Gerginlikle Yoora'nın beni çağırdığı restoranın girişine gelmişken keşke son kez bir tipimi kontrol edebilseydim demiştim kendi kendime. Acaba içeri girmeden önce hemen bir lavaboya mı uğrasaydım? Evet, bu iyi olabilirdi.
İçeriye girdiğim gibi lavaboya yönelmişken duyduğum "Iseuulll, buradayız!" sesi ile olduğum yerde kalakaldım. Acaba duymamış gibi yapıp hemen içeri mi geçseydim? Yoksa dönüp otursa mıydım? Ama ya tipim gelirken kaymışsa ve şu an berbat gözüküyorsam? Ne yapacaktım?
Kendine gel Iseul. En olmadı iki üç gülerler, sen de kalkıp düzeltirsin üstünü başını. Ne olacak sanki, dünyanın sonu mu?
Kendi kendime telkinler verip derin bir nefes alarak sesin geldiği yöne döndüm. Yoora yüzünde kocaman bir gülümseme ile bana el sallıyordu. Karşısında neredeyse onu görmemi engelleyecek kadar, hatta oturduğunda bile uzun olduğu belli olan bir çocuk ve o çocuğun yanında da Sunghoon oturuyordu.
Evet, Sunghoon'u sırtından tanımıştım ama şu an konumuz bu değildi.
Gülümseyerek masaya doğru yürüdüm. "Çok mu beklettim?" dedim sandalyeyi çekip.
"Yok, yeni geldik biz de."
"Valla açlıktan midem sırtıma yapıştı Iseul beklerken."Yoora ve Sunghoon aynı anda konuşmuştu. Sunghoon'un hangisini dediğini tahmin edebilirsiniz diye düşünüyorum.
"Sunghoon salak mısın nesin be? Sırf ben ısmarlıyorum diye tüm menüyü yiyebilmek için sabahtan beri bir şey yememişsin. Gelmişsin midem sırtıma yapıştı bilmem ne diyorsun. Yeseydin lan yemek, ne yapalım biz?" diye kızdı Yoora Sunghoon'a.
"Hayatımın içi sen bir sakinleşsen mi ya?" dedi uzun boylu çocuk.
"Bozmasın o da sinirimi." dedi Yoora Sunghoon'a karşı. Benim ise konuşmalar değiştikçe bir Yoora'ya, bir Sunghoon'a kafamı çevirmekten boynum ağrımıştı.
"Kusura bakmayın, taksi yolu uzattı da." diye açıkladım kendimi.
"Yok ya ben şaka yaptım zaten. Sorun yok inan." dedi Sunghoon gelen menülerden birini açarken.
"Bu arada bu Soobin. Sevgilim olacak sırık." dedi Yoora, uzun çocuğu göstererek.
"Evet ben Soobin. Ne kadar hâlâ arada bana düşmanım gibi davransa da Yoora'nın erkek arkadaşıyım, evet." diye kendini tanıttı Soobin.
"Memnun oldum. Ben de Iseul. Sunghoon ile aynı okulda stajyeriz." dedim ben de.
Soobin, "Evet evet, bahsediyor senden çok." dediğinde Sunghoon'un kafasını ışık hızında ona döndürerek gözlerini büyüttüğünü fark edebilmiştim. Bunun bir uyarı sinyali olduğunu üç yıldır annemin evinden çıkmayan kedim bile anlayabilirdi. Bugün tüm sinyalleri toplayıp emin olmam gerekiyordu Sunghoon'dan. Ona göre davranmaya devam edecektim çünkü.
Konuyu dağıtmak için ama aynı zamanda kendi adıma da planımın bir parçası olarak, "Başka kimse gelmiyor mu?" diye sordum. "Daha kalabalık oluruz sanmıştım."
"2 kişilik yer vardı fazladan. Sizi çağırdım ben de." dedi Yoora. Sunghoon hâlâ sessizce menüye bakıyordu. Yoora'nın bunu bilerek yapmış olması çok yüksek bir ihtimaldi.
Anladığımı ifade eden bir biçimde kafamı salladım ve ben de menüye bakmaya başladım. Genelde yemek seçmem çok uzun sürerdi çünkü bir türlü karar veremezdim.
Ben menüye uzunca bakmaya devam ederken birden önümdeki menünün üstündebir parmak belirmesiyle kafamı kaldırıp Sunghoon'a baktım.
"Bu. Bunu al. Çok fazla et yemeği tercih etmediğini söylemiştin. Tavuk ve sebze her zaman güvenli bir tercihtir. Ayrıca bu teriyaki soslu, senin en sevdiğin. Yanına getirdikleri ızgara sebzeler de hoşuna gider, aynı zamanda midene de ağır gelmeyeceğini düşünüyorum." diyerek uzunca açıklama yaptı Sunghoon. Aynısını geçenlerde tatlı seçerken de yapmıştı ve doğrusunu söylemek gerekirse... Bundan etkilenmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red flag, green flag | park sunghoon {✓}
Humor[texting + düzyazı] Nam Iseul, tanıştığı tüm erkekler için onların iyi ve kötü yanlarını yazdığı bir "red flag" ve "green flag" listesi oluşturuyordu. Arkadaşlarının isteği üzerine, normalde ona yazmayı hiç düşünmediği hâlde Park Sunghoon'a da bir l...