4

1.8K 70 10
                                    


"Ada hadi kalk lütfen."

"Gelmek istemiyorum Mine, kendin git."

"Ya hayır beraber gidelim, ne zamana kadar oturacaksın burada?" Mine'nin beni sınıftan çıkarma çabalarına oflayıp duruyordum. "Ya alt tarafı kantine kadar ineceğiz!"

Son kez oflayarak pes ettiğimde sevinçle koluma girip beni sınıftan çekiştirmeye başladığında ben tedirgin bir şekilde etrafıma bakıyordum.

Bugün okullar açılmıştı ve ikinci döneme girmiştik. Yaklaşık bir buçuk hafta önce Tuğrul'la ayrılmış, ondan bir hafta sonra Demet denen kız instagrama onun fotoğrafını atmış, üç gün sonra da biz okula başlamıştık.

Bari hâlime acıyıp depresyonum için tatili uzatsalardı.

"Ya Ada biraz hızlı gelsene. Kaplumbağaya meydan mı okuyorsun ne yapıyorsun?" dedi hâlâ beni çekiştirirken.

Kantinin kapısına geldiğimizde derin bir nefes almıştım. Tuğrul ikinci saatin tenefüsünde kantine inmezdi. Yani bu teneffüs de onu görmekten yırtmıştım.

İçeri girdiğimde rahatlamış suratım adeta taş kesildi. Çünkü Tuğrul kantin sırasında Demet'le beraber gülüşüyordu. Unuttuğum bir şey vardı ki Tuğrul artık benim Tuğrul'um değildi.

O artık bana yabancıydı.

Normalde sadece benim ısrarlarımla öğle arası kantine inen çocuk, belki de o kız istediği için her teneffüs kantinde olacaktı. Ya da şekersiz çaydan nefret ederken zevkini değiştirecek artık çayına şeker atmamaya başlayacaktı. Veya her gün özenle sevdiğim saçlarını kesecekti, turuncu renginden nefret etmesine rağmen turuncu renkli kıyafetler giyecekti.

Dedim ya, o artık bana yabancıydı. Onu eskisi gibi tanıyamayacaktım.

"Ada özür dilerim, onun burada olacağını düşünemedim." Mine'nin kısık sesli konuşmasıyla derin bir nefes aldım. Eninde sonunda onları görecektim değil mi? Bu sadece biraz erken oldu o kadar.

"Senin suçun değil. Hadi sen git al ne alacaksan, ben burada bekliyorum." Kafasını sallayarak onlara yaklaşırken ben kollarımı göğsüme bağlayarak Tuğrul'u izlemeye başladım.

O benim aksime iyiydi. Sanki altı ay boyunca ayrılmamızı beklemiş gibiydi. Gözleri beni hiç sevmemiş gibi bakıyordu. Beni sevmediyse neden altı ay boyunca bana katlansın ki? Ama sevdiyse nasıl bir hafta sonra uğruna kavga edip ayrıldığımız kızla sevgili olsun?

Tuğrul ne yapmaya çalışıyorsun?

Omzuma atılan elle kafamı sağa çevirdim. En yakın olduğum arkadaşımdı, Mustafa'ydı. Yanağıma küçük bir öpücük bıraktığında gülümsedim. Onu gerçekten çok seviyordum. "Civcivim ne yapıyorsun burada tek başına?"

Kafamı tekrar öne çevirip duruşumu bozmadan Tuğrul'a bakıp mırıldandım. "Mine'yi bekliyorum."

"Ha Mine'yi bekliyorsun yani?" diye sorduğunda onaylamak için sadece gözlerimi kapatıp açtım. "Şu an da Mine'ye bakıyorsun o zaman?"

Bu sefer cevap vermedim. Her şey açıktı zaten.

Mustafa cevap vermediğimde susmuş ve benim baktığım yere bakmaya başlamıştı. Tuğrul o anda gülerek etrafa bakındı ve gözleri gözlerimde takıldı.

Ne o çekti gözlerini ne ben. Öylece baktım. Onun da gülüşü yavaşça solarken bakmaya devam etti. Demet onu güldürüyordu, ben ise gülüşünü solduran kişi oluyordum.

"Çocuğa dövecekmiş gibi bakmayı kesip, aşk dolu bakışlar göndersen?" Kaşlarımı çatarak Mustafa'ya döndüm. "Öyle mi bakıyorum?" Kafasını salladı ve Tuğrul'a baktı. "Anasına kayacakmış gibi bakıyorsun."

"Gözler kalbin aynasıdır." dediğimde güldü. Ben de elimde olmadan gülmüştüm.

Mine o sırada uzaktan sallana sallana geldi. "Hadi gençler benim iş tamam." Cümlesine göz devirdim. Sanki illegal işler yapıyoruz, alt tarafı simit aldın.

Hepimiz geri dönüp kantinden çıkarak sınıfa doğru sakin adımlarla yürümeye başladık. Mustafa'nın kolu hâlâ omzumdaydı. Beni biraz sarstı. Biraz demek az kalır, bayağı iç organlarımın yerlerini değiştirdi.

"Üzülmüyorsun değil mi o şerefsiz için?"

Yüzümü buruşturarak ittirdim ve kolunun altından çıktım. "Sayende üzülecek kalp kalmadı, her şey mideme kaydı."

"İyi o zaman." diyerek ellerini pantalonunun ceplerine soktu ve ıslık çalarak ilerlemeye başladı.

Şu an son sınıf olarak, dokuzların katından geçiyorduk ve üçümüzün de gereksiz bir havası vardı. Kafamda elimde olmadan kurtlar vadisi müziği çalıyordu.

Mustafa'ya koridordaki her kızın baktığının farkındaydım, o da farkındaydı. Mustafa zaten yeterince yakışıklı bir çocuktu ve şu an ki duruşuyla kızların dibinin düşmemesine imkan yoktu.

Mustafa sınıfından çıkan bir kızla göz göze gelip sırıttı ve göz kırptı. Kız anında kaşlarını çatarken, onun diğer kızlar gibi erimemesine şaşırmıştım.

"O kız bana kaşlarını mı çattı?" diye sordu şaşkınlıkla. Hâline güldüm. "Bana da öyle geldi." Mine ağzı doluyken konuştu. "Boldoğon koşlorono çotto, sono nosol koş çotor Mostofo yo?"

Yüzümü buruşturdum. "Sen bir süre konuşma."

Koridorun sonuna gelip merdivenleri çıkmaya başladık. "İlk defa bana düşmeyen bir kız." dedi Mustafa. Sonra güldü. "Acil araştırmam gerek."

"Sevgilisi vardır bence."

"Bence kız değil." diye cevap verdiğinde güldüm ve kıvırcık saçlarına uzanıp karıştırdım. Hayatta en sevdiğim şeyler listesinde ilk üçte falan Mustafa'nın kıvırcık saçları vardı. "Haklısın kıvırcık kaplanım, ne diyeyim? Benim bile arada sana gözüm kayıyor. Kankam olmasan üzerine atlardım." dediğimde göz ucuyla beni süzdü.

"Tipim değilsin civciv."

Karnına elimin tersiyle vurdum. "Sana kalmadım pislik."

Yukarı çıktıktan sonra biz Mine'yle kendi sınıfımıza, Mustafa ise koridorun sonundaki kendi sınıfına gitmişti. İçeri girip sırama oturdum ve bugün Tuğrul'u tekrar görmemek için dua etmeye başladım.

_

Yazardan not; Mustafa'yı sevin, çoook

eski sevgiliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin