30.

45 6 6
                                    

Nilüfer,Şebnem Ferah / Erkekler Ağlamaz

Çok önemli bir bölüm. Önceki yirmi dokuz bölümün bu bölüm için yazıldığını söyleyebilirim. 1. Miladımız...

Ayrıca bölümde tarihler var. Bazı tarihler korana yaşadığımız döneme denk geliyor. Ama ben sanki o yıllar hiç bir şey olmamış gibi yazdım,garipsemeyin diye söylüyorum.

3000 kelime😶 Bol bol yorum ve vote atarsanız çok mutlu olurum. Böylece daha istekli yazıyorum...

İyi okumalar🖤

Bugün günlerden çarşambaydı. En sevmediğim gün çarşamba günüydü.

Mesela salı ve perşembeyi severdim. Ama çarşamba,korkulu rüyamdı.
Bunun bir nedeni de iki adet üst üste fizik dersinin bulunmasıydı. Sadece on dakikalık teneffüsten çıktıktan sonra da coğrafyaya giriyorduk. Sabahın köründe olan beden dersinden bahsetmiyordum bile!

Beden son ders olunca kimsenin ter kokusunu çekmek zorunda kalmıyordunuz.

Ama ilk ders beden olunca iyice terleyen insanlardan oluşan bir havaya giriyorsunuz ve seksen dakika boyunca fizik dinliyorsunuz. Artı olarak hava soğuk olduğu için pencereler de kapalı... Hayal etmek bile beni bunaltmaya yetmişti!

Bu sıraladığım sorunların tek dermanı deodoranttı ama çoğu kişi bir fıs dahi olsa sıkma gereği göstermiyordu. BİR FIS!

Başımı iki yana sallayarak bugün yaşanacak olan senaryoları aklımdan kovdum. Belki bu gün insanlık karakter değiştirerek uyanacak ve ter kokmayacaktı? Umarım...

Düşünsenize insan terliyor ama geliştirilen bir formül sayesinde terin kokusu iğrenç değil de çiçek veya okyanus olarak kokuyor. Hayal olması ne kadar acı...

Ama böyle olursa da koltuk altı malzemeleri satan kişiler batar?

En iyisi ben daha fazla düşünmeyeyim. Ter kokusunu önlemek ekonominin düzelmesi kadar imkansız gözüküyor.

Sırt çantamı uzun bir maratonun sonunda sırama koydum. Gazel gelmemişti. Aslında çoğunlukla benden önce gelirdi ama servisi kaçırma ya da bir öğrenciyi fazla bekleme gibi ihtimaller vardı.

Oturduktan kısa bir süre sonra Arda'ların grubu girmişti sınıfa. Arda bana doğru gelirken ötekiler kapının önünde duruyordu.

"Naber Nil?" Konuşmayalı uzun zaman olmuştu. Antrenmanları bu sıralar daha yoğun hale gelmişti.

"İyi,senden?"

"İyilik. Kanka iki gün sonra yarı final oynanılcak geleceksin değil mi?" Bana hatırlattığı şeyle şaşkınlıkla ağzım açıldı. Unutmuştum.

"Unuttum ya ben onu... Hem yazılılar da başlayacak, finalde geleyim olur mu?"

Bedenini dolaplara yasladı,ama demir tutamaç koluna battığı için irkilerek doğruldu. Kısık sesle küfür mırıldandı. Bu haline sinir bozucu bir sırıtmayla karşılık verdim. "Nil,yalvarmayacağım. Gelmeni istemeseydim sormazdım değil mi? Gel işte!" Kolunun acısıyla bana dik dik konuşmuştu,kaşlarımı kaldırdım.

"Ablanla düzgün konuş!" Üç gün daha büyüktüm ondan.

"Boş yapma be! Ablaymış! Asıl ben senin ablanım." Sinirle konuştuğunda kaşlarım kalktı. O da dediğinin farkına vararak hemen düzeltti. "Abi demek istedim Nil! İma yapma!" Benim diyeceklerimi tahmin etmesi beklenmedik değildi.

Güldüm,daha fazla itiraz etmenin bir anlamı yoktu. Her münakaşamızda o benim başımda dırdır ederken ben sıkılarak pes ediyordum. Dırdırcı Arda.

Platonik Gülümseyiş // Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin