Dün yaşadığım olaydan sonra eve gidip telefonla görüntülü görüşme yaparak Yunjin ve Eunchae'ye bir ton ağlamıştım. Yunjin için saat sabahın 5'i olsa da yine de "Ne diyon ya bi git" demek yerine oturup beni dinlemişti. Gerçi bir ara hiç sesi çıkmıyordu ve boş boş ekrana bakıyordu. Belki de o sırada gözü açık uyumayı keşfetmiş veya transa geçmiş olabilirdi, bilemiyordum.
Sarang'ı ne kadar arasam da aramalarımı açmamış, mesajlarımı görmemiş ve geri de dönmemişti. Ben de belki zamana ihtiyacı vardır diye düşünerek daha fazla rahatsız etmek istememiştim. Ama olası tek arkadaşımı da kaybetmiş olma düşüncesi beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Düşünmemek istiyordum doğrusu, yoksa bu huzursuzluk ile günlük aktivitelerimi de gerçekleştirmek zorlaşıyordu. Ayrıca işten çıktıktan sonra biriyle buluşacaktım, bu kötü ruh halimi karşımdakine yansıtmak istemezdim.
Son ders de bittiği için resim sınıfını kilitlemeden önce her gün yaptığım rutinim olan sınıfı temizleyip toparlama işlemine başlamayacaktım. Ama sessiz sessiz olmazdı, arkaya mod yükseltici bir şeyler lazımdı.
Akıllı tahtadan Frank Sinatra - I Love You (Medyadaki şarkı) açarak huzur bulmak istercesine derin bir nefes aldım ve sıraların üzerinde kalan boyaları toplamaya başladım. Bir yandan da şarkıya eşlik ediyor, hatta küçük küçük dans ediyordum.
Tamam, pek de küçük olmayabilirdi. Çünkü en son ne yaptığımı fark ettiğimde şarkının melodisini mırıldanarak vileda sopasını mikrofonum yapmış, etrafta dönüyordum.
Ben tam son boyayı da kutuya atıp "Basket be!" diye bağırırken birden "I LOVE YOU BAAABYYY!" diye bir ses duydum. Ve bu ses kesinlikle şarkıcının sesi değildi. Benim sesim ise hiç değildi.
Hızlı bir şekilde kapıya dönüp baktığımda stajyer beden eğitimi öğretmeni olan Sunghoon'un gelmiş, ve de şarkıya eşlik ettiğini görmüştüm. "Dırı dırı dırırırı dıdı" diye de melodiyi çıkarmaya çalışıyordu.
Hemen şarkıyı durdurarak sordum, "Ne işin var- Ne işiniz var sizin burada? Spor salonu bir üst katta." Resmiyetin iyi olacağını düşünmüştüm.
Eliyle yan taraftaki sınıfı işaret ederek konuştu, "Sakin olun hanfendi bayan karısı, seni gözetlemeye gelmedik herhalde."
Ben gözlerimi açıp kullandığı kelimeler karşısında şok olurken, o da "Ne bakıyon?" der gibi kafasını ve elini sallamıştı. Daha sonra ise yanlış bir şey söylediğini fark etmiş olacak ki "HAAAAA!" dedi. "Sizi gözetlemeye gelmedim yani. Siz. Pardon."
"Ha sorun oydu yani?" dedim dalgaya alırcasına.
"Neydi o zaman hoca? Nasıl anlayayım ben?"
Ben gözlerimi büyütmüş şaşkınlıkla bakmaya devam ederken o devam etti, "Neyse, müzik hocası kankamdır. Sınıfı kilitlemeyi unutmuş da, anahtarı verdi bana kilitler miyim diye. E çok yardımsever bir kişilik olduğumdan kabul ettim, dedim 'vay canını yiyim topraam, bem halletmeyecem de kim halledecek?'" dedi gururla. Sonra devam etti, "Neyse, müzik sesi duyunca da eşlik etmeden duramadım. Güzel şarkıdır."
"Anladım..." diyerek işime geri döndüm, sanki az önce tek kişilik mini konser verirken yakalanmamış gibi. Ama ona hiç bakmadığım hâlde Sunghoon gitmeye niyetli gibi durmuyordu.
"Yardıma ihtiyacın var mı?" diye sordu. Kafamı kaldırıp ona baktım. "Yok, sağ ol." dedikten sonra ise işime geri döndüm.
"Peki, ama ihtiyacın olursa spor salonundaki odadayım. Ya da sıkılır ve sadece kendine değil bir başkasına da konser vermek istersen de gelir izleri- Ne bakıyorsun öyle be? Anaa, bakmasana be ruhumu delmek istiyor gibi!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red flag, green flag | park sunghoon {✓}
Humor[texting + düzyazı] Nam Iseul, tanıştığı tüm erkekler için onların iyi ve kötü yanlarını yazdığı bir "red flag" ve "green flag" listesi oluşturuyordu. Arkadaşlarının isteği üzerine, normalde ona yazmayı hiç düşünmediği hâlde Park Sunghoon'a da bir l...