Elinde kendi boyları kadar uzun mızraklar tutan gümüş zırhlar içindeki iki şehir muhafızının, şehir meydanındaki 'Kraldan Gelen Haberler' başlıklı panoya büyükçe bir parşömen asıp uzaklaşmasıyla çevrede bulunan herkes yaptığı işi bırakıp oraya doğru toplandı. Yaklaşık beş dakika geçtiğinde asılan haber neredeyse tüm şehirde konuşulmaya başlanmıştı, herkeste garip bir heyecan ve sevinç havası hakimdi. Ben şehirdeki ilk günümdeydim ve neler olduğunu anlamadığım için kafa karışıklığı yaşıyordum. Yanımdan geçen insanlar "Acaba kaç kişi olacak..." "Hiç şansları yok." diyerek birbirleriyle konuşuyordu. Ben de şehirdeki panonun önüne doğru yürümeye başladım. Şehir daha önce gördüğüm şehirlere bir iki konuda benzemiyordu, örneğin bazı evler üst üste değil de yan yana inşa edilmişti, renkler beyaz ya da gri yerine kahverengi ve kırmızı tonlarındaydı. Anladığım kadarıyla bazı binalar üç farklı tipteydi; kat kat çatısı olanlar ve gökyüzüne doğru inşa edilen bir tip vardı, bir tip muhafızlar içindi ve kubbeli bir yapısı vardı, son tip de diğer bölgelerde olmayan yan yana inşa edilmiş olan binalardı ve üçgen çatılılardı.
Panoya yaklaşabilmek için yanlarından sıyrılarak geçtiğim insanlar konuşmaya devam ederken nasıl göründüklerini biraz inceledim. Güneş buraya son gezdiğim yerlerden daha çok vuruyor gibi duruyordu ya da en azından insanların ciltleri öyle söylüyordu. Genelde esmer tenli insanlardı. Panonun önüne geldiğimde hala panoyu inceleyen kişiler olduğundan yazıyı görebilmek için biraz çabalamam gerekiyordu. Okuyabilecek kadar yakına geldiğimde yazan şey diğer ülkelere dedikodu olarak yayılmış bir olaydı. 'Isandra kendi kahkahaları ile bugün sahnede olacak- Güneş Tepedeyken' Yazıyordu. Bu isim gittiğim her yerde bilinen bir isimdi. Söylentilere göre sarı saçlı bir kadın kılıç ustası "Astora" kralı tarafından ödüllendirilmiş ve bir soyad almaya layık görülmüştü. "Isandra Laughthrust" olarak anılmaya başlanmıştı, bizzat kral tarafından baş cellat olarak atanmıştı ve insanları hem eğlendirmek hem de kuralları çiğnediklerinde sonlarının ne olacağını göstermek için böyle çeşitli gösteriler düzenliyordu. 'Galiba güzel ve farklı bir günde geldim buralara...' Panonun önünden ayrılıp etkinlik zamanı gelene dek Astora'nın kendine has yemeklerinden olan "Yengeç Dolma" yemek için ismi kendi dillerinde yazılan bir yere girdim ve orada yengeç dolma olmasını umdum - Mekanın adında yengeç olduğu için böyle bir varsayımda bulunmuştum- içeri girdiğimde ne o beni anlayabiliyordu, ne ben onu anlayabiliyordum ama ne istediğimi göstermek için çantamı sırtımdan indirdim, sırtım da epey ağrımıştı, defterimi çıkartıp hızlıca bir yengeç çizerek gösterdiğimde bu sefer adamın beni anladığını bakışlarından anlamıştım. Parmağıyla bir masayı gösterdi ve ben de defterimi çantama koyduktan sonra oraya gidip oturdum. Şık bir masaydı ve özel yapım olduğu belli oluyordu, benim oturduğum yerin hemen köşesine yapan kişinin bir imzası atılmıştı. Yemek önüme geldiğinde fazlasıyla ağız sulandırıcı bir görüntüye sahipti, aynı dili konuşsaydık ondan tarifi almak için zorlayabilirdim belki.... Kabuğunun sertliğinin bana sıkıntı çıkarabileceğini düşündüğüm yengeç, bıçağımı kabuğa batırdığım an aslında ne kadar iyi pişirildiğini bana kendi kendine söylemiş gibi oldu. İçindeki pirince benzeyen şeyin kokusu, özel bir yöntem ile hazırlanmış bu yengeç etinin kokusuyla birleşince gerçekten inanılmaz oluyor ve insanın iştahının açılmasına sebep oluyordu. Yemeğimi yedikten sonra yediklerimin ücretini ödemek için kalktım ancak adam benden herhangi bir ücret almak istemedi ve yüzünde bir gülümsemeyle "Isandra" dedi. Sanırım bu etkinlik ile alakalı bir sebepten Isandra'nın şovlarının olduğu gün bazı yemekler ücretsiz oluyordu.
