Tanrının favorisi (pt.2)

162 19 8
                                    

Sahneye uzak masalardan birine ilerledim, oturdum ve Pranpriya bilmese de sadece bana özel sergilediği şovunu izlemeye başladım.

Müziğin ritmi ve vücudunun hareketleri beni fazlasıyla etkilemişti, yalnız başına olduğunu düşündüğünde hareketleri daha cesur ve seksiydi gözlerimi ondan alamıyordum.

Pranpriya Tanrı'nın favorisi olmayı kötüye kullanıyordu, vücudunu resmen bir silah gibi kullanıp herkesin gardını indirmesine sebep oluyordu. Vücudunu bir kaç kez daha salladıktan sonra durdu, ellerini yavaşça dün benim ellerimin değdiği her yerde dolaştırdı. Onun bunu yapmasını izlerken yutkunmama engel olamamıştım.

Elleri boynuna çıktığında kafasını geriye doğru kaldırıp tırnaklarını ısırık izime sürttü, ağzından derin bir nefes aldı.

Onunla beraber bende derin bir nefes almıştım, kalkıp onu tekrardan vücudumla buluşturmak isterken bir yandan da dansını izlemek istiyordum. Kimse yokken sadece bana yaptığı dansı.

Müziğin sertleşmesiyle sahnenin ucunda duran sandalyeye doğru yürüdü, sandalyenin arka tarafından tutup kolları çaprazlanacak şekilde sandalyeyi döndürdü ve sandalyenin dönmesiyle öne doğru eğildi, kalçasını yavaş yavaş sağa sola kırarken yere doğru eğilip ellerini bacaklarına sürterek kalktı. Tek bacağını sandalyenin üzerine attı kalçasını sağa sola kıvırırken sandalyenin üzerindeki bacağına ellerini sürterek yukarı doğru çıktı, sanki o kısacık şortu daha da yukarı çıkabilirmiş gibi elini sürterken onuda sıyırdı.

Bir adımda sandalyenin önüne geçip kalçasını ritme uygun sallayarak sandalyeye oturdu, bacaklarını ayırıp ellerini iki bacağının arasına koyup kafasını aniden kaldırdığında göz göze geldik.

Şaşırmasını beklemiştim, ne zamandır burada olduğumu merak etmesini ya da nasıl girdiğimi falan ama o sadece şeytani bir gülümsemeyle bana bakmış gelmem için işaret parmağını aç kapa yaparak bana işaret etmişti.

Elimdeki bardakla onun yanına doğru ilerledim, oturduğu sandalyeden kalktı ve elimdeki viski bardağını benden aldı. Uzaktan bu kadar terli olduğunu fark etmemiştim, beyaz teninin üstündeki ter damlaları spot ışığıyla parlıyor ve iğrenç gelmekten daha çok zevk veriyordu.

Bardakta kalan viskiyi kafasına diktikten sonra bardağını yere koyup sahnenin arkasına doğru itti, sürüklenen bardak duvara çarpana kadar hızla sahnede süründü ve çarparak durduğunda bu sefer Pranpriya'nın ittiği şey ben olmuştum.

Göğüsümün ortasından beni itmiş ve sandalyeye oturmama sebep olmuştu, ben daha soluklanamadan sandalyenin arka kısımlarını tutup üstüme eğilmişti.

"Bu kadar erken beklemiyordum, işin yok mu senin?"

Şu an o kadar yakın ve savunmasızdı ki maskesini saniyeler içerisinde çıkartabilirdim ama bunu yapmak istemiyordum, maskesini çıkartan o olmalıydı. Bunu ben zorla yaptığımda doğru hissettirmeyecekti.

Bunun yerine ellerimi bacaklarına attım ve hafif bir şekilde tırnaklarımı açtığı bacaklarına sürttüm.

"Zamanı karıştırmışım."

Beklemediği bir an onu kendime çektim ve kucağıma düşmesine sebep oldum, ben kalçasını sıkarken o yaptığımı bekliyormuşçasına bir tepki vermeden dudaklarımı öpmeye başladı. Ellerimi kalçasından yavaşça yukarı doğru çıkarttım, katladığı atletinin içerisine sokup göğüslerini iç çamaşırı üzerinden sıktım.

İnlemek için dudaklarımızı ayırdı.

"Çok içmişsin."

Dudaklarımızı geri birleştirmeden önce dudaklarımın üstüne fısıldadı, sonrasında üst dudağımı yumuşak ve sıcacık dudakları arasına geri aldı.

Nefes almak için dudaklarım onunkilerden her ayrıldığında dudaklarının bıraktığı sıcaklığı özlüyor, saç köklerimi çekiştirmesi ağzımdan küçük küçük inlemelerin kaçmasına sebep oluyordu.

Bunu bölen şey birinin daha koridorun başından bağırarak gelmesi oldu.

"Hala devam ediyor musun provaya?"

Pranpriya dudaklarımızı sesli bir biçimde ayırıp sesin dediklerini dinledikten sonra tekrar birleştirdi. Öncekinden daha sert öpmeye devam etti.

"Duyuyor musun?"

Erkek sesi daha yakından geliyordu.

Dudaklarımızı ayırmadan önce dudaklarıma son bir öpücük daha bırakmış nefesi yüzüme çarparken ayaklanmıştı.

Ben sandalyede nefes nefese onu izlerken o koridora dönmüş gelen adama doğru konuşmuştu:

"Boş sandalye üzerinde antreman yapmak sıkıcı oluyordu."

Gelen kişiye döndüğümde onun Taehyung olduğunu fark etmiş, ona bakarken Pranpriya önümden geçip koridora gitmişti.

Taehyung'la bir süre birbirimize bakmıştık ve sonrasında ikimizde bir şey söylemeyince o da arkasını dönüp koridora gitmişti.

-Lisa'nın gözünden-

"Lisa'yla Chaeyoung'ı bastığıma inanamıyorum."

Odamdaki koltuğa yayılmış kendi kendine konuşan Taehyung'u gülerek izliyordum. "Neden?"

"Ne demek neden Lalisa Manobal? Sen iyice kafayı yedin!"

Tekrardan neden diyip onu kızdırmamak için sadece kedi gibi kafamı yana yatırmış ve gözlerimi büyüterek ona bakmıştım.

"Daha dikkatli olmalısın tamam mı? Fırsat bulduğun her an bu kadınla beraber olmamalısın sonu çok kötü olacakmış gibi hissediyorum."

Ben sonunu düşünmüyordum, düşünmeye ihtiyacımda yoktu.

Şimdilik.

Şimdilik her şey yolundaydı, ikimizde olanlardan zevk alıyorduk. Gözlerine baktığımda onunda zevk aldığını görebiliyordum.

"Bugün kadın seni kötü göründüğün için eve gönderdi akşamında kucağında onunla yiyiştin."

"Böyle söyleyince çok kötü oldu biliyor musun?"

Taehyung elini kafasına atıp sertçe saçlarını kaşıdı.

"Hazırlan hadi."












Chaeyoung bugün yalnız gelmişti, yanında ne Jennie vardı ne de Hyunjin. İş yerindeki halinden daha dalgın görünüyordu ve gösterim boyunca hiç bir tepki vermeden sadece beni izlemişti.

Bittiğinde ise selam vermemi izleyip sonrasında kalkıp gitti.

Benimle görüşmeye çalışmadı, bana veda etmedi sadece çekip gitti.

-
selam çok uzun ve güzel bir bölüm olmadı sanırım üzgünüm :(

mask on (chaelisa)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin