Bölüm şarkısı: Hindi Zahra ~At The Same Time
Hayatın belli kanunları vardı: Doğumak, yaşamak ve ölmek. Bir annenin gülüşü ve bir bebeğin ağlayışıyla her şey başlardı. Düşerdik, kalkardık, ağlardık, gülerdik ve bir annenin kollarına sığınarak yaşardık. Bu gül kız için geçerli olamamıştı pek tabii. Çünkü bir annenin kollarında sığındığı vakit, sığınmadığı vakitten çok daha azdı. Sonra bu yaşama devam etme sürecinin sonu ölüme çıkardı. Kimini kundakta, kimini beşinde, kimini yirmisinde, kimini yetmişinde alırdı yanına Yaratıcı. Ve birinin ölümü başka bir yerde yeni bir can olurdu. Hayat böyleydi işte bir devinim içerisindeydi. Biri doğar, biri ölür, biri yaşamda yaş almaya devam ederdi.
Parmaklarının ucuna basarak merdivenlerden iniyordu Rozalin. Olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordu. Her mart ayı klasiğini yerine getirmek için çabalıyordu. Her yılın mart ayına girdiği gün sabah erkenden kalkar ve görevini yapmaya giderdi. Kapının önünde bekleyen kuzeni gelmesini işaret etti. "Ben burayı idare ederim, sen de çabuk git gel." dedi Cansu. Minnetle kuzenine gülümsedi. Her ne olursa olsun birbirlerinin yanında olurlardı. Kuzeni normalde Diyarbakır'da yaşıyordu. Rozalin ise Hindistan'da yaşıyordu. Babasının işlerinden kaynaklı çok küçük yaşta Hindistan'a taşınmak zorunda kalmışlardı.
Ses çıkarmamak için bahçeyi ayakkabısız bir şekilde geçmişti. Bahçeden çıkar çıkmaz siyah sandaletlerini giydi. Sıkıca elindeki ateş çiçeklerini tutuyordu. Daha gün tam anlamıyla aydınlanmamıştı bile. Seher vaktiydi. Koştukça kırmızı eteği bacaklarına yapışıyordu.
Sonunda ateş çiçeklerinin sahibine gelmişti. "Ben geldim. Hem de çiçeklerimle geldim. Bir de öyle güzeller ki, keşke görebilsen." Gözleri dolu dolu bakıyordu. Cevapsız kalacağını bilmesine rağmen her zamanki gibi konuşuyordu. "Her mart ayında olduğu gibi yine çiçeklerimle geldim. Tam mevsimi." Birkaç adım atıp yaklaştı. "Eskisi kadar rahat gelemiyorum. Sana olanlardan kaynaklı annem izin vermiyor. Biliyorsun, onun gözündeki en büyük suçlu benim. Haksız da diyemem." Bir yaş süzüldü gözünden. Çok ağlamak istiyordu ama çoğu zaman buna hakkı olmadığını düşünüyordu. "O da benim özlediğim gibi seni özlüyor. Ama ben sana söz verdiğim gibi gülümsüyorum. Sensiz yaşamaya alışıyorum. Aslında buna alışmak diyemem, çünkü sen benimlesin. Sen, benim çocukluğumdasın. Ne zaman aklıma bir hatıramız düşse kalbim senin varlığınla çarpıyor. Sen hep benimlesin." Kalbine saniyelik dokundu.
Titreyen elleri mezar taşında gezindi. Acılı bir şekilde gülümsedi. "Kendimi affetmiyorum ama senin için gülümsüyorum. Her şey senin için." Kırmızı ateş çiçeklerini mezarın arkasına dikmeye başlamıştı.
Agni Rayda. Adının anlamı ateş, kalbinin anlamı çiçek olan adam. Kalbinde Rozalin vardı ve Rozalin onun kırmızı gülüydü.
Gencecik yaşta ölen bir delikanlıydı Agni. Rozalin'in biricik aşkı, oyun arkadaşıydı. Onunla oynamış, onunla büyümüş ve ona âşık olmuştu. Ve bir gün onun yüzünden ölmüştü. Agni, Hintli annesinin yeğeniydi. Agni'nin ailesi ona bakmak istememiş ve bırakmışlardı. Ona teyzesi sahip çıkmıştı. Bütün hayatını yeğenine adamıştı. Bir gün hayatına bir adam ve onun güzeller güzeli kızı girmişti. Mithat Bey ve kızı Rozalin. Eşini, kızının doğumu sırasında kaybeden Mithat Bey, çalıştıkça çalışıp büyük bir iş adamı olmuştu. Ardından da Hindistan'a yolu düşmüştü. Aisha'yı gördüğü an çok beğenmişti. Gönlü hep karısında olsa da iki yaşındaki kızı bir anneye ihtiyaç duyuyordu.
Evlendikleri andan itibaren Rozalin'e karşı gerçek bir anneydi. Ta ki Agni ölene kadar. İşte o zaman Rozalin'in hayatını tepetaklak oluvermişti. İşte o zaman geçmişi onun prangası olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seher Vakti
Romance"Sana gel benimle, demiştim. Gelir misin, yanar mısın benimle?" demişti kendinden emin bir tavırla Mirza. "Yakan da söndüren de bir tek sen ol bu vakitten sonra. Yanmaya da yakmaya da; sönmeye de söndüremeye de seninle varım. Bir tek ve yalnızca se...