elflerin katili..."
-Fupvin POV Sonu-
'Bu hikaye benim de en beğendiğim hikayelerden biridir' diye yazmaya devam ettim. Epey uzun olduğu için buraya hepsini yazamayacağım ama kısaca Tristan, Işıksız çağlarda çıkan savaşlarda söylenene göre neredeyse tüm Sundawon nüfusu kadar elfi tek başına savaş meydanlarında kılıçtan geçirmiş ve bir o kadar elfe de işkence yaparak öldürmüş. Tristan'ın sonunun ne kadar iğrenç bittiğini duymak meydanda gözleri dolan elflerin neşesini bi' tık yerine getirmişti. Anlattığı hikâye yüzünden Bay Fupvin'in de yüzü düşmüş gibi görünüyordu, zaten yanan hikâye ateşi de sonlara doğru geliyordu. Herkes bunun ne anlama geldiğini bilirdi, bu ayın hikayeleri bitmişti. Normalde her ay en az üç ya da dört hikaye anlatılırdı, ancak bunun gibi epey uzun süren bir hikaye nadiren de olsa anlatılırdı ve tek hikayeyle yetinmemiz gerekirdi... Ayrıca kalan ateşle, ilk başta söylediği 'Gezgin ve Kurdu' hikayesini anlatacaktı. Fupvin hikayesinin sonunda akan, gözündeki yaşlarını henüz durdurabilmişti. Ayağa kalktı ve imza törenine başlayacağını, sonrasında son hikâyeyi çocuklara anlatacağını, geriye kalan herkesin terk etmesi gerektiğini kibar bir şekilde açıkladı. Ben de herkes gibi sıraya geçtim, Fupvin bu imza ve sihirli kare işlerini hızlıca hallederdi. O yüzden arkalarda olmama rağmen sıranın bana hemen geleceğini düşünüyordum. Sırada beklerken duyabileceğim mesafedeki elflerin konuşmalarını dinledim ama sıra çok çabuk geldiği için çok da fazla bir şey duyamadım açıkçası... Sıra bana geldiğinde Bay Fupvin'e hemen "Beni hatırladınız mı Bay Fupvin?" diye sordum. Kafasını kaldırıp bana şöyle bi' baktı ve ayağa kalkıp elimi sıktı. "Gezgin! seni nasıl unuturum?" dedikten sonra bana sarıldı... 'Gezgin mi? Karıştırmış olmalı...' "Şu anlatacağım hikaye var ya... 'Gezgin ve Kurdu' işte o hikaye senin hakkında." Şaşkınlığımı gizleyemedim ve heyecanlı bir şekilde sordum "Nasıl yani? Beni biriyle karıştırmadığınıza emin misiniz?" Fupvin beni şöyle tekrar bir süzdü. Kendisi beyaz bi' kısa gömleğin üstüne yeşil kolsuz bir 'hiç görmediğim kıyafetlerinden birini' giymişti, kahverengi ve işlemeleri olan bir şortu vardı ve şort ile üstündekinin olduğu yere kırmızı bir bez bağlamıştı. Kahverengi saçları arada bir çıkan rüzgârda savrulacak kadar uzundu ve gözleri klasik bir elften daha büyüktü. Beni süzmeyi bıraktığında kararını vermiş gibi başını iki yana salladı. "Evet senden bahsediyorum tabii... Şu şey olayını hatırlamıyor musun..." Buraya yazamayacağım bir olayı (epey de uzun süre olmuştu nasıl hatırladı anlamadım açıkçası hatta o olaydaki kişinin Fupvin olduğunu bile şu an anladım) anlattı. "Hatırladın mı? Orda senin Kurdun beni kurtarmıştı... İşte oradan beri anlatıyorum, tabii ismini bilmediğim için Gezgin diyorum sana. İsmini söylersen hikâyeyi ona göre düzeltebilirim, hem de yaşayan bir efsane olursun..." Teklifi güzeldi, yine de ben gizli kalmayı tercih ederdim... "Teşekkür ederim, ancak hikayemi anlatmaya devam etmek istiyorsan, bana gezgin demen daha çok hoşuma gider..." Biz bir süre daha konuştuk ve birbirimize imza verdik, artık benim imzamı ne yapacaktıysa, sonrasında 100 yaşından büyüklerin kalması yasak olduğu için ayrılacağımı söyledim ama arkadan izlemem gerektiğini, hikâyeyi değerlendirmemi istedi. Ben de geriye çekildim ve epey uzak bir yere geçip beklemeye başladım. Çocukları etrafına topladı ve ateşteki son parçaları da eline aldı ve şekil verdi. Sol elinden geçen senelerde kaybettiğim kurdumun neredeyse birebir görüntüsü çıktı ve sağda da tamamen olmasa da beni çok andıran bir karakter çıktı. Fupvin hikâyeyi anlatmaya başladığında çocuklar tüm dikkatleriyle onu izliyordu...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kısa Hikayeler Güncesi
FantasyBir resim üzerinden kendi yorumlarımı katarak oluşturduğum kısa hikayeler serisi. Her bölüm ayrı bir resim. Anlatılan hikayelerin sonu, başlıktaki resme bağlanmaktadır. Her bölüm birbirinden bağımsız olduğu için (aksi durum belirtilmiştir) istediğin...