1. Bölüm "Tanışma"
Şehir, gecenin esareti altındaydı.
Yağmur tarafından hızlıca dövülen yerin sesini, çevreyi kirleten ve insanların lüks yerine birinci dereceden ihtiyaç gördükleri arabaların sesleri bastırıyordu. Şehrin gürültüsünü seviyor fakat ruh haline göre katlanamadığı zamanlar da oluyordu. Biraz müziğe ihtiyacı vardı.
Uzun saçlarının yağmurda ıslanmasına izin vermedi. O Lestat'ti ve yağmuru sevmezdi. İnsanların ve hatta bazı vampirlerin bile göremeyeceği bir hızda kendini sokak arasındaki bara attı. Üzerinde birkaç damlayla kurtulmuştu yağmurdan. Soğuk ve siyah bakışlarını barın içinde gezdirdi. Sarışın, mavi gözlü ve güzel bir vücudu olan tuhaf vampir kadın, onun etrafındaki iki erkek dışında göze çarpan bir şey yoktu. Herkes kendi kendine eğleniyordu. Hoş, bar pek de kalabalık değildi.
Bir süre olduğu yerden kadın ve yanındakileri izledi. Kadın, memnuniyetsizce yanındakilere bakıyor ve bir şeyler söylüyordu. Lestat'in kulakları kadının sesine, gözleri dudaklarına odaklandı. Uzak durmalarını istiyordu.
Bulunduğu yerde durmaktan sıkılarak kadın ve adamlara yaklaştı. Kendinden emin bir şekilde kadının yanına oturup adamlara yüzünde ukala bir sırıtışla harmanlanmış soğuk bakışlarını yöneltti. Kalın ve kadife sesi otoriter çıkmıştı.
"Defolun."
Kadının kaşları çatılmıştı. Adamlar ise birbirlerine bakıp gitme kararı almışlardı. Çünkü Lestat, soğuk bir fırtına gibi üstlerine çökecek tuhaf bir belayı andırıyordu. Son bir kez kadına bakıp gittiklerinde kadın yüzündeki ifadenin silinmesine izin vermeden Lestat'e bakıyordu.
"Kahramanlık çaban takdire şayan, fakat gereksiz."
Lestat istemsiz bir şekilde güldü. Kahramanlık ona fazlasıyla uzak bir kavramdı. Kadını kurtarmayı yahut korumayı düşünerek böyle davranmamıştı. Omuz silkerek muzip sırıtmasını takındı ve kaşlarını kaldırarak,
"Kahraman olmak isteyen kim?" Diye rahat bir şekilde sordu. Ardından devam etti.
"İnsanların beklemedikleri anlarda beklemedikleri olayları yaşamasını, bu olayların onların damarlarındaki kan akışını değiştirmesini, gözeneklerini istila ederek ter damlalarına dönüştürmesini ve kalp atışlarının hızlanarak kulağıma eşsiz bir ritm vermesini seviyorum." Omuz silkerek kadının önünde duran viskiyi eline aldı ve bir dikişte bitirdi. Kadın ise Lestat'in söylediklerini kafasında tartıyor ve tuhaf bir etki hissediyordu. İnce ve nazik elini Lestat'e uzatarak "Ben Nora." dedi. Lestat, kadının eline uzun bir süre bakıp ince eli avcunun içine hapsetti kısa bir süreliğine. Yüzünü her ayrıntısına kadar sessiz fakat meraklı koyu bakışlarıyla inceledi. Güzel bir kadındı Nora... Ardından elini çekti ve ekledi. "Lestat."1 Hafta Sonra...
Ilık deriye gömülen dişlerini bir sanatçı edasıyla nazikçe deriden kurtardı ve bu nazikliğine tezat bir şekilde ağzında kalan kanı elinin tersiyle sildi. Kollarındaki bedeni yere bırakıp öldüğünden emin oldu. Dağılan gömleğini düzeltip hiçbir şey olmamış gibi elindeki kan iziyle yürümeye başladı. Kafasını meşgul etmek istiyordu bu yüzden sürekli avlanıyordu. Nora'ya yaklaşmak ona iyi gelmiyordu. Geçirdikleri bir haftada, ona ne kadar bağlandığını ve ona karşı nasıl bir çekim hissettiğini göz ardı etmeye çalışıyordu.
Nora yaralı bir kadındı. Sevdiği adamlardan sürekli yara almış güzel bir kadın... İçindeki son yara henüz tazeydi ve kanıyordu. Lestat kan içmeyi sevse de, bu yaraya dokunamıyordu. Nora bir başkasına aşıktı ve Lestat bu durumu inatla görmezden geliyordu. Uzun süredir atmayan kalbini birine bağlamaya çalışıyor ve neden bunu yaptığına anlam veremiyordu.
Cebinden çıkardığı L. harfinin zımbalarla işlendiği mendili elinin üzerinde gezdirip kan izlerini temizlemeye başlamıştı. Kendinden emin adımlarını Nora'nın evine doğru çevirmişti. Eve varmasına dört sokak ve bir park kalmıştı. Parktan geçtiği sırada tanıdık ince ses kulaklarını doldurdu.
"Seni çok özledim..."
Kaşları çatıldı, elindeki mendili yumruk şeklinde sıkmaya başladı. Bu cümle, Lestat için kurulmamıştı. Nora'nın ses tonu baştan çıkarıcı ve titrek bir özlemle doluydu. Adımları bırakıp koşmaya başladı. Bu cümlenin bu özel sesle kendinden başka kime söylendiğini merak ediyordu. Kıskanmıştı. Kimseden bu samimiyette ve gerçeklikte bir cümle duymadığı gerçeğini savuşturarak kendini evin önünde buldu.
Yüzü soğuk, bakışları siyahın tek tonu, duruşu ise bir buz dağı gibiydi. Nora, ince kollarını kendinden yaşça büyük sarışın adama dolamıştı. Brad.
Lestat'i ve bakışlarını gördüğünde istemsiz bir şekilde kollarını çözdü ve açıklamak ister gibi ona baktı fakat açıklayacak ne vardı? Lestat savaşamadan kaybetmişti. Öfkeleniyordu, çünkü bencildi. Öfkeleniyordu, çünkü kazanmaya öyle alışmıştı ki kaybetmeyi unutmuştu.Buzdan bile soğuk elleri Brad'in boğazına dolanmıştı. Bir katile ait olan eller, nasıl hareket edeceğini bilmek zorundaydı. Nora'nın kurtarma çabaları, feryatları boşunaydı. Lestat hayal kırıklığına yaklaşmıştı, birileri kıymetli egosunu ezip geçmişti.
Parmaklarını biraz daha fazla bastırdığında tam arkasından gelen ve tüm kulaklarını dolduran çığlık sesi dikkatini çekmişti. Parmakları çözüldü ve Brad'i yere bırakıp çığlığın sahibine döndü.
Kalbinde minik bir kaşıntı hissetmişti. Karşısında parlak sarı saçların çevrelediği mükemmel yüz hatlarına sahip, gözlerinin denizin mavisini kıskandıracağı, dudaklarının sadece öpülmek için yaratılmış olduğundan emin bir kız duruyordu. Öfkeli ve endişeli bakışları Lestat'e yönelmişti. Korkusuz ve asi duruyor, gözlerini bile kırpmıyordu. Adımlarını hızlandırıp Lestat'e yaklaşırken konuşmayı ihmal etmiyordu.
"Babamdan uzak dur!"
Bu cümle Lestat'in kulağında bir uğultu şeklinde dağıldı. Kulakları karşısındak bedenin damarlarında gezen kan damlalarının sesiyle dolup taştı. Hızlı ve kasılarak atan minik kalbin sesini duymak ona farklı biz haz verdi. Başını yana yatırarak sesleri daha çok duymayı denedi. Sonra tuhaf gerçekle yüzleşti. Sesler gibi, koku da ilgisini çekiyor ve susuz hissettiriyordu. Boğazındaki ve ciğerlerindeki yanma onu yaşam sıvısını içmeye çağırıyordu. Fakat, yapamazdı. Bu minik kalbin ritmini öylesine sevmişti ki, bir daha bu dünyada bu sesin duyulmayacak olmasını bir felaket olarak tanımlardı.
Brad'in nefes nefese ve zorla çıkan feryadı Lestat'i gerçek dünyaya döndürmüştü.
"Daphne.. Uzak... D... Dur kızım..."
Lestat, gözlerini kısarak kızı son bir kez süzdü. Daphne... Gözlerini kapatıp son bir kez minik kalbin atışlarının ve damarlarındaki kanın kulaklarında bir iz, kokusunun ise boğazında bir darbe bırakmasına izin verdi. Kendini toparlayıp gözlerini açtı. Her zamanki ukala sırıtışını takınmak istemişti fakat yapamıyordu. Sarsılmış hissediyordu. Dudaklarından, kimsenin duyamayacağı hayran bir fısıltı döküldü.
"Daphne..."
Merhaba arkadaşlar :) hikayenin ilk bölümü biraz hızlı geldi ve içindeki olay da hızlı farkındayım. Fakat başlamak için öyle sabırsızdım ki kendime engel olamadım. Bir dahaki bölüm daha uzun ve daha sağlam bir bölüm olacak. Okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Bu arada, bu hikayeyi en iyi arkadaşıma ithaf ediyorum. Defne'ye. ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camellia - Kan ve Kalp
VampirosKan... Yıllarca varlığını borçlu olduğu şey, insanların damarlarında saklı olan kırmızı spineldi. Kaybolmadan değeri anlaşılamayacak bir şeydi kan, tıpkı spinel taşı gibiydi. Kan, içindeki duyguların daha mı vahşi olmasını sağlıyor, yoksa yatıştırıy...