Yer: Tamaulipas Eyaleti - Meksika Birleşik Devletleri
***
Anıl, güneş ışığının sol tarafındaki camdan yüzüne vurmasıyla birkaç gündür düzgün uyuyamamanın verdiği rahatsızlık ve uykuya devam etme isteğine rağmen işinden kovulma korkusunun verdiği baskınlık sonucu yataktan gözleri yarım açık bir şekilde uyandı. Kaldığı ev kendi evi olmasına rağmen ekonomik durumu pek iyi olmadığından satmayı düşünüyordu. Zamanında lotodan çıkan parayla bu evi satın almıştı ve zamanına göre de pek kötü durmuyordu, dubleks bir müstakil evdi bu ev. Yatak odasında çift kişilik bir yatak, bir komodin, parfüm vesaire eşyaları için bir aynalı ve çekmeceli şifonyer, basit ve aynası kırık bir gardırop ve yatağın karşısındaki duvarın üzerine asılı bir sombrero takan Raiden tablosu vardı. Odadan zorla da olsa çıkıp koridorda sağa doğru ilerleyip ilk kapıdan içeri girdi, burası banyoydu. Aynanın karşısına geçip kendine bakarak birkaç yüz hareketi yaptı.
"Bok gibi görünüyorum la."
Çeşmeyi açıp yüzünü yıkadı ve koridorun sonundaki merdivenden aşağı inip salondaki Amerikan tarzı mutfağın tezgahına dün akşamdan hazırlayıp dolaba tıktığı sandviçi çıkardı. Bugün acele etmesi gerekiyordu çünkü patronu iş yerine uğrayacaktı. Hemencecik yemeğini yiyip tekrar yukarı çıktı ve banyoda temizlik işlerini hallettikten sonra gardıroptan çıkardığı iş kıyafetlerini giyip evden çıktı. Çalıştığı yer birkaç sokak aşağıda olduğu için rahatça yürüyerek gidebiliyordu. Yaşadığı ev ve bahçesi, bulunduğu sokak için fazla lükstü ve iki kere de soyulmuştu o yüzden tenha sokak girişlerinin önünden geçerken oyalanmamaya çalışıyordu. Buraya geliş hikayesi acayip ilginçti fakat Türk olduğunu ve buraya nasıl geldiği gibi şeylerin cevabını bilen pek kimse yoktu. Sosyal çevresi fazlaca olan bir insandı ancak Osmanlı İmparatorluğu'ndan Meksika'ya "iş" için gittiğinde hayatını geride bırakmak zorunda kalmıştı. Hayat denildiğine bakmayın hala bekardı. Yolculuğu eski günleri yad ederek geçmişti tekrar. Annesi ve babasına geri döneceğine ve çok para kazanacağına söz vermişti ancak çalıştığı iş basit bir tavuk restoranıydı. Los Pollos Hermanos isimli, zamanında küçük bir işletme olarak açılmış ancak işleri biraz büyümüş bir fast-food markasıydı bu restoran. Sahibi Gustavo Fring isimli Şili'li zenci bir adamdı. Genelde suratı pek gülmezdi, gülse bile hemen eski rahatsız edici yüz ifadesini takınırdı, ve o bugün burada olacaktı. İşletmeye vardığında büyük çaplı bir şok yaşadı. Etrafta üç polis arabası ve polislerin astığı girilmez şeritleri asılıydı. Neler olduğunu bilmiyordu ancak kavraması uzun sürmedi. Trafikte zaman kaybettiği için karşı şeride geçip restorandaki park etmiş polis araçlarına zamanında ulaşamadı ve patronunu da arabaya bindiren bazıları atlı bazıları arabalı polis memurları oradan hızla uzaklaştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Bir anlık hırs ve hevesle restorana girmeye karar verdi. Nihayet karşıya geçti ve şeritlerle kapatılmış olan dükkana ulaştı. Önce ön kapıyı denedi ancak tahmin ettiği gibi