Etkinliğin zamanı neredeyse gelmişti ve insanlar da dükkanlarını kapatıp etkinliğin yapılacağı yere doğru gitmeye başlamıştı. Nerede olduğunu bilmediğim bu etkinlik için insanları takip etmek için biraz daha beklemeye başladım. Yeterince büyük bir kalabalığın belli bir yöne gittiğini gördüğümde hemen onları takip etmeye başladım. Belli bir yerden sonra muhafızların sayısı çoğalmaya başladı, ileride insanları durdurup bir süre sonra geçmelerine izin veriyorlardı. Sıra bana geldiğinde kafasını güneşten koruması için özel bir başlık geçirmiş, gümüş ve kırmızı zırh giyen bir muhafız bir sayfa açtı ve bana bakarak seri kalem darbeleriyle çizmeye başladı. Çizdiği resim bittikten sonra sayfayı bana çevirdi, cidden bana benziyordu; beyaz şekilsiz saçlar, siyah küçük gözler, bir tane gözlük. Sadece yüzümü ve taşıdığım çantayı çizmişti, çantam sayfanın köşesine bir not olarak çizilmişti, adımı sorduğunda "Felix" dedim ve adam çizdiği sayfanın üstüne adımı not düşerken "Geçebilirsin." anlamında bir işaret yaptı. Oradan ilerleyerek geçtiğimde geldiğimiz yer tamamen rastgele seçilmiş gibi duruyordu ama nasılsa herkes nerede olduğunu biliyordu. Sadece muhafızlar toplanmış ve bir yerin etrafını sararak büyük bir daire oluşturmuşlardı. İnsanlar yavaş yavaş toplandığında birisi kılıç ustasının ismini bağırdı ve bu tüm kalabalığa yankıyla yayıldı. Herkes tek bir ağızdan 'Isandra' ya da 'Laughthrust' şeklinde bağırıyordu. Sonra birden sevinç çığlıkları eşliğinde bir kadın ortada belirdi, nasıl yapmıştı ki bunu? Sanki birden o dairede belirmiş gibiydi. Güneşte ışıldayan sarı saçları ve capcanlı mavi gözleri dışında yüzündeki büyük gülümsemeye sahipti ve bu ülkede yaşayan diğer vatandaşlara göre daha açık bir ten rengi vardı. Boynunda kırmızı bir fular ve özenle işlenmiş sarı bir kumaş elbise giyiyordu. Zırh giymeye gerek bile duymuyordu ve zırhsız savaşacak olması bu olayı daha heyecanlı hale getiriyordu. Ellerini kaldırdığında kalabalıktaki tüm sesler sustu ve ona kulak verdi. "Sayın Astoralılar! Bugün burada bulunmamızın sebebi artık neredeyse bir gelenek haline gelen suçlu infazıdır. Yalnız bugün işleri biraz daha zorlamak istedik. Bugün beş suçluyla aynı anda zırhsız bir şekilde savaşacağım." Kalabalıktan büyük bir endişe sesi geldiğini duyunca yüzündeki koca gülümseme daha da büyüdü ve insanların içine bir rahatlık hissi verir gibi sesini daha da yumuşatarak konuşmaya devam etti. "Bildiğiniz gibi her seferinde aynı kalan iki kuralımız hala geçerli. İlki, beni öldürmeyi başarırlarsa hayatta kalan suçlular artık suçlu olarak anılmayacak ve yüklü bir miktar para ile başka bir ülkeye gönderilecek. İkinci kuralımız ise ölmeden bir saat boyunca dayanabilirlerse suçları affedilecek." Kılıcını çekti. Giydiği elbiseye uygun bir kabzası vardı ve henüz yeni bilenmiş, parlak bir ucu vardı. "Dilerseniz suçluları sahneye alalım!" Kılıcını bir tarafa doğrulturken kendinden emin bir ifadeyle gülümsedi, insanlar nefeslerini tutmuş gelecek kişileri beklerken etrafta duyulan tek ses üstümüzden geçen martıların sesleriydi...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kısa Hikayeler Güncesi
ФэнтезиBir resim üzerinden kendi yorumlarımı katarak oluşturduğum kısa hikayeler serisi. Her bölüm ayrı bir resim. Anlatılan hikayelerin sonu, başlıktaki resme bağlanmaktadır. Her bölüm birbirinden bağımsız olduğu için (aksi durum belirtilmiştir) istediğin...