Girişteki güvenliğe kafamla selam vererek okuldan içeri girdim. Sabah yine bir otobüs vakası yaşayacakken neyse ki sorun çıkmadan tam vaktinde gelmiştim. Bugün laf işitmemeyi umuyordum.
Okul bahçesinde ilerlerken önce adım sesleri duymuş, daha sonra ise arkamdan duyduğum o adım seslerinin hızlandığını fark edip ani bir hareketle arkamı döndüm. Arkamı dönmemle Sunghoon ile burun buruna gelmemiz de bir olmuştu. Koştuğu için ivmesini ayarlayamadığından bana çarpmaktan kıl payı sıyrılmıştı.
"Ah, günaydın." diyerek tekrardan önüme döndüm. O da toparlanarak yanıma geldi ve adımlarımın hızına eşlik etti.
"Günaydınn, bugün de ne güzel olmuşsunuz Iseul Hanım." diyerek gülümsedi, iki elini arkasından bağlamış bir biçimde mahalle muhtarı gibi yürürken. Benimle konuşurken ise kafasını hafifçe aşağı indirip kulağıma doğru eğilmişti.
Biraz irkilerek geri çekildim. Sunghoon bu tepkime şaşırmış gibiydi. "Rahatsız mı ettim?"
"Ha yok, beklemiyordum birden eğilmeni. O yüzden yani." dedim kendimi açıklayarak. "Teşekkürler ayrıca. Sen de her zamanki gibi... Eşofmanlısın."
Sunghoon dediğime gülerek "Tabii kızım, benim formam bu. Hem ben çuval giysem üstümde Gucci gibi durur. Giydiğim tuvalet terliğini öyle bir taşırım ki, millet Louis Vuitton sanar." dedi ve bir elini beline koyup kalçasını kırarak diğer elini de havaya kaldırdı. Tam diva misali bir poz vermişti.
Ben Sunghoon'un pozunun anlamını çözmeye çalışırken bir öğrenci grubu gülüp "Sunghoon hocam sizde star ışığı görüyorum!" diye bağırmış, Sunghoon ise hiç pozunu bozmadan "İyi gözlerin varmış! Dikkat et ışığım kamaştırmasın gözlerini." diye cevap vermişti.
Onun bu hallerine gülüp önüme dönerek yürümeye devam ettim. Sunghoon ise tekrardan yanıma yetişmişti. Biz sessizce yürürken geçen gün Sunghoon ile basketbol oynayan çocukları görmüştük. Çocuklar elini kaldırıp "Günaydın hocaaammm!!" diye seslenirken ben de acaba bana mı diyor Sunghoon'a mı diye kısa süreli bir beyin tutulması yaşamıştım.
Bu durumu ortaokul veya liseye giderken de çok yaşardım. Yan yana iki veya daha fazla hoca varsa ve de ben selam vereceksem tam olarak ne demeliydim? Günaydın hocam mı? Hocalarım mı? Yoksa tek tek hepsinin ismini söylemem mi lazımdı? Ama çok uzamaz mı o zaman da, altı üstü selam vereceğiz?
Ben bu kafa karışıklığımı Yunjin'e anlatınca da "Benim gibi yap. Direkt selam verme." diye cevap vermişti bana.
Görünüşe göre bu öğrenci, ki ismi Woonhak'tı, benim düşündüğümün çeyreğini bile düşünmemişi çünkü direkt selam vermişti. Acaba selamı kime verdi diye düşünme işi yine bana kalmıştı.
Sunghoon benden erken davranarak cevap verdi, "Oo Hakkie, naber lan değişik? Bugün antrenmana geliyorsun, değil mi? Bak hele bi kaçır, o basketbol topuyla seni İran'a kadar kovalamazsam şerefsizim. Patlatırım o topu gö- neyse işte. Gel." Öğrencilerle olan iletişimi beni benden alıyordu.
"Hocam bugün gelemeyecektim ama-"
"Ne demek gelemeyecektim? Ne yapacaksın başka? Bana geçerli bir sebep sun, on saniyen var. Bir... İki... Üç..."
Woonhak telaşla "Durun, hocam saymayın durun." diyip gerginlikle elleriyle oynamaya başlamıştı. Bu kadar gerilecek ne vardı ki? Hele de Sunghoon gibi bir öğretmen karşısında.
"Yedi.m. zaman hızlı geçer evlat... Sekiz... Bir bakmışsın akmış gitmiş..."
"HOCAM SEVGİLİMLE BULUŞACAĞIM ÇIKIŞTA, O YÜZDEN" diye itiraf ederek direkt diğer arkadaşının arkasına saklandı Woonhak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red flag, green flag | park sunghoon {✓}
Humor[texting + düzyazı] Nam Iseul, tanıştığı tüm erkekler için onların iyi ve kötü yanlarını yazdığı bir "red flag" ve "green flag" listesi oluşturuyordu. Arkadaşlarının isteği üzerine, normalde ona yazmayı hiç düşünmediği hâlde Park Sunghoon'a da bir l...