Odama girip yatağın üstüne oturduktan sonra duvara yaslanmış valizime bakıyorum. Eşyalarımı kaç kez toplayıp tekrar açtım? Valizi hızla çekip dolaba tıkıyorum.
Annemlerle konuşmamın üzerinden bir hafta geçti. Bunları kabullenmek için elimden geleni yapıyorum. Kendimi elimden geldiğince ritme bırakmaya çalışıyorum ama çok zor. Akrabalarımızın çoğu uzun zaman önce yanımızdan ayrıldılar ama ev, geride kalan Khala Simki'nin kahkahalarıyla çınlıyor.
Her yeni gün bir diğerine karışıyor. Artık erken kalkmıyorum. Küçük kuzenlerim odaya girdiklerinde gözlerimi kapatıp uyuyormuş gibi yapıyorum. Kör edici sıcaklık beni boğan rahatsızlığın yanında küçük kalıyor. Yatağımı özlüyorum. Birden buz gibi olmayan sıcak suyumuzu, kahveyi, çikolatalı pastayı... ve Saifi özlüyorum. Onu öyle çok özlüyorum ki canım ciddi şekilde yanıyor.
Omuzlarıma ince bir şal sarıp pencereye doğru yü rüyorum. Tavandaki fan serin bir esinti yayıyor. Gökteki karanlık bulutlar yavaşça bana doğru ilerliyorlar. Üstümdeki telefon titriyor. Saif. Bugün üç kez aradı. Cama tombul bir yağmur damlası çarpıyor. Çantama elimi sokup telefonu tutuyorum. Tam o anda kapı tıklatılıyor.
Khala Simki içeri girip karanlık odada bana bakıyor. "Karanlıkta ne yapıyorsun?" Yatağımın yanındaki lambayı açıp pencerenin önüne, yanıma geliyor. "Güzel. Yağmura ihtiyacımız vardı. Belki de dışarıdaki toz temizlenir." Kolunu omzuma atıyor. "Hep düşüncelere dalıyorsun." Bana gülümsüyor. Sonra gözleri parlıyor. "Ah! Şu işe bak, neden geldiğimi unuttum. Geçen haftaki öğle yemeği toplantısında tanıştığın Sümbül'ü hatırlıyorsun, değil mi? Birkaç dakika içinde burada olacak. Bana yardım et de bir şeyler hazırlayalım."
Ellerimi pencere çerçevesine dayıyorumArkamdaki kapı klik sesiyle kapanıyor. Sümbül'ü hatırlamıyorum. Umurumda da değil O kadar çok insanla tanıştım ki hepsinin yüzleri birbirine karışıyor artık. Dudağımı ısırıyorum. Yazın kalan yarısında da hayal edemeyeceğim kadar çok akşam yemekleriyle çay partileri olacak. Ürperiyorum.
Dolaptan mavi bir kıyafet çıkarırken koridordan kardeşimin sesini duyuyorum.
"Yüz rupi Ami, lütfen."
"Biraz daha al da kuzenlerinle paylaş, olur mu? Onlarla çıktığında hiçbir şey için ödeme yapmalarına izin verme."
"Sadece gölete gidiyoruz."
"O zaman yolda durup biraz tatlı ya da samosa alın. Kuzenlerinin hoşuna gidecektir. Unutmazsan eve de biraz getir."
Keskin bir nefes alıyorum. Ben de Imran ve Sohail'le gitmek, serin suyun üstümdeki yapış yapış hissi yok etmesini hissetmek istiyorum. Bugün yağmur damlalarının altında oturmak bile yeterli olurdu. Anneme sormayı düşünüyorum ama cevabı zaten biliyorum.
"İyi misin?" diye soruyor Selma. Mutfaktayız. Selma, bakır bir tepsiye tatlıları dizip şekerliği doldurmama yardımcı oluyor. "Son günlerde kendin gibi değilsin."
"İyiyim." Gözlerimi demliğin ağzından akan sıcak Sıvıdan ayırmıyorum.
"Yağmur dindikten sonra dışarı çıkabiliriz belki. Uzun zamandır çıkmıyoruz."
"Olabilir. Bir saniyeliğine nefes almaya fırsat bulabilirsem tabii. Şu misafirlerin bir sonu gelirse." Selma irkilerek bana bakıyor.
"Kusura bakma. Öyle söylemek istememiştim." Uzanıp ona sarılıyorum. "Artık çok sıkıldım. Yani, herkesin
böyle arkadaş canlısı olması çok hoş ama her zaman insanları eğlendirmek zorunda olmak sinir bozucu." "Çay bitmek üzere," diye sesleniyor teyzem oturma
odasından. Şarkı söylermiş gibi çıkan sesi bana ulaşacak kadar yüksek. Oturma odasına girdiğimde içerideki grubun bu s fer daha küçük olduğunu görüyorum. Tepsiyi kahve sehpasına bırakıyorum. "Naila, gel bize katıl," diyor annem. Selma'ya bak-
mak için kafamı kaldırıyorum ama mutfak kapısının
arkasında kaybolmuş. "Biz de senin hakkında konuşuyorduk," diyor kadın misafirlerden biri, ben köşedeki koltukta oturan anne min yanına otururken. Kadının pembe bir kıyafeti ile inci küpeleri var. Diğerlerine bakıyorum. Kadının, kırlaşmış uzun bir sakalıyla geniş bir gövdesi olan kocası babamın yanında oturuyor. "Pakistan'ı nasıl buldun?" diye soruyor kadın.
"Beğendim," diyorum.
"Bu kadar iyi Urdu konuşman çok güzel. Annenle baban iyi iş çıkarmışlar. Dikiş yapmayı da biliyor musun?" Ona öylece bakıyorum. Bugüne dek bir sürü tuhaf soruyla karşılaştım ama bu soruyu kimse sormamıştı. "Naila," diyor annem sonunda. "Gidip Selma'ya bak
bakalım ne yapıyor." Bu toplantılardan bıktım artık. Kendi hayatımı geri istiyorum. Sıcak gözyaşlarım akacak gibi. Televizyon
odasını geçiyorum. Kız kuzenlerim, Selma da dahil, televizyon izliyorlar. Dışarı bakıyorum.
Yağmur dinmiş.
Düşünmüyorum. Tereddüt etmek için kendime fırsat vermiyorum. Buradan çıkmalıyım. Çantamı alıp evden çıktıktan sonra kapıyı sessizce arkamdan kapatıyorum. Yola doğru inip, yerdeki çukurlardan kaçınıp çimenlik alanlarda kalmaya dikkat ederek yürümeye çalışırken etrafımı yumuşak bir pus sarıyor.
Caddenin karşısındaki çimenlikte çocuklar kriket oynuyorlar. Hileler karşısındaki bağırışlarla tartışmalar havada süzülüp kulaklarıma ulaşıyor. Onlar dışında ıslak yollarda kimse yok. Tatlı satan küçük dükkânlarla bakkalları geçip caddedeki son dükkâna ulaştığımda etrafıma bakınıyorum ama sokaklar hâlâ boş. Dükkânın arkasına süzüldükten sonra telefonumu açıp Saif'in numarasını tuşluyorum. Ona her şeyi anlatacağım. Rahatlatıcı bir ses duymaya, birinin her şeyin yoluna gireceğini söylemesine ihtiyacım var.
"Bu çok saçma!" Yüksek sesi kulağımı acıtıyor. "Sana ne yapacağını söylemelerine izin mi vereceksin?"
"Ne dememi istiyorsun? Her şeyi denedim... beni dinlemiyorlar!"
"Denemeye devam etmelisin! Hayır cevabını kabul etmemelisin."
"Bir şeyler yapabilseydim yapardım. Denediğimi biliyorsun. Başka ne yapacağımı bilmiyorum. Kendimi çok güçsüz hissediyorum." Gözyaşları yanaklarımı islatıyor.
"Dur, Naila, hayır. Özür dilerim. Sana bağırmak istememiştim. Sana kızgın değilim. Özür dilerim. Sadece hüsrana uğramış durumdayım. Endişeliyim." Duraksıyor. "Seni seviyorum."
Gözyaşlarıyla savaşarak eve dönüyorum. Iyimser olmak için, bu durumu en iyi şekilde değerlendirmek için elimden geleni yaptım ama içimdeki ağır, boğucu hissi uzaklaştıramıyorum. Amcamın evinin metal kapısını açarken sakin ve doğal görünmeye çalışıyorum ama göğsüm acıdan patlayacakmış gibi hissediyorum. Saiften çok uzağım.
Kafamı kaldırıp eve bakıyorum. Burası babamın da evi. Benim de evim olduğunu söylüyorlar. Ama şu anda tek görebildiğim, içinde tutsak olduğum bir kutu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlarda Yazılı
ChickLitAmerika'da yaşayan Pakistanlı olan Naila'nın kendi kararlarını almasının önünde bir engel yoktur. Ancak en önemlisi hariç: hayatını kiminle geçireceği. Gelenekler sınır, hudut saymamış, on yedi yaşındaki Naila'nın geleceğine dönmüştür. Ancak Naila...