Ertesi sabah mutfağa giriyorum. Annem, Khala Simki ile Chachi ocağa doğru eğilmişler.
"Dört yüz bin metrekarelik alan olduğunu söylediler
ama iki yüz yirmiden fazla değildir."
"Evet ama kontrol etmek zor olmaz, değil mi? Belki arayıp sorabiliriz." de
"Ami?"
Üç surat da bana doğru dönüyor.
"Naila, ne oldu?" diyor annem.
"Abu'nun nerede olduğunu merak etmiştim."
"Baban mı? Damda, başka nerede olacak?" Her adımımla birlikte konuşacaklarımın üstünden geçip kafamda daha da netleştiriyorum. Para çoktan ödendi. Daha üniversiteye başlamadan her şeyden geri kalmak istemiyorum. Eğer şimdi gitmezsem,
ders çalışmam gereken zamanımı bir şeyleri öğren meye çalışarak harcayacağım.
Babam, damdaki açık kahverengi hasır döşeğin üs tünde gazete okuyor. Gözlüğü burnunda hafifçe aşağ kaymış.
"Abu?"
Kafasını kaldırıyor. "Seni ilk defa yanında ikizin Sel ma olmadan görüyorum."
"Selma uyuyor. Buraya seninle bir şey konuşmaya geldim aslında." Döşekte yanına oturup gerginliğimi saklamak için elimden geleni yaparak ona en büyük gülümsememi atıyorum.
Tabii. Mesele nedir?"
Oturduğum yerde kıpırdanıyorum. "İlk olarak bu gezi için senle anneme teşekkür etmek istiyorum Biraz sıcak olsa da çok güzel vakit geçiriyorum."
"Hava gerçekten çok sıcaktı; bu yüzden daha etrafi gezmeye çıkmadık. Ama artık daha fazla kalmaya karar verdiğimize göre plan yapıp keşfe çıkabiliriz."
"Abu, burada olmayı çok seviyorum ama haftaya üniversite oryantasyonum var, unuttun mu? Okul, katılımın zorunlu olduğunu söylemişti. Şimdi katılmazsam derslere girmek için gittiğimde her şeyden geri kalmış olurum."
"Biliyorum." Babam kamiziyle gözlüğünü siliyor. Annen söyledi. Okulu arayıp seni oryantasyondan muaf tutabilirler mi soracağım. Eminim sorun olmayacaktır. Arama kartlarımızdan birini kullanıp Carla'yı arayabilir ve..." "Hayır, benim istediğim bu değil," diye sözünü kesiyorum. "Daha okula başlamadan geri kalacağım."
Babam kaşlarını çatıyor ama ben öne atılıyorum. "Burada ne kadar mutlu olduğunuzu biliyorum, benim için gezinizi kısa kesmenize gerek yok. Ben erken dönebilirim. Zaten yakında kendi başıma yaşıyor olacağım."
O anda ayak sesleri duyuluyor. Annem merdivende beliriyor. "Muhteşem parathalar yaptık!" Gülümsemesi soluyor. "Sorun ne?" Elini omzuma koyup sıkıyor.
"Kızınla konuşuyorduk. İlginç bir teklifi var." "Ah?" diyor annem bana bakarak.
"Evet." Babam gözlüğünü çıkarıp katlayarak cebine koyuyor. "Harika bir fikri var," -bir kahkaha atıyor- "eve bizsiz dönebileceğini düşünüyormuş. Bana onu soruyordu."
"Naila." Annem elini omzumdan çekiyor. "Yeter." Babama bakıyor. Babam da ona bakıyor.
Kimse konuşmuyor.
Sonunda babam ayağa kalkıyor. "Hadi gidelim. Milleti bekletmek istemeyiz."
Benden uzaklaşmalarını ve basamaklardan inmelerini izliyorum. İkisi de peşlerinden gidip gitmediğime bakmak için dönmüyor.
İkisi de oturduğum yerden kalkıp kalkmamamı bile umursuyormuş gibi görünmüyor. Ama beni rahatsız eden bu değil.
Teklifimi reddetmelerini anlıyorum. Beni tam olarak affetmediklerini biliyorum. Ama o bakış? Aralarındaki o kısa bakışma? Annemle babamı doğduğumdan beri tanıyorum. Bakışlarının, gülümsemelerinin, kaş çatmalarının ne anlama geldiğini bilirim. Ama bu? Bu bakışma bana hiç tanıdık gelmiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlarda Yazılı
ChickLitAmerika'da yaşayan Pakistanlı olan Naila'nın kendi kararlarını almasının önünde bir engel yoktur. Ancak en önemlisi hariç: hayatını kiminle geçireceği. Gelenekler sınır, hudut saymamış, on yedi yaşındaki Naila'nın geleceğine dönmüştür. Ancak Naila...