Kesit

100 12 9
                                    

Yeni bölüm yayınlamayı elbette ki isterdim fakat okuma sayısının azlığı sebebiyle bu şu an mümkün değil. En yakın arkadaşım sevgili @deanettaa için, gelecek bölümden bir kesiti sizlerle paylaşacağım, fragman misali. Sizleri seviyorum, iyi okumalar :* 😘

---------
Her zaman, her şey aynı mı olurdu? Tarih, söylenilen gibi tekerrürden mi ibaretti? Sıkıntıyla iç çekerek kendini siyah deri koltuğa bıraktı. Soğuk derisiyle tezat sıcaklıkta olan şömineye daldı siyah gözleri. Şöminenin dans eden ateşi, yıllar önce gözlerinde dans eden sarışın bir ateşin küllerini zihninde canlandırıyor gibiydi.

1891 Yorkshire

Kendisini saklamayı her ne kadar sevmiyorsa da, maskeli balo konseptine her zaman ilgi duyardı. Normal şartlarda olduğu gibi davranmayı severdi fakat, her zaman gizemli havasını korurdu. O buradaki insanların aksine, bu maskelere ihtiyaç duymadan da gizemli olabiliyordu. Bir gecelik, bu yeteneğini maskeyle sürdürecek ve diğer insanların da gizem perdesi arkasında küçük parıltılarla saklanışlarını izleyecekti. Bundan zevk duyuyordu.

Parlak şamdanlar, altın kaplamalı kadehler ve bir kasabayı kolayca doyurmaya yetecek olan yemeklerle dolu uzun tahta masada kendine ayrılan yere geçip oturdu. Parlak gözleri, her yerde olan kulakları şimdiden ona güzel eğlenceler için birkaç bilet sunmuştu. Yan bir şekilde sırıtarak elini uzun saçlarına geçirdi be boşta kalan elini önündeki kadehe uzatıp kadehi aldı. Herkesten farklı olarak, kadehini dolduran kırmızı sıvı şarap değil, kandı. Kan kelimesini kullanmak yerine "spinel" kelimesini kullanarak eğleniyor ve henüz kaybetmediği asilliğini bu taş ismiyle sürdürdüğüne inanıyordu.

Hafifçe gülerek elindeki kadehi dudaklarına götürdü ve içindeki sıvıyı bir dikişte içip bitirdi. Kadehi tahta masaya bırakacağı sırada burnuna dolan leylak kokusuyla gözlerini istemsizce kapatıp, ciğerlerini bu kokuyla doldurarak kendini birkaç saniyeliğine bu dünyadan kopardı.

Merak parıltılarıyla dolu siyah gözleri, hızlıca açılıp etrafına bakındı ve bu kokunun sahibini aramaya başladı. Avcı yetenekleri sayesinde bu hiç zor olmamıştı. Karşısında gri ipek elbisesiyle uyumlu, yine gri taşlarla süslenmiş siyah maskeli, lüle sarı saçları olan bir genç bayan duruyordu. Sürekli gülümsüyor ve yanındaki beyaz saçlı kadının kolundan hiç çıkmıyordu. Beyaz saçlı kadının dudağından dökülen kelime Lestat'in uçsuz bucaksız zihnine o an yazılıvermişti.

"Adeline."

Anısından sıyrıldı ve elinde tuttuğu örtüyü şömineye fırlatarak yanma ihtimalini göz ardı edip, sönmesini sağladı. Bu ateşi söndürdüğü gibi, yıllar önceki ateşi de söndürmüştü. Tek fark, hiç nazik olmayışıydı. Kendini ele geçiren yabancı duygulara tahammül edemiyor ve bu duygulardan ne kadar haz duysa da, yok etmenin verdiği haz kadar büyük bir kazanç yaşamıyordu.

Başını ellerinin arasına alarak bakışlarını sönmüş ateşe sabitledi. Adeline, Jessie ve hatırlamaya layık görmediği tüm isimlerin ateşini söndürmüştü. Her ateş, kanla sönmüş, pişmanlıkla örtülmüştü. Fakat, fark ettiği gerçek kendisini sarsılmış hissetmesine sebep oldu.

Daphne, -ki ismi aklında yankılandığında bile çarpık bir şekilde sırıtıyordu...- ona hissettiği duyguların en yabancısını, en özelini vermişti. Bu duygular onu rahatsız etmiyordu, aksine kendisini daha fazla ele geçirmesini isteyerek bu duygulara koşuyordu. Asırlar boyu kaosla geçen hayatında ilk kez teslim oluyor ve bunu isteyerek yapıyordu.

Gülümsemesini genişleterek oturduğu deri koltuğa yayıldı ve gözlerini kapatarak Daphne'ye ait bir çift mavi gözü hayal etmeye başladı. İçinde bir yerlerde, hala yaşayan ve bu gözlerin varlığıyla kendi canavarına karşı koyabilen yerlerin olma düşüncesine kendini kaptırarak dinlediği müziğin sesini sonuna kadar açtı ve eline aldığı günlüğüne hissettiği şeyleri not etmeye başladı.

İlk cümlesini yazarken, son cümlesinin de aynı kelimeyi içereceğini biliyordu. Daphne.

Camellia - Kan ve KalpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin