1.4

506 46 93
                                    

Telefonuma gelen mesajla dudağıma sürdüğüm nemlendiriciyi kenara koyarak telefonu elime aldım. Sunghoon "Hazro Muod" yazmıştı. Ben mesajın anlamını çözmeye çalışırken de telefona Sunghoon'dan bir arama gelmişti.

Telefonu açıp hoparlöre aldım ve makyajımı yapmaya devam ettim. "Efendim?"

"Araba sürerken yazamadım da. Şey diyecektim ya, ben evinden alayım mı seni? Hani rahat olur senin için diye. Ama istemezsen anlarım, hiç sorun değil."

Sunghoon'un böyle ince düşünüyor olması beni şaşırtsa da belli etmeden cevap verdim, "Yorulmana gerek yok."

"Benim için sorun değil inan. Gökyüzü temiz olsun diye biraz dağlık ve ormanlık bir alana gideceğimiz için ulaşman zor olur diye demiştim." dedi Sunghoon. Başta evimi öğrenmesinden rahatsızlık duyacağım biri olduğu doğruydu, çünkü onu yeni yeni tanıyordum. Ancak zamanla bu düşüncemin tamamen silinmiş olduğu da bir gerçekti. Bu yüzden kabul etmemem için hiçbir sebep yoktu.

"Tamam, adresi atıyorum şimdi."

"Peki o zaman ben geçi- ne? Ha... Şey... Ha? Ha tamam." sanırım onaylamamı gerçekten beklemiyordu.

Sunghoon'un bu tepkisine gülümsediğimi aynaya bakınca fark etmiştim ve hemen gülüşümü silerek kendime "Kendine gel Iseul." temalı telkinlerde bulunmuştum.

Aynada son bir kez kendime bakarken Sunghoon'un aramasıyla geldiğini anlayıp çantamı da alarak kapıya çıktım. Kapının önünde gördüğüm araba ise seslice "Vay anasını..." şeklinde bir tepki vermeme sebep olmuştu.

Sunghoon arabadan inerek bana kapıyı açtı. Sonra da bana döndü ve durdu. Durdu. Durmaya devam etti. Gözleriyle beni süzdüğünü fark edebilmiştim.

"Gerçekten de vay..." diye mırıldandı sonra da.

"Ne?"

"Vay yani, arabaya bak, ne güzel değil mi? Benim yavru bu da işte. Neyse ya, sen girsene içeri. Gir derken, otur demek istedim yani. Başka nasıl gireceksin arabaya? Yani arabaya girilmez..." bir yandan da kapıyı açık bırakıp hızlıca öbür tarafa geçerek sürücü koltuğuna oturmuştu. "...Oturmak iyidir. Yol boyu oturmamız falan gerekecek zaten..."

Derin bir iç çekerek yanına geçtim ve kapıyı kapattım. "Centilmenlik yapıp kapıyı da sen kapatırsın sanmıştım."

"Ha? Ne? Kapatmadım mı onu ben?" Sunghoon'un kafası çok karışık gibiydi. Kendisi de bunu fark etmiş olacak ki derin bir nefes aldı. "Ne oluyor lan bana böyle? Mal mısın Sunghoon? Kendine gel oğlum." diyip hafifçe tokat attı kendine.

"Başka biri olsa seni deli sanardı." dedim kemerimi takarken.

"Ama rahat olmalıyım çünküüü...?"

"Çünkü yanındaki benim ve ben de kendi kendime böyle şeyler yapabiliyorum." dediğimde ikimiz de güldük. "Hadi bas gaza." dedim sonra da.

"Hay hay." diyerek gaza bastı Sunghoon. Ama ben tam o sırada Sunghoon için küçük, benim için büyük bir detayı fark etmiştim.

"Ni-ki nerede?"

"İşi varmış da. Kendisi biraz daha sonra gelecek."

"Anladım..." dedikten sonra sessizliğe bürünmüştük. Sessizlik bana garip hissettiriyordu. Sunghoon da bunu anlamış gibi konuşmaya başlayarak "Radyoyu açayım istersen." demişti.

"Olur. Olur evet." diye cevapladım ben de. "Sen araba kullanıyorsun dikkatin dağılmas-" diyip radyoya uzandığımda onun da eli radyoya gittiği için yanlışlıkla elini tutmuş bulunmuştum. Ve biraz utandığım için elimi hemen geri çekmiştim. Sunghoon ise hiçbir şey olmamış gibi bir kanal açmıştı.

red flag, green flag | park sunghoon {✓}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin