Balkonda oturmuş, elimde sigaram yanımda sakızlı muhallebimle birlikte gecenin tadını çıkarıyordum. Sıradan bir cuma gecesiydi, işten çıkmış hiçbir yere uğramadan evime gelmiştim. Yorgunluğumu kısa bir duş ve sert bir kahveyle gidermiş ve komşumun kedisine mamasını vermiştim. Yatmadan önce her zaman yaptığım rutinimi gerçekleştirmek için soğuyan havanın tadını çıkarıyordum.
Şehir merkezine oldukça uzak olan bir yerde iki katlı bir müstakil evde oturuyordum. Bunun zenginliğimle ilgisi yoktu tabi, iki katlı ama ayrı giriş kapıları olan iki daireden oluşuyordu ev. Alt kattaki komşumla çok tanışmasak da kızın işleri olduğu ve evde olamayacağı her zaman kedisini bana emanet edip giderdi. İyi bir komşuluk ilişkimiz olmasa bile ben de bazen ailemin yanına kalmaya giderken evimin anahtarını alt katımda oturan kıza verip bitkilerimi sulamasını istiyordum. Bu konuda birbirimize sonsuz güveniyorduk.
Belki ikimiz de işlerimiz yüzünden meşgul olduğumuzdan olsa gerek oturup komşuluk yapamıyorduk ama bu bizi pek de etkilemiyordu.
Sigaramı yanımda duran küllüğe bastırarak söndürdükten sonra muhallebimden kalan son kaşığı ağzıma atıp ayaklandım. Tam içeri girmek için hareketlenmiştim ki, evin bahçesine giren birini görmemle dikkatimi oraya verdim. Sallanarak yürümesi ve bahçe kapısını açamaması sarhoş olduğunu düşündürürken İrem'in kırıklarından biri olduğunu anlamam da uzun sürmemişti.
"İrem!" diye bağırmasıyla düşündüklerimin onaylanmış olması eş zamanlı gerçekleşmişti.
Kollarımı balkon korkuluklarına yaslayıp ne zırvalayacağını merakla beklemeye başladım. Şaşırmıyordum çünkü ilk defa olmuyordu, alışmıştım. Yere oturup kollarını dirseklerinden sarkıttı ve tekrar bağırdı.
"Senin amına koyayım İrem!"
Çok şükür ki, oturduğumuz mahallede sadece üç ev vardı ve evler arasındaki mesafe onun sarhoş sesinin ulaşamayacağı kadar uzaktı. İrem'in kırıklarının böyle kapıya dayanması o kadar çok eğlendiriyordu ki beni, bir kadının bir erkeği nasıl mal edeceğini çok net görüyor ve iyi ki homoseksüelim diyordum.
Kendi kendine bir şeyler mırıldandıktan sonra başını kaldırıp etrafına bakındı. Taş falan arıyordu muhtemelen. Bulamayınca bir küfür daha savurup ayağa kalktı ve daha çok ilgimi çekmesine neden olacak bir şey yaptı.
Bir tribün bestesi söylemeye başladı.
Karanlık sokaklarda yürürken yalnız başıma,
Daldım ben hayallere birden sen geldin aklıma,
Seni sensiz yaşamak inan ki zor geldi bana,
Şimdi çıkmazlardayım karanlıklarda,
Bağıra bağıra söylediği bestenin nasıl canını yaktığını o kadar net görebiliyordum ki ister istemez ona acımıştım. İrem'i çok fazla tanıdığım söylenemezdi ama iki ayda bir yanında eve getirdiği adamlar değişiyordu ve bu da onun pek ilişki kadını olmadığını gösteriyor gibiydi.
Herifin susmasını fırsat bilerek yasladığım korkuluklarda doğruldum ve ayağa kalkıp sarsak hareketlerle üzerini çırpmasını ellerimi eşofmanımın cebine sokarak izlemeye devam ettim.
Çekip gideceğini düşünüyorken o tam tersini yaparak tekrar İrem'in adını seslendi ve besteyi daha yüksek sesle, boğazı yırtılırcasına söylemeye devam etti.
Kendine bulursun sen yeni zengin sevgililer,
Oysa ki Karay seni ummadığın kadar sever,
Yapılan kahpelikler unutulmaz birer birer,
Siksinler beni sana dönersem eğer!
Yüzüme keyifli bir sırıtma yerleşirken ellerimi balkon korkuluğuna yaslayıp bedenimi öne eğerek aşağıdaki adama seslendim.
"Siksinler aslanım!"
Başını kaldırıp bulunduğum yere baktı sonra elini kaldırıp orta parmağını gösterdi. Yüzümdeki sırıtış yerini kahkahaya bırakırken gülmemden rahatsız olmuş olacak, "Lan!" diye bağırdı.
Devam etmek için elini bana doğru salladıktan sonra açtığı ağzından tek bir kelime daha çıkmadan yere yığıldı.
Heh, bir bu eksikti.