5

1.7K 121 38
                                    

Sinirden dudaklarımı kemirirken karşımda ısrarla bana trip atmaya devam eden kıza katlanmaya çalışıyordum.

Dünya üzerinde en nefret ettiğim şeylerden biri alelâde sorgulanmak ve yargılanmak olabilirdi ve karşımda isterse canımdan çok sevdiğim insan olsun, ondan soğumam saniyelerimi alırdı. Kimseye bu yaşıma kadar hesap vermemiştim, vermeyi de düşünmüyordum ancak sırf kalbini kırmamak için dudaklarımı dişliyordum.

Mine'yi ne kadar çok sevsem de onun bu huyu beni bazen çıldırtıyordu. Belki dünyada en çok güvendiğim insan o olabilirdi ama bu onun bu itici tavırlarına boyun eğeceğim anlamına asla gelmiyordu. Sineye çekebileceğim tavır ve konuşmalar değildi bunlar çünkü hiçbir zaman kendimi birinin lafına göre yönlendirmemiş, onun huyuna gidecek hareketlerde bulunmamıştım.

İnsanların kendi canından biri olsa bile üzerinde bu kadar hakimiyet kurabileceğini düşünmesi beni delirten şeylerden sadece biriydi ve ben bu tür insanlardan ömrüm boyunca hep uzak durmuştum.

Mine de benim için bir istisna olmayacaktı eğer böyle devam ederse.

"Kapa çeneni," dedim en sonunda öfkeyle kaşlarımı çatarak. "Ne sanıyorsun, senin sözlerine göre hareket edeceğimi mi? Farkındaysan senden büyüğüm ben, üslubunu bil önce."

Hırsla nefes alıp vermeye başladığında sakinleşmek için gözlerimi kapatarak sigaramdan derin bir nefes doldurdum ciğerlerime.

Kafeye geldiğimde Mine'nin birkaç saat boyunca gereksiz triplerine maruz kalmış, en sonunda işteki yoğunluğun azalmasıyla onu kenara çekip derdinin ne olduğunu sormuştum. Aldığım cevap dünya üzerindeki belki de en mantıksız şeyler listesinde ilk onda yer ediniyor olabilirdi.

Elemanlardan birine hediye aldığım için o kadar tribi yemiş, şimdi de dert yanmasını dinliyordum. Benim kime ne hediye alacağıma karar verip vermeyeceği değildi sıkıntı. Sorun beni abisi olarak gördüğü için neredeyse yeni çalışmaya başlayan bir elemana hediye almamı kıskanmasıydı.

"Sen demedin mi lan bana abi yarın Sena'nın doğum günü kafeye pasta al gel diye? Kıza hediye de alayım dedim, sen de abi ayakkabıya ihtiyacı varmış demedin mi bana, şimdi şu tribinin mantığı ne anasını satayım?" diye devam ettim sinirli ama bir o kadar da sakin çıkarmaya özen gösterdiğim bir ses tonuyla.

O kadar boş bir şeyin sorgulamasını yapıyordu ki sinirlenmemek elde değildi. Ona onun doğum gününde Calvin Klein'dan saat aldığımda sorun olmuyordu ama kızın ihtiyacı olan şeye para verip aldığım için, onu çok fazla tanımadığım halde nasıl bu kadar pahalı hediye alabiliyorum tartışmasını yapıyordu benimle.

Ama onun karın ağrısını biliyordum. En yakın arkadaşı da burada çalışıyordu ve Mine şu an kavgasını yaptığımız kızla samimi olmaya başladığı için çekememezlik yapan en yakın arkadaşının dolduruşuna gelerek bana böyle çıkışıyordu.

"Abi, kusura bakma da aylar sonra yeni yeni gelmeye başladığın bu dükkanda aylarca ben vardım. Kimin nasıl çalıştığını, neye güvendiğini de senden iyi biliyorum. Sena'nın sana yanaşmaya çalıştığını görmüyor musun ya?"

Dişlerimi sıkmaya devam ederken zıvanadan çıkmama ramak kalmıştı. Dükkana gelip gelmememe kadar konu uzadığına göre bu konu daha da büyüyecek gibiydi. Elemanlarım arasında en yüksek tuttuğum oyken birden kendi imajını zedeliyordu gözümde haberi yoktu.

Kafenin giriş kapısı açıldığında umursamadan parmağımı Mine'ye uzattığımda ağzıma gelen küfürleri yuttum, kalp kırmamak adına. Ancak ne ses tonumdaki sertliği yumuşatabiliyordum ne de bakışlarımdaki öfkeyi dindirebiliyordum.

tribüncü [boyxboy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin