Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!
Yazardan...
Ardı ardına sıralanmış arabalarla sanki bir konvoy edasıyla Mirza'nın önderliğinde büyük evin önünde durdular. Alkor ailesi karşılamak için bahçede dimdik bir duruş sergilerken çalışanları da hızla duran arabalara ulaşmıştı. Uçaktan indikten sonra burası için kiraladıkları siyah jeeplerin kapısı açılırken ilk önce Mirza araçtan inmişti. Etrafında pervane olan insanlara baş selamı verirken güneş gözlüğünü çıkarıp anında görmek istediği surete çevirdi bakışlarını.
Rozalin giydiği beyaz sade elbiseyle ve başına taktığı beyaz yazmasıyla bütün o sadeliğine rağmen öyle göz alıcı duruyordu ki karalara bürünmüş olan Mirza gözlerini ondan alamaz olmuştu. Etrafındaki insanlar saniyesinde silinip gitmiş ve yalnızca onun nahif güzelliğine takılı kalmıştı.
"Evimize hoş gelmişsiniz!" Mithat Bey'in sesi bütün uğultunun önüne geçmiş ve odağı üstüne toplamaya yetmişti. "Hoş bulmuşuz, ahvaliniz nasıldır?" Tekerlekli sandalyesinden yorgun görüntüsüne rağmen gür ses tonuyla ağırlığını koymuştu Mirza'nın babası Ahmet Bey.
Kapıdaki gösterişli karşılamanın sonucunda herkes eve ilerlerken Rozalin ve Mirza bilerek geride kalmışlardı. Gidişlerini biraz izledikten hemen sonra birbirlerine dönmüşlerdi bir an olsun beklemeden. Rozalin kollarını sıkıca ona sarmak ve sıcaklığına kavuşmak istese de utangaçlıktan kafasını yere eğmişti. Mirza ise bu masum güzelliğine alt dudağını ısırıp gülümsemesini gizleyerek bakıyordu.
"Kaldır bakalım şu kafanı da güzel yüzünü göreyim." Çenesinden tutup kaldırdığında göz bebeği titreyerek bakan kıza iç çekerek baktı. Çenesindeki elini çekmemiş ve bulunduğu yeri baş parmağı ile okşamaya başlamıştı. "Ne güzel olmuşsun sen böyle." Öyle içtenlikle konuşuyordu ki Rozalin'in içi gidiyordu. Hiç bu kadar sevilmemiş, hiç bu kadar içtenlikle karşılanmamış gibi hissediyordu.
"Sana öyle geliyordur, süslenmedim bile. Kendimi nişana sakladım." Yanakları elma şekeri gibi kızarmış kızın güzel yüzüne şevkle baktı. "Elbette bana öyle gelecektir, seni her hâlinle bu gözler güzel görmezse aşk bunun neresindedir? Ama senin hakkını da yememek gerek beyaz bir gül gibisin; güzel, nahif, nadide ve masum." Rozalin istemsizce elini çenesine uzanan kola koydu. Sanki ona tutunmazsa titreyen bacakları onu daha fazla tutamaz ve yıkılırdı.
"Kara bir melek gibi görünen sen mi söylüyorsun bunu? O kadar yakışıklı olmuşsun ki benim olduğun için çok şanslıyım." Tatlı tatlı konuşan, çokça kez gözünü kaçıran kıza sonunda dayanamayıp kendine çekti ve alnına uzun bir buse kondurdu. Dayanamıyordu, mahvediyordu karşısındaki bu kız onu.
Öksürük sesi duyduklarında ağırca birbirlerinden ayrılıp kapının önünde duran esmer kıza bakışları dönmüştü. Rozalin onun kim olduğunu hatırlamıştı. Devran'ın nişanlısı Revan'dı. Burada olmasını Rozalin de beklememişti ama evin kızlarından ayırmadıklarını düşündüğünden altında bir şey aramamıştı. Bildiği üzere gelmeyenler sadece Mirza'nın yengesi Şermin'in yeğenleriydi. Küçük olan gelmek istemediği için ablası ve abisi de gelmemişti. Geriye kalan bütün aile üyeleri buradaydı.
"Sizi göremeyince merak ettiler, ben de çağırmaya gelmiştim kusura bakmayın rahatsız etmiş oldum." Sesi çekingen çıksa da bakışları ikisi arasında gidip geliyordu. Onları böyle görmekten rahatsız olmuştu, oysaki hakkı bile değildi. Yine de bunu onlara yansıtmadan gülümseyerek bakıyordu. "Ne kusuru, estağfurullah. Sen geç, biz de geliyoruz." Onlarla içeriye girmeyi beklese de nahif bir sesle postalandığını fark edince kafasını sallayıp içeri girmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seher Vakti
Romance"Sana gel benimle, demiştim. Gelir misin, yanar mısın benimle?" demişti kendinden emin bir tavırla Mirza. "Yakan da söndüren de bir tek sen ol bu vakitten sonra. Yanmaya da yakmaya da; sönmeye de söndüremeye de seninle varım. Bir tek ve yalnızca se...