"Şeytanın maskesi, en güzel yüzün ardında saklanır."
-William Shakespeare...
Söylediklerime kıkır kıkır gülen Koray önce beni kucağına almış, sonra da koltuğa oturmuştu. Kucağında otururken ona bir koala gibi sarılmış, tüm uzuvlarımla yapışmıştım vücuduna. Usul usul ağlarken ben, o da saçlarımı öpücüklere boğmuştu.
"Bebeğim benim," dediğinde başımı kaldırdım. Kızarmış burnuma minik bir öpücük kondurdu. "Gerçekten bebek misin sen yoksa?" diye sorduğunda burnumu çekip güldüm. "Belki..?"
Koray'a karşı öyleydim, evet. Aynen söylediği gibi başkalarına kaplan kesilen ben, onun yanında minik bir kediye dönüşüyordum. İçimdeki soğuk diyarların buzulları eriyordu onun güneşiyle.
Yüzüme doğru eğilip yanağıma saldırdı. Etimi dişlerinin arasına usulca sıkıştırıp çekiştirdi. "Dur..." Kıkırdadı. "Neden? Yiyeceğim seni."
Başlattığı oyunu devam ettirdim. Gözlerime korku dolu bir ifade yerleştirsem de dudaklarım söz dinlemiyordu, gülümsüyordum. O gülüşü gizlemek için ellerimi dudaklarıma örttüm. "Hii, canavar seni."
Boynunu geriye doğru atarak dudaklarından döktüğü kahkahasının içine düşmek istedim. Bir koleksiyoner edasıyla inceledim bu adamı, o bir sanat eseriydi. Gergin, kar gibi beyaz boynundaki belirgin damarlara, bıçak gibi keskin çene hatlarına, gülerken ortaya çıkan ve onu bir vampir gibi gösteren sivri köpek dişlerine büyülenerek baktım.
Koray tanrının, hayır; şeytanın özel dokunuşuna sahip olmalıydı. Tanrıdan olamayacak kadar baştan çıkartıcı bir yüzü vardı, aynı şeytanın aklınızı çelmesi gibi. Hatta; günah, bu adamın yüzü sayılmalıydı.
Kahkahası sona yaklaşan bir beste gibi yavaş yavaş durgunlaştı. Geriye attığı boynunu düzeltti ve gözlerimin içine parıldayan gözleriyle baktı. Dudaklarındaki hınzır gülümseme, bana çok şey anlatıyordu. Bu adam yine edepsizleşmişti.
"Canavar geliyor, kaç." diyerek konduğunda dudaklarıma, mutlulukla kabullendim onu. Belimi sıkıca tutan ellerinden birisi kalçama yerleştiğinde gözlerimi hafifçe araladım. Sonuna dek açık mavilerle karşılaşmayı beklemiyordum, utanarak indirdim göz kapaklarımı tekrardan.
Alt dudağımı ısırarak çekiştirdikten sonra uzaklaştı benden. Kısa bir öpücüktü. Neden benden ayrıldığını soran gözlerime baktığında gülümsedi. "Biliyor musun, ben de senin yanına gelecektim bugün."
Kaşlarım havalandı. "Sen de mi özledin beni?"
"Ben seni, sen benim yanımdayken bile özlüyorum." dediğinde ısınmaya başladı yanaklarım. Bakışlarımı kaçırdığımda bu halime güldü ve elini hırkasının cebine attı. Cebinden çıkarttığı bir çift bilete heyecanla baktım. "Bunlar ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEFTER | BxB
Romance[TAMAMLANDI] Birbirine yabancı olan iki kırık kalp aynı dükkandan birbirinin eşi defterler satın aldı. Bilmedikleri şeyse defterlerden birine yazılan şeyin öbür defterde de aynen beliriyor olduğuydu. ... "Hâlbuki, erkekler de Juliet olabilir." ... B...