Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar! Bölüm sonu notunu okuyun lütfenn
Yazar'dan...
Üzerine kan sıçramış bir çöl toprağıydı sanki karşısında kızın gözleri. Cayır cayır yakan, yaktığı yerden dirilten bir efsuna sahipti. Serap görmesine sebep oluyordu ve inanır mısınız bundan zerre de gocunmuyordu? Fazlasıyla gerçekçi biri olmasına rağmen ona bakınca yalnızca hayale tutunmak bile gönlüne bir huzur düşüyordu.
Onunla pek fazla göz göze gelemiyordu; çünkü Rozalin utangaç bir tavırla her defasında gözlerini kaçırıyordu. Oysaki bilmiyordu ki karşısındaki o adam, kanlı çöl toprağına kavuşmak için ömründen vermeye çoktan hazırdı. Fakat yine de o gözlerini kaçırışına bile tav oluyordu. O çekingen, o kırılgan; lakin diş geçirmeye hazır görüntüsüne gönlünde ayrı bir odacık açmıştı bile.
Şimdi elindeki kanaviçe ile ilgilenirken bir yandan da Samet'in, Cansu'nun ilgisini çekmek için girdiği şaklabanlıklara gülerek bakıyordu kendine içi giderek bakan adamdan habersiz. Kıkır kıkır güldüğünden fazlasıyla dolgun olan dudakları aralıklı, inci dişlerinin ucu gözükecek şekildeydi. Elmacık kemikleri al al olmuştu gülmesinden kaynaklı. Sanki karşısında elma şekeri gibi tatlı mı tatlı bir kız çocuğu vardı.
Bir de onun ilk gördüğü andan bile inceledikçe daha farklı olduğunu gözlemlemişti. Koyu kahve saçlarına aslında siyah demek daha mümkündü. Katran karası olmasa da ilk bakışta bu saçlara siyah denirdi. Mirza onu güneş ışığının altında açık tellerinin parlamasıyla gördüğü için öyle düşünse de siyah saçlıydı. İlk gün alnını süsleyen kâkülleri perçem şeklini almıştı. Artık kenarlara sıkışan ve tel tel de alnına dökülen bir görüntüye evrilmişti. Biçimli kara kaşları, kaşlarına kadar uzanan kıvrık kirpikleri, hele de o minicik burnuna dayanmak öyle zordu ki. Kendini tutmasa ısıra ısıra yok edecekti bu yanında minicik kalan kızı. Elleri ve görünen teni açık olsa da yüzünün rengi bir tık daha koyuydu. O yüzden yüzüne bakan biri esmer diyebilirdi ama tenini gören bundan hızlı cayardı. Hele o minik elleri bembeyaz, elinin üstündeki damarlar ise kendini ufaktan belli ediyordu. O elini tutmak ve ömrünün sonuna kadar da bırakmak istemiyordu. Elleri hep iç içe olsun diye diliyordu esmer adam.
Duru güzelliğine dalmış kızı izlerken bir başka bakış da onun üzerindeydi. Mithat Bey, bu evlilik fikrini duyduğu andan beridir kızını paylaşmak istemeyen bir baba gibi keyifsizdi. Bir yanı artık mutluluk ona da ulaşacak diye memnun olsa da diğer yanı kızıyla artık aynı evde olamayacağı için üzgündü. Sevdiği kadını yitirdiği gün kucağına verilmiş bir kızdı Rozalin, bu yüzden ona düşkünlüğü daha büyüktü. Mirza'nın iyi bir adam olduğunu elbette anlamıştı ama aklındaki sorular durmayı bir türlü becerememişti. İyi biri miydi, el üstünde tutar mıydı, gerçekten seviyor muydu, kızı mutlu olur muydu gibi sorular beyninden bir türlü çıkmıyordu. O gece bunu dert etmekten gözüne uyku bile girmemişti. Ama şimdi baktığında kendine boşuna dert, tasa edindiğini fark etmişti. Mirza içi giderek, ruhu titreyerek bakıyordu kızına. Yüreğinin aşktan sızladığını o gözlerden akıp kızına süzülen bakışlardan bile anlayabiliyordu.
Aşkı bilirdi, tanırdı, iliklerine kadar hissetmişti Mithat Bey. Ruhunun, ömrünün eşiydi ölen karısı. Ondan sonrasında evlenme sebebi bile kızıydı. İhanet olarak gördüğü vakitler bile çok kez gönlünü cayır cayır yakmıştı. Oysaki sadece Rozalin'e kaybettiği anne şefkatini sunmaktı. Kendince kalbi kırık gördüğü kadına da eş olmaktı. Anne olamayacak o kadına evlat vermiş, annenin şefkatini kendisinin veremeyeceği çocuğuna ise bir anne sunmuştu. Doğruydu veya yanlıştı bilmiyordu; yalnızca en iyisi ne olacaksa onu yapmaya çalışmıştı. İyi de olmuştu esasen. Agni ölene kadar her şey peri masalından halliceydi. Ne zaman ki Agni ölmüş, Aisha da gönlünün güzel yanlarını toplayıp bir kutuya koymuş, onu da Agni'nin yanına gömmüştü. Bir şeylerin raydan çıktığının farkındaydı ama ne yapması gerektiğini hiç bilememişti. İnanır mısınız bu vakitlerde bile ölen karısının varlığına ihtiyaç duyuyordu? Öldüğü vakte kadar aldığı bütün kararları ona danışarak çözüme ulaştırmış biri olarak ne zaman çıkmaza girse yine ona ihtiyaçla kalbi çarpıyordu. İşte en çok da o vakitler mezarının yanında olmasını istiyor ve gözleri yaşla ıslanıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seher Vakti
Romance"Sana gel benimle, demiştim. Gelir misin, yanar mısın benimle?" demişti kendinden emin bir tavırla Mirza. "Yakan da söndüren de bir tek sen ol bu vakitten sonra. Yanmaya da yakmaya da; sönmeye de söndüremeye de seninle varım. Bir tek ve yalnızca se...