BÖLÜM DOKUZ

1.5K 0 0
                                    

Bir anda sağ tarafımda beliren Kayla'ya kaydı bakışlarım. Ne demek geri dönmek istemiyorsak?

Başımı Kaya'nın da içinde bulunduğu dört kişilik gruba çevirdim. Bu tabloyu gören yalnız benim sanırım.

"Elbette hayır, aptal. Kör değilim."

Omuzlarımdan tutarak beni arkamda bulunan balkona doğru çevirdi.

"Yeni bir seçeneğe ne dersin, Kathe?"

Başta Kayla'nın ne demek istediğini idrak edemedim. Daha sonra bana sunduğu seçenek beynimi dürtükleyince gözlerim irileşti, ağzım şaşkınlıkla aralandı. Kendi sonuma doğru baktım. Bu devasa binanın balkonuna çıktığımı ve bedenimi aşağıya doğru bıraktığımı hayal ettim. Yerçekimine karşı koyamayan vücudumun aşağıya doğru süzülürken beni sarmalayan hava dalgasını zihnimde hissettim. Ürperdim.

Bunu yapabilir miydim? Kendi sonumu kimsenin eline bırakmadan kendim yazabilir miydim? Bu cesarete sahip miydim? Omzumdaki şeytanla uzun uzun bakıştık.

Kararsız kalsam da balkonun kapısını açarak içeriye temiz havanın girmesine izin verdim. Soğuk, serin bir havada süzülecek ve yere vardığımda bedenim parçalara ayrılacaktı. Beynim intiharımı kabullenmiyor, kalbim itiraz edercesine hızla kan pompalıyordu.

Balkona çıktığımda sırtımda dört çift göz hissetsem de umursamadan korkuluklara yanaştım. Hava yeni yeni aydınlanmış, güneş hoyrat bir şekilde dalgalanan denizi ısıtmaya hazırlanıyordu. Arkamdan bir adım ayak sesi gelse de duraksadı. Herhalde zihninde kurguladığı teori çok zayıf gelmişti. Kim olduğunu bilmiyordum. Belki Erdinç, belki de Kaya'ydı. İkinci isim tenimi karıncalandırsa da öğrenme zahmetine girişmedim. Ama atlayacak kadar cesur olduğumu düşünmemeleri beni tahrik etmişti. Sanırım işler biraz inada binerek beni dürtüklüyordu. Ben de bundan cesaret alarak beni durdurmalarına fırsat vermeden hızla korkulukların üzerinden karşıya geçirdim bacaklarımı. Sıkı sıkı tutunduğum korkuluğun demirlerinden gökyüzünü izliyordum. Deniz ile gökyüzünün birleştiği o ufuk çizgisindeki birbirini ayıran keskin tonlara odaklandım. Bir yerlerde birilerine ulaşmak için seyahat eden yolcu gemileri, açılmış olan birkaç balıkçı teknesi ve bir yük gemisi. Benim dışımdaki herkes için yaşam ve zaman akıp geçiyordu. İçimde öfkeyle karışık köpüren hüzün dalgası zihnime çarptı.

Herkesin iyi ve kötü anları olurdu çünkü hayat hep inişli çıkışlıdır. Ama benim hayatım sürekli inişe mahkum kalmış, cehennemin dibine doğru giden yoldaki keskin virajlarda sağa sola çarparak beceriksizce geri dönmeye çalışıyordu. Artık ilk boşluktan aşağı bu arabayla uçmam, kayalıklarda yuvarlanarak rezil hayatıma son vermem gerekiyordu.

Gözlerimi denizden ve içimdeki karmaşadan kaldırıp aşağıya çekmeye cesaret edemedim. Beynim beni vazgeçirmek için nedenleri ardı ardına sıralarken ben kulaklığımı takmış onu görmezden geliyordum. Sol elimi yavaşça korkuluktan çektiğim anda birisi omuzlarımdan kavradı. O ana kadar arka plandan gelen beni ikna etme seslerini o kadar geriye itmiştim ki ufak bir cızırtıdan ibaretken şimdi kulaklarımı çınlatıyordu.

"Bunu yapamazsın!"

"Bırak öleyim." diye mırıldandığını duydum kendi sesimin çaresizce. Hayatımın yaşadığım parçası tutsak olarak, sürekli kısıtlanarak geçmişti zaten. Düşünebilmem ve bir fikir ortaya sunabilmem bile yasaktı. Kendi kararlarımı alma şansım yoktu. Düşe kalka bir şeyleri yaşayarak öğrenme fırsatım olmamıştı, olmayacaktı. Yaşayacağım parçaların da en az geçmişim kadar rezalet olmasına gerek yoktu. Üstelik fuhuşa zorlanarak. Sevdiğim adama bile dokunamamışken yabancıların yataklarını zevk için dolduracak olduğum gerçeğiyle yaşayamazdım. Bu çok gurur kırıcıydı. İlk seferim, öylesine beni aşağılayan bir adam tarafından yaşayacağım bir seks olamazdı. Duygudan yoksun, hoyrat ve mide bulandırıcı.

KOREL (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin