Heyecandan terleyen ellerimi pantolonuma silip tren istasyonuna girdim.
Yine pek uyuyamamıştım ama hiç önemi yoktu. Gayet enerjik hissediyordum. Sabah, arkadaşlarım beni güzel hazırlanmam konusunda epey darlamıştı ve bana yardım etmişlerdi. Sadece üç gün olmayacaktım fakat bu onları durdurmaya yetmemişti. Erkenden kalkıp, bana kıyafet seçmişlerdi ve kırmızı bir tişört ile koyu yeşil kargo pantolonda karar kılmıştık. Evden çıkmadan birkaç dakika önce Hyuka, zorla parmaklarıma yüzük takmıştı. Bileğimde saat olduğu için yüzükleri abartılı bulsam da hoşuma gitmişti. Arkadaşlarım beni gerçekten iyi hazırlamıştı.
İstasyonda gördüğüm kişilerle gülümsedim ve koşar adımlarla toplanmaya başlamış gruba ilerledim.
"Günaydın Bay Jung!" enerjim sesime yansımıştı. Eğilip çoktan gelmiş öğrencilere de selam verirken tanıdık yeşil gözleri fark ettim.
"Günaydın Beomgyu." dedi Bay Jung fakat benim gözlerim Taehyun'daydı. Hafifçe başını eğip bana selam verdiğinde daha büyük gülümsedim. Saçlarıyla aynı renkte bir şapka takmış, siyah bir sweat giymişti. Açık mavi renkteki kot pantolonuyla benim için nefes kesici görünüyordu. Kang Taehyun'u okul dışında görmem pek mümkün olmamıştı.
"Bay Jung, Jaemin hasta olduğu için gelemeyecekmiş." dedi Jisung. Ben ise Taehyun'un ne kadar havalı olduğunu düşünmekle meşguldüm.
"Öyle mi? Geçmiş olsun dileklerimi lütfen ona ilet Jisung. Umarım başka bir gezide bize katılabilir." dedi Bay Jung. O tanıdığım en kibar öğretmenlerden biriydi. Bize karşı hep ilgili davranırdı.
"Herkes tamam değil mi?" dedi sonra öğrencileri sayıp.
"Evet." dedik hep bir ağızdan. Tüm öğrenciler gezi için heyecanlı görünüyordu. Duygularını belli etmeyen Taehyun'un bile gözlerinde ışıltıları görmek mümkündü. Yani en azından ben görebiliyordum.
"Pekala, biletlerimizi alıp Incheon'a gidelim." deyip bavulunu aldı Bay Jung ve ilerlemeye başladı.
"Eşyalarınızı sakın unutmayın." diye uyarıda bulunmayı unutmadı. Biz de, onun peşinden ilerlemeye başladık.
Ben ise arkadaşlarımın verdiği tavsiyeleri düşünüyordum. Bana mutlaka Taehyun'un yanına oturmam gerektiğini söylemişlerdi.
Bir görevli bavulumu elimden alırken ona teşekkür edip derin nefesler aldım. Cesaretimi toplamalı ve Taehyun'un yanına oturmalıydım. Bay Jung'ın bize söylediği vagona bindiğimizde terleyen ellerimi tekrar pantolonuma sildim. Arkadaş olan birkaç kişi çoktan yan yana oturmuştu.
"Yolculuğumuz yaklaşık üç buçuk saat olacak gençler. Bir şey olursa bana söylemekten çekinmeyin." sessizce Bay Jung'a teşekkür edip cam kenarının yanında oturan Taehyun'a ilerledim. Kalbim ağzımda atıyordu. "Umarım düzgünce konuşabilirim." diye geçirdim içimden ve dudaklarımı araladım:
"Selam Taehyun." dedim gergince gülümserken. O da beni yeni fark etmiş olacak ki yaslandığı koltukta doğruldu.
"Selam Beomgyu." dedi şapkasını çıkartıp.
"Yanın boşsa oturabilir miyim?" tüm cesaretim bir anda yok olup gitmişti ve sadece Taehyun'un hayır dememesi için dua ediyordum. Çünkü hayır derse yaşayacağım utançtan dolayı bir daha onunla konuşamazdım.
"Tabii ki." dedi hafif tebessümüyle ve cam kenarına oturmam için yana kaydı.
"Teşekkür ederim." dedim rahatlıkla. Üstümden büyük bir yük kalkmış gibiydi. Önemli değil dercesine başını salladığında cam kenarına oturdum ve dışarıyı izlemeye başladım. Yeonjun'un verdiği taktikleri düşünüyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/346682796-288-k228755.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
starry eyes, taegyu
FanfictionUzun zamandır platoniği olduğu çocuğun kendisini fark etmesini isteyen Beomgyu, yazdığı şiirleri onun sırasına bırakmaya başlar.