Yavaş yavaş gözlerimi açarken hâlâ uyumak ve yarım kalan rüyama devam etmek istediğimi düşünüyordum. Tam şu an yine gözümü kapatsam rüyamdaki çocukla tekrardan... Bir saniye.
Rüyamda gördüğüm çocuk Sunghoon'du.
Daha doğrusu, tip olarak Sunghoon değildi ancak ben onun Sunghoon olduğunu biliyordum. Evet, garip ama öyleydi işte. Asla tanımadığınız kişileri görüp onların tanıdık olduğuna emin olduğunuz o rüyalardandı. Sunghoon'u görmüştüm, ama o kişi Sunghoon değildi. Yine de rüyamda olanları düşününce... Bunu Sunghoon üstünde hayal etmesem iyi olabilirdi.
Yataktan doğrularak kendime gelmek için gerindim. Doğru, Sunghoon şu an evimdeydi. Salonda yatıyordu. Ve görünüşe göre gece de hiçbir şey olmamış, eve kimse girmemişti. Belki de girmişti fakat Sunghoon'u görünce geri gitmişti? Neyse, bunu düşünmek beni sadece daha da korkutuyordu. Bu yüzden daha fazla düşünmeden banyoya gitmek en iyisiydi.
Banyoya gidip hızlıca elimi yüzümü yıkadıktan sonra salona doğru ilerledim. Sunghoon bir elinde telefonu tutmuş, diğer elini de kafasının altına koymuş biçimde bir şeyler izliyordu. Yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki, gören sevgilisiyle konuşuyor sanardı.
"Günaydın." dedim salona girdiğimde. Benim gelmemden hiç rahatsız olmamış olacak ki dikleşmeyi geçtim, uzattığı ayaklarını bile toparlamamıştı.
"Oo günaydın uykucu. Öğlen oldu ya!" dedi hâlâ telefona bakarken.
"Yok cimcime, saat daha yeni 11 olmuş prenses." dedim onu taklit ederek. Böyle bir tipin böyle bir karakterde olması her seferinde şaşırtıyordu beni.
"Erken kalkınca uzun geldi sanırım bana. Maç özeti izliyordum ben de, izlemek ister misin?" dedi Sunghoon gözlerini telefondan ayırmadan.
"Yok, sağ ol." dedim ve mutfağa doğru ilerledim
Genelde kahvaltı yapmazdım ancak Sunghoon için bir şeyler hazırlamam gerekebilirdi. Misafirimdi sonuçta."Kahvaltıda ne istersin?" diye seslendim içeriye doğru. Sonra ise buzdolabına ilerleyip ne var ne yok diye kontrol etmek için kapağı açtım.
Kapağı geri kapattığımda dolaba yaslanmış bir Sunghoon hiç beklemiyordum. "Ben genelde pek kahvaltı yapmam. Kahve yeterli."
"Sporcusun ve kahvaltıyı atlıyor musun?" dedim şaşırarak.
"Geç uyandığım için öğle yemeği oluyor direkt. Şimdilik kahve yeterli yani." dedi Sunghoon.
"Peki. Sütlü mü yine?"
"Yok, bu sefer her zamanki gibi alacağım. Ben hazırlarım, sen takıl kafana göre." dedi ve kahve makinesine ilerledi Sunghoon. Evin sahibiymiş gibi rahat takılması bir yandan hoşuma gitse de bir yandan 'La sen hayırdır??' moduna girme isteği uyandırıyordu bende.
Sunghoon kahvesini yapıp kupaya döktüğünde ben de sütümün üstüne espresso eklemek için makineye doğru ilerledim. O sırada gözüm ister istemez Sunghoon'un bardağına takılmıştı.
"Yuh Sunghoon, bu ne böyle? Kahveyi böyle içen cehennemde zebanilerle lav da içer."
Sunghoon bu dediğime patlamalı bir şekilde gülerken elinde kupa tuttuğu için birden kaynar kahvenin yarısını üstüne dökmüştü. Tam döktüğü sırada da kapı çalmıştı. Sunghoon ise hemen bir peçete alarak dökülen kahveyi silmek için yere eğildi.
"Ayyy Sunghoon yandın! Dur yerleri falan boşver sen, hemen git üstünü çıkar. Dünkü kıyafetlerin banyonun yanındaki aynalı masanın üstünde zaten. Soğuk suya falan tut bir de, su toplamasın. Çabuk ol, kargo geldi sanırım. Kapıyı açmam lazım." diyip Sunghoon'u banyoya doğru itekleyerek kapıya ilerledim. "Geldim, geliyorum!'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red flag, green flag | park sunghoon {✓}
Humor[texting + düzyazı] Nam Iseul, tanıştığı tüm erkekler için onların iyi ve kötü yanlarını yazdığı bir "red flag" ve "green flag" listesi oluşturuyordu. Arkadaşlarının isteği üzerine, normalde ona yazmayı hiç düşünmediği hâlde Park Sunghoon'a da bir l...