kitliydi. Biraz düşündükten sonra aklına cebindeki arka kapı anahtarı geldi. Tüm çalışanlara verilen bu anahtar restoranın çalışanlarının arka kapıdan mal getirip götürmesini sağlamak için verilmişti. Dükkanın sol tarafından dolaştı ve ikinci köşeyi döndüğünde henüz kapatılmamış ya da unutulmuş arka kapıyla karşılaştı. Cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı zorlanarak da olsa açtı ve içeri girdi. İçerisi leş gibi kokuyordu, cebinden çıkardığı fenerle karanlık depoyu aydınlattı ve ilerledi. Buralar temiz gibiydi, pek bir şey yoktu. Ancak yemek yenilen salona vardığında şok edici gerçekle karşılaştı, şeffaf paketler içinde garip görünümlü madde, bu maddeden yüzlerce vardı. Bu paketlerin içinde ne olduğunu bilmiyordu fakat gördüğü diğer şeyleri de hesaba katarak bunun uyuşturucu ve benzeri bir şey olduğuna karar verdi. Uyuşturucudan nefret ederdi bu yüzden patronunun böyle bir işe karışması onu hem kızdırmış hem de korkutmuştu, acaba başına bir şey gelir miydi. Birden aklına ilginç bir şey geldi ve dükkanın kasasını kontrol etmek için personel odasına doğru hızla yürüdü, kimsenin kendisini görmesini istemiyordu. Personellerin kullandığı arka odanın arkasında bir kapı daha vardı ancak buranın anahtarı kimsede yoktu. Bu oda restoran müdürünün kullandığı odaydı ve gün içinde genelde kapı kilitli olmadığından kimsenin anahtara ihtiyacı olmuyordu ancak şimdi vardı.
Kapının kolunu çevirdi ve tahmin ettiği gibi açılmadı. Bazen teknoloji yerine geleneksel yöntemler daha çok işe yarardı. O da öyle yaptı ve birkaç adım geriye gidip hızla kapının üzerine atılarak kapıyı kırıp içeri girdi. İçeride basit bir çalışan için çok gereksiz olduğunu düşündüğü envai çeşit evrak vardı fakat Anıl'ın asıl ilgilendiği kısım kasaydı. Kasadaki parayı hep merak etmişti. Kitapların rafların çekmecelerin arasında git-gellerle geçen dakikalardan sonra bir anahtar ve kasa buldu. Kasayı anahtarla açmayı denedi fakat yine işe yaramadı. Bunun üzerine aklına yine yeterince geleneksel bir fikir geldi ve koca kasayı kaldırmayı denedi. Yeterince kaldırdığını düşündükten sonra kasayı birkaç santim öteye fırlatarak kırmayı denedi ancak bu sefer işe yaramamıştı. Bunun üzerine tekme ve çeşitli yöntemlerle kasanın kilit kısmını kırmayı başardı ve içerisindeki bir sürü tomar Amerikan Doları ve Meksika Pesosu'nu gördüğünde şok oldu. Burada bir hazine yatıyordu. Bu hazineyi uyuşturucu ticaretinden kazanan bir patronu olduğuna inanamıyordu. Patronu ve uyuşturucuyu sevmezdi ama parayı severdi. bir süre düşündü ve paranın alabildiği kadarını ceplerine sıkıştırdı. Kendinin alamayacağını düşündüğü kalan paraları da müdürün ofisinde bulduğu bir evrak çantasına tıkıp hızlıca geldiği kapıya geri koştu ve anahtarla kapıyı kapatıp restorandan ayrıldı. Şimdi işin en zorlayıcı kısmı başlıyordu: Daha önce geçtiği tenha ve sıkıntılı mahallelerden geçmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Contestado War Anıları
AventuraBu kitap bir parodi kitaptır. Yaşanan olayların hiçbiri gerçek değildir.