1. Bölüm

157 4 2
                                    


"Naila, keşke maçı kaçırmak zorunda kalmasan."diyor Cala bana.
"Maç mı?" Ona dönmeden önce, annem geliyor mu diye yola bakıyorum. Sarı saçlarını ponpon kızlardan biri olarak at kuyruğu yapmış Carla gözlerini deviriyor. Birinci sınıfta tanıştığımızdan beri hayatlarımız çok değişti ama bu göz devirmesiyle sinir olduğunu gösteren dudak bükmesi hiç değişmedi.

"Maç mı?'diyor ya." Eric'e bakıyor. "Bu kıza inanabiliyor musun? Saif'in okul kariyerindeki son maçı bu." Sonra bana dönüyor. "Naila, bu maçı da mı kaçıracaksın yani?"
"Gidemeyeceğimi biliyorsun."
"Bu son maç ama, Naila."
Saif'e bakıyorum. Üztünde mavi futbol ceketiyle, okulumuzun girişindeki yeşil mozaik duvar resminden biraz ötede bir arkadaşıyla sohbet ediyor.

Onun ince bedenini, bronz tenini, gözlerine düşen kahverengi saçlarını inceliyorum. O anda bakışlarımı yakalayan Saif'in gülümsemesiyle gamzesi derinleşiyor. Bize doğru adım atıyor ama sonra neden yaklaşamayacağını hatırlayarak duruyor.
"Gördün mü?" Carla bir nefes veriyor. "Annenle babam çıldırır diye burada yanımızda bile duramayacağını biliyor."
"Annem, Eric'in de burada durduğunu görürse çıldırır," diye hatırlatıyorum ona, parmaklarımla yolu işaret ederek.

"Hâlâ anlayamıyorum," diye devam ediyor Carla. "Saif dünyadaki en tatlı sevgilidir. Her anne baba, kızları onun gibi biriyle tanıştı diye memnun olur. Seninkilerin sorunu ne?"
Meseleyi ona pek çok kez açıkladım. Ama artık durmak istemediğini düşünmeye başlıyorum. "Karmaşık bir mesele," diyorum sonunda.
"Eh, karmaşık olmayan ne var biliyor musun?" Dedi.

"Saif hayatımda gördüğüm en anlayışlı çocuk. Cidden, Eric," diyor Eric'in koluna elini koyarak, "seninle birlikte bu kaldırımdan öteye geçemiyor olsam önümüzdeki hafta üçüncü ayımızı kutluyor olur muyduk?"
Eric boğazını temizliyor. "Şey, güzel soru ama," diyerek arkaya bakıyor. "Sanırım saif beni çağırıyor. Şey, siz ikinizi bırakayım da bu konuyu tartışın." Carla'yı öptükten sonra koşarak Saif'in yanına gidiyor.

Güzel, diye düşünüyorum, Carla'yla yalnız kaldığım için biraz rahatlarken.
"Akşam maça gitmek istiyorum, Carla," diyorum arkadaşıma. "İstediğimi biliyorsun ama ailem..."
"Ah, hadi ama!" Carla kafasını iki yana sallıyor.
"Seni sonsuza dek kilit altında tutamazlar. Camdan kaçıver. Sadece bu seferlik! On iki yaşında değilsin ki. Ayrıca zaten annenle baban saat dokuz oldu mu yatağa giriyorlar. Ben gelip seni alabilirim. En azından son yarıyı izlersin. Saif için çok büyük bir şey olur bu."

"Keşke gidebilsem ama olmaz." Seneye bu zamanlarda üniversitede olacağız. Şimdi yakalanma riskine giremem."
Geçen hafta kabul mektubumu aldığımdan beri ailemde oluşan gerginlikten ya da gidip gitmeyeceğim hakkında yaptıkları kısık sesli tartışmalardan bahsetmiyorum.
O sırada Saif, Carla'ya "Hey," diye sesleniyor. "Acele etmezsen Eric'le ben sensiz gideceğiz."
"İyi." Carla tekrar bana bakıp gözlerini deviriyor.

Denemediğimi söyleyemezsin."
Sonra Saif ile Eric'e katılmak için yanımdan uzaklaşıyor. Hepsi birlikte öğrenci otoparkına gitmeden önce Saif dönüp bana bakıyor. Seni seviyorum, diyorum ona yalnızca ağzımı oynatarak. Avucumu dudaklarıma bastırıp ona sessiz bir öpücük gönderiyorum. Saif sırıttıktan sonra köşeyi dönüp gözden kayboluyor.

Ancak o zaman sırtımı çenemi açıp omuzlarımı gevşetebiliyorum. Ve anca o zaman, son bir yıldır sürekli omuzlarımda olan rahatlamaya vicdan azabı yükünü tekrar hatırlıyorum.
Gerçekten de bir yıl oldu mu? Geçmişi düşünüyorum. Evet. Saif bana bir arkadaştan daha çok değer verdiğini söylediğinden beri bir yıl geçti. Benim de aynı şekilde hissettiğimi söyleyip artık hareketlerimi korkunun değil, kalbimin yönetmesi gerektiğine karar vererek, kütüphanenin yanındaki palmiye ağaçlarının altında onu öpmemin üzerinden bir yıl geçti.

Ve- bunu düşünürken midem geriliyor- ağzımı bu konu hakkında bir kez bile açmayarak annemle babamı kandırmaya başlamamın üzerinden de bir yıl geçti.
O anda bir korna sesi duyuyorum. Annemin minivanı kaldırımın kenarında duruyor.

Kusura bakma, beta, bir yerde durup gaz almam gerekti," diyor arabaya bindiğimde. Aralarında griler olan simsiyah saçlarını gevşek bir topuz halinde toplamış, olağan üstü Florida sıcağına rağmen boynuna geniş, kırmızı bir şal sarmış. "Bu kadar geç kaldığımı fark etmemiştim gerçi." Boş okul bahçesini inceliyor.
"Arabamı görene kadar içeride kalmalıydın, dışarıda kimlerin olduğunu bilemezsin."
"Carla yanımdaydı," diyorum hemen. "Şimdi gitti."
"Carla iyi bir kız." Annem gülümsüyor. "Hâlâ arkadaş olduğunuza seviniyorum."

"Şey," diye lafa giriyorum. "Bana bu akşamki futbol maçından bahsediyordu. Benimde gidip takımı desteklememi istiyor. Okul neredeyse bitmek üzere, tüm arkadaşlarımız orada olacaklar. Şey, onunla da birkaç ay içinde oda arkadaşı olacağız sonuçta. Bu yüzden merak ediyorum da..."
"Hayır." Annem bana şaşırmış gibi bakıyor. "Biliyorsun."
"Ama, Ami..." diyorum.
"Seninle alakalı bir sorun yok. Ben orada olacak çocuklara güvenmiyorun. Ayrıca, bu akşam Lubna Teyze'nin partisi var. Unuttun mu yoksa ?"

"Imran da gidecek mi?" Cevabı bildiğim için dudağımı ısırıyorum.
"Onun ders çalışması gerek." diye cevap veriyor annem.
"Neden Imran bu partilere hiç gitmezken ben hep gitmek zorunda kalıyorum?"
"Bu gün içine ne kaçtı senin?" Annem bana bir bakış atıyor. "Eğer gitmezsen insanlar merak ederler. Neler söylediklerini biliyorsun sen de. Ayrıca kardeşinin canı sıkılıyor oralarda. Kendi yaşıtı kimse yok. Giyeceğin şalvar kamizini ütüledim bile. Babam kuru temizleme dükkânını kapatır kapatmaz gideceğiz."

Koltukta arkama yaslanıyorum. Ailemle birlikte, sayamayacağım kadar çok akşam yemeği partisine katılmışımdır. Kendi gibi pakistan göçmeni olan arkadaşlarıyla neredeyse haftada bir toplanıp, anadillerinde konuşup çocuklarının şarkılarını dinlerler.

Eskiden bu partilerde uzaktan Saif'i izlerdim; ta ki ablası Jehan, tüm topluluğu şok eden biriyle evlene dek. Çocuğun adı Justin'di, pakistanlı olmadığı dışında hakkında pek bir şey bilinmiyordu.
Hepimiz bunu tahmin etmiştik, demişti annem telefonda konuştuğu kız kardeşine, dehşete düşmüş ses tonuyla. Çocuklarını kontrol etmiyorlar hiç. Başka ne olmasını beklenirdi ki?

Saif'in ailesi, Johan'ın Güney Asya topluluğu dışında biriyle evli olması konusunda üzgün görünseler annemle arkadaşları onları affederdi diye düşünüyorum. Ancak onlar hiç utanmış görünmemişlerdi.
O günden sonra insanlar onları buluşmalara davet etmemeye basladı.
Yolda yanlarından geçtiğimiz ağaçları izliyorum. Yaz gelmek üzere. Gerçi bu pek anlaşılmıyor. Başka yerlerde farklı mevsimler yaşanır. Yapraklar yeşillenir, sonda altın rengi ve kızıla dönüp toprağa düşerler, her şey değişir.
Ama burası öyle değil.
Benim dünyamda yapraklar hep yeşil kalır; aynı Florida sıcağı her gün, her yıl bizi boğar. Hiçbir şey değişmez.
Ama bu uzun sürmeyecek. Yakında her şey değişecek. Değişmek zorunda. Hayatım boyunca hep bu gerçeğe bel bağladım.

Yıldızlarda Yazılı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin