Kahraman

4 0 0
                                    

Zephyra'dan çıktıkları sırada insanlar onlara tezahürat yapmış, kahraman ve ekibini şarkılarla ve danslarla uğurlamışlardı. Arvyn'i bir kahraman ilan etmiş ve ona güvenmişlerdi. Arvyn o günü hala dün gibi hatırlıyordu. Zephyra'nın her yerine, her binasına süslemeler asılmış, insanlar saray kapısından itibaren iki parçaya ayrılmış şekilde bir yolu kapatmış, ellerinde çiçekler ve hediyeler ile onlar başkentten çıkarken etraflarında toplanmışlardı. Belki de o yaşına kadar hiç o kadar fazla insanı bir arada görmemişti.

O zamanlar henüz 20 yaşında, gençlik enerjisi ile dolu centilmen bir şövalyeydi Arvyn. O şövalye yola çıktığından beri kaç yıl geçmişti? Otuz yıl. Tam otuz sene süren uzun bir yolculuk. Bu kadar uzun yıllar boyu ona inananlar sadece başkentin vatandaşları değildi. Kaelan, Runa, Elira, Vesryn... Ve bu yolculukta hayatını sırf Arvyn'in yaşamı için feda eden diğer tüm dostları. Yola çıktığından beri Dünya ne kadar da değişmişti... Zephyra'ya şu an dönse onu hatırlarlar mıydı? Kendisini kahraman ilan ettikleri kişiyi hatırlarlar mıydı?

"Ben bile şu an kendimi tanıyamıyorum." dedi Arvyn iç çekerken. Yola çıkan o çocuktan eser kalmamıştı. O çocuk, Arvyn'i tanıyamazdı. Onun arkadaşları, aşık olduğu bir kadın, önemsediği insanlar vardı. Şu an ise her şeyini kaybetmiş, üzerine yapışıp kalmış olan bu iğrenç 'kahraman' sıfatı ile yollarda gezen, Nihanyeli'ni bulmaya yakın olan bir soytarı kalmıştı.

Yola çıktığında bembeyaz bir atı vardı, tıpkı masallardaki gibi bir zırh kuşanmıştı ve genç kızların sevgilisiydi. Gerçek anlamda beyaz atlı bir prensti. Şimdi ise sefil, zayıf ve onu zar zor taşıyan bir eşeğe binmiş, dökülen bir zırh ile son görevini gerçekleştirmeye gelmişti. Varış noktasını biraz uzakta da olsa görebiliyordu. İçeri girmeden önce akarsuyun yanında bir kamp kurmaya karar verdi. Eşeğini akarsu ile toprağın birleştiği en kamp yapılası yere doğru sürdü, güzel gözüken bir yerde durdu, yüklediği çantaları aldı ve hayvanı kışkışladı, buradan sonrası için bir bineğe ihtiyacı olmayacaktı. Bugün, kahramanlığının biteceği gündü. İçeri tek başına girmek belki de bir intihardı, Arvyn bunu göze alabilirdi. Artık bu Dünya'nın bir ferdi değildi. Onunla yola çıkan herkes öldüğünde Arvyn de onlarla birlikte ölmüştü zaten. Eğer ölmez de görevini yerine getirebilirse... İşte o zaman da hayatta hiçbir amacı kalmamış bir zombi gibi olacaktı. Nefes alacak, yemek yiyecek ve su içecekti. Yine de... Kahramanlık ondan her şeyi götürmüştü. Sık sık 'Keşke efsaneler, kehanetler, tüm o müjdeler beni işaret etmeseydi.' diye düşünürken bulurdu kendini. Yine bu düşünceler arasında ateşini yaktı, çadırını kurdu ve yere uzandı. Bir elini gökyüzüne doğru uzattı ve bulutların arasından onu izleyen kadına bakarak, "Kahramanlık... tüm bu ünvandan, şan şöhretten, kazandığım her şeyden vazgeçebilirdim Marian. Senin için her şeyi silebilirdim. Vadedilmiş Kahraman ben olmasaydım..." Elini tekrar indirdi ve iki elini göbeğinin üstünde birleştirdi.  "Başkalarının beklentileri için yaşamamak. Ne güzel olurdu, kahramanı desteklemek ve ondan sonra onu unutmak, kendi hayatımla ilgilenmek. Belki bir çiftlik evi, bir ahır... Ben, çocuklarım ve Mariam." 

Kahraman olmak midesini bulandırıyordu son senelerde. Yine de vazgeçemezdi, Marian'a bir söz vermişti. Eşi kollarında son nefesini verirken, "Nihanyeli'ni sonlandıracağım Marian. Sonrasında yanına geleceğim. Sonrasında hep birlikte olacağız hayatım, söz veriyorum." demişti. Bu sözleri aklından çıkartması zordu. Her gün bu sözü bir kere sesli olarak söyler, vazgeçeceğini hissettiği zamanlarda tekrar ederek kendine devam edecek gücü bulurdu, hiç garip değildir ki son on yıldır çok fazla tekrar eder olmuştu. Marian... Çok güzel olduğunu hatırlıyordu. Gülüşünün saçtığı ışığı, saçlarının kokusunu hatırlıyordu ama... Nasıl gözüküyordu? Gözlerinin rengi... Yeşil miydi? Hayır mavi olmalıydı, ya da belki ela... Emin değildi ama gördüğü en güzel gözler onun gözleriydi. Ses tonu nasıldı? Şarkı gibi olduğunu hatırlıyordu. Mariam güldüğünde kalbinin çarptığı anlar hala kafasının içinde yaşıyordu. Kaelan'ın yaptığı yemeklerin tadı, Runa'nın hayvanlarla olan iletişimi... Ne zaman tek başına kamp yapsa -ki uzun bir süredir tek başına kamp yapıyordu- her seferinde ilk kamplarını hatırlar, tebessüm ederdi. On genç, kamp başında birbirlerine kahramanlık hikayeleri anlatır, Nihanyeli'ni temizledikten sonra ne yapacaklarını konuşurlardı. Arvyn de sık sık kahramanlığına son verdikten sonra neler yapacağını anlatırdı. Hikayelerinin gelişme kısmı değişiklik gösterse de sonucu hep aynıydı. Marian ile yaşlanmak, çocuklarını ve hatta torunlarını görmek. Mutlu bir yaşam sürüp hayata gözlerini yummak. Her anlatışında Marian ile göz göze gelirlerdi. Her seferinde de Arvyn'in nefesi kesilir, kalbine bir ağrı girerdi. Şimdi hem insanlar hem de anılar seneler öncesinde kalmıştı. Belki Arvyn de seneler öncesinde yaşıyordu. Her zaman yanındaki gölgeler ile konuşuyordu. Onlar cevap vermezlerdi belki, yine de iyi dinleyicilerdi. Her kamp yaptığında, her şarkı söyleyen birini duyduğunda, eline kılıcını her aldığında yanında arkadaşlarının gölgesi belirirdi. Bazılarının ismi artık Arvyn'in zihninden uçup gitmişti. Tıpkı birlikte geçirdikleri seneler gibi yüzler de, anılar da solmuştu. Arvyn son kez uyumaya karar verdi. Kafası bu kadar geçmişte olan hiçbir savaşçı oraya gidemezdi. Sadece yarını düşünmeli ve elinde tuttuğu kılıcı düşünmeliydi. Çantasından çıkardığı Kilitozu'nu kampın etrafına serpti ve ateşe verdi. Sonrasında yaktığı kamp ateşine bir kaç odun daha attı ve sırtını ateşe döndü, gözlerini kapadı. Sırtına vuran ateşin verdiği his ile çabucak uykuya daldı. En azından düşünceleriyle yalnız kaldığı günlerden daha çabuk uyumuştu. Yarın otuz yıllık maceranın sonuna gelecekti. Hayatını ondan alan bu yolculuğu bitirecekti. 









Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 26, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kısa Hikayeler GüncesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin