Merhaba arkadaşlar. Uzunluğu göreceli bir aradan sonra birlikteyiz :) bu bölüm biraz daha uzun ve biraz daha Lestat'in dünyasına dönük. Onun hislerini anlamamıza yardımcı oluyor diyebiliriz. Jessie rolünü istediğiniz gibi hayal edebilirsiniz fakat eğer benim aklımdakini merak ediyorsanız, Teresa Palmer gerçek anlamda kafamdaki profile uyuyor. Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. İyi okumalar! :)
---------Genç görünen yüzünün ardında yılların yorgunluğunu taşıyan siyah bakışlı adam, gözlerini tırmanmış olduğu ağacın karşısındaki evin tek ışık yansıtan yerine, Daphne'nin odasına kilitlemişti. Ağaca tırmanmak gibi bir çocukluğu neden yaptığını bilmiyor, sadece içsel isteklerine uyum sağlıyor ve kendini engellemiyordu. Haftalardır buraya geliyor ve saatler boyu süren sessizliğin eşliğinde bu güzelliği izleyerek gözlerini doyuruyordu.
Kendini sorgulamayı bırakıp hızlı ve sessiz bir biçimde, açık perdenin arkasında saçlarını taramakla uğraşan Daphne'nin silüetine kilitlendi. Kusursuz dudakları, biçimli burnu ve işine odaklanmış ifadesiyle bir tanrıça gibi gözükmüştü gözüne. Bakışları, bu güzelliğe takıldıkça içinde kabaran ve kendini zorlayan açlık duygusu boğazını yakmaya, dişlerini kaşındırmaya ve gözlerinin rengini geceden ateşe çevirmeye başlamıştı.
Ağaçtan atlayıp gözlerini sımsıkı kapattığında düşünebildiği tek şey, bir bedenden nasıl bu kadar etkilendiği olmuştu. Uzun süre bakması bile içindeki canavarı uyandırmaya yetiyor, asla dinmeyen açlığını bastırıp yok etmek istercesine dişlerini ona geçirmek için yanıp tutuşmasına ve yaşam sıvısının boğazından hızlı ve hafif tuzlu bir şekilde geçmesini arzulayışına sebep oluyordu.
Kendini yıllar sonra ilk kez bu denli zayıf hissederek zayıflığını bacaklarına ve güçlü adımlarına yükleyerek bulunduğu yerden uzaklaşmaya başladı. Ağaçtan atlamasının etkisiyle siyah pantolonuna sıçrayan çamur noktalarını görmezden gelmeye çalışarak hızlı adımlarla Daphne'nin evini ardında bırakıyordu.
O Lestat'ti. Her şeyi bilirdi ve zayıf değildi, yenilmezdi. Netti. Hayatında hiçbir ara renge yer vermezdi, ne istediğini bilirdi. Oysa şimdi, beyninde dönen fikirler yüzünden kendini yiyip bitiriyordu. Kafa karışıklığı, kararsızlığı, doyumsuzluğu, tutarsızlığı... Hepsini karşılayan tek kelime iki heceden oluşuyordu. Daphne.
Uzun ve ıslak yolun sonuna park ettiği Jaguar'ına hızlıca bindi ve gazı kökledi. Fikirlerini bir nebze olsun bastırabilmek için, kendi sesini kullanmaya karar verdi ve arabanın teybinin sesini sonuna kadar açtı. Kulaklarına kendi söylediği Forsaken adlı şarkı yayılmaya başlamıştı. Lestat'in bir müzik grubu vardı ve şarkı söylemeyi, şarkılarla mesaj vermeyi seviyordu. Müziğin her türünü seviyor ve notaların beyninde bıraktığı hazzı ilginç buluyordu.
Daphne'nin minik kalbinin atışları da onun için notalar gibiydi. Sanki parlak altın sarısı, tılsımlı bir yan flütün etkisine giriyormuş ve bu sese kendi kemanıyla eşlik etmek istiyormuş gibiydi. Müziğin bile yararsız kaldığı gerçeğini fark ettiğinde arabasını durdurdu ve kontağı kapatarak, hızlı bir şekilde arabadan indi.
Geceye karışmaya ihtiyaç duyuyordu. Yanan boğazı, beyninde dolaşan ve her yerde bağıran fikirler onu delirtiyordu. Kontrolü kaybedemezdi. Soğuk ve beyaz parmaklarını siyah, hafif nemli saçlarına götürdü ve gözlerini kısa bir süreliğine kapatarak etrafı koklamaya başladı. Yaşam belirtisi taşımayan ciğerleri önce kesif bir yosun kokusuyla, ardından yakında bulunan insanların kokusuyla dolmaya başladı. Kendine seçim şansı tanımadan, eğlence gibi gördüğü bir anlayışla kendini serbest bıraktı ve gecenin sakladığı kalabalığa zorlanmadan karıştı.
Eski taş binanın altında oturan üç tinerci çocuğu gözüne kestirmişti. İğrenç kokuyorlar ve boş boş etrafa bakıyorlardı, bu yüzden onlara olan açlığı yüksek seviyede değildi. Fakat, kendi kendine söz geçirebilmesi gerekiyordu ve sanki onları avlarsa kendine gücünü kanıtlayacakmış gibi hissediyordu. Nemli sokakta en ufak bir ses bile çıkarmadan, neredeyse havada duruyormuşçasına kendi halindeki üç tinerciye yaklaştı. Gençler, aldıkları maddenin etkisiyle Lestat'in varlığını yadırgamak yerine, gördükleri sanrılardan ibaret olduğunu düşünmüşler ve tepki vermemişlerdi. Lestat umarsızca alt dudağını sol tarafa doğru hafifçe kıvırdı, başını dikleştirdi ve duruşunu sağlamlaştırarak kollarını birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camellia - Kan ve Kalp
VampireKan... Yıllarca varlığını borçlu olduğu şey, insanların damarlarında saklı olan kırmızı spineldi. Kaybolmadan değeri anlaşılamayacak bir şeydi kan, tıpkı spinel taşı gibiydi. Kan, içindeki duyguların daha mı vahşi olmasını sağlıyor, yoksa yatıştırıy...