Akşam yemeğinden sonra eve döndüğümüzde, halı döşenmiş merdivenin ucuna oturup annemle babamın, aşağıdaki oturma odasında beni tartışmalarını dinlemeye başladım.
"Haftada iki gün ders alırsa okula evden gidip gelebilir." diyor annem.
"Mehnaz, üniversite iki saat uzaklıkta."
"Ama o daha çok küçük! endişelenmemek elde değil."
"O akıllı bir kız. Onu doğru yetiştirdiğimize inanmalıyız."
"İlk iki yıl için buradaki koleje gitse. Bundan bir zarar gelmez. Belkide bu arada bizde onun için iyi bir aday bulup evlendiririz. Bana öyle bakma. Bu doğru. Pek çok kız evlendikten sonra eğitimlerine devam ediyor. Bu arada," -annem duraksıyor- "bugün Shaista aradı." Merdivenin trabzanının ahşap direklerini sıkıyorum. Olamaz. Yine olamaz.
"Mehnaz, bu konuyu konuşmuştuk." Babamın sesi kısılıyor.
"Neden beni dinlemiyorsun? Shaista çok iyi bir teklif olduğunu söyledi. Çocuk vatandaşlığını alıyormuş. Bunun gibi teklifler her gün karşısına çıkmaz insanın. Naila'ya hayatı boyunca bakacaklar. En azından onlarla bir tanışabiliriz."
"Altı yıllık bir tıp proğramına gitmek ne kadar zor biliyor musun? Imran basit cebirde bile zorlanıyor ama Naila? O çok zeki. O okula gitmek için çok çalıştı. Bekleyip daha sonra evlenebilir."
Nefesimi veriyorum. Babam bir zamanlar doktor olmak istiyormuş. Bu nedenle benim hayallerime engel olacak şeylerin yaşanmasına asla izin vermez.
"İyi," diyor annem. "Muhtemelen haklısın. Sanırım annelerin görevi endişelenmek."
Alt kattaki koltuğun sesi gelip, ardından da ayak sesleri duyulunca hemen ayağa fırlayıp odama koştum. En yakınımdaki ders kitabını kapıp yatağa atladım.
"Naila?"
Annem içeri girip yatağımın yanındaki sallanan sandalyeye oturuyor. Üstünde hâlâ partide giydiği mavi şalvar kamiz, bol pantolonu, omuzlarına attığı şalıyla uzun bir tunik var. Normalde saçlarını topuz yapar ama şu anda salık haldeler. Onun omuzlarına dökülen uzun, dalgalı saçlarıma baktığımda insanların neden tıpkı ona benzediğimi söylediklerini anlıyorum.
Annem odamı inceliyor, sonra bir anlığına gözlerini kapatıyor. Doğduğumda babamın duvara yapıştırdığı pembe, dokulu duvar kâğıdı hâlâ yeni görünüyor. Beyaz boyanmış mobilyalar da, yıllar önce oluşan birkaç çizikle leke dışında yepyeni. Annem sonunda gözlerini açıp bana baktığında gözlerinin yaşardığını görüyorum.
"Seni ne kadar özleyeceğimi anlatamam."
"Ami." Doğrulup ona doğru kayıyorum. "Çok uzağa gitmiyorum."
Bana doğru eğilerek, "Ama Naila konuştuğumuz şeyleri unutma. Sen güzel bir kızsın, senden hoşlanan pek çok kişi olacaktır," diyor.
"Yine mi aynı şey," diye mırıldanıyorum. Geri çekiliyorum ama annem bileklerimi kavrıyor.
"Bana öyle bakma. Dediklerim doğru," diyor annem.
"Unutma, üniversite için uzakta olacağın, verdiğin sözlerin artık geçerli olmadığı anlamına gelmez. Pek çok şeyi kendin seçebilirsin," diye devam ediyor. "Büyüdüğünde ne olacağına, istediğin ayakkabıya, saçının uzunluğuna sen karar verebilirsin. Ama kocan konusu farklı. Kocanı senin için biz seçeceğiz. Anlıyorsun, değil mi?" Bunları sayamayacağım kadar çok duymuştum. Bu konuşmayı yedi yıl önce ilk yaptığımızda on yaşındaydım. "Ya önce ben bulursam?" diye korkmuştum o zaman. "Öyle olmaz," demişti annem. "Farklı bir yerde yaşıyor olmamız işlerin yürüyüş şeklini değiştirmez."
"Ama sen Abu'yla konuşmak istememiş miydin? Korkmamış mıydın?"
"Annemle babam iyi bir eş olduğunu biliyorlardı, haklıydılar. Diğerlerini, yani kuzenin Roohi gibi, ailelerini dinlememeyi seçenleri gördün. Şimdi ne halde bak; küçük çocukları var ve boşanmış. Anne babası kafalarını utançla eğmeden evden dışarı çıkamıyorlar. Şimdi onunla kim evlenmek ister? Bir kötü karar için bütün bir hayatı yalnız geçirmek çok korkunç bir ceza. Senin başına bunun gelmesini istemiyoruz. Bize güven. Bizi hayal kırıklığına uğratmayacağına söz ver."
"Şimdi şalını parmaklarının arasında bütün duran annemi izliyorum. Ondan sır saklamaktan nefret ediyorum. Ama dünyayı onlardan farklı gördüğümü, beni tam anlamıyla ve inanılmaz şekilde mutlu eden, sevdiğim birini bulmamı sağlayan bakış açımın kötü olmadığını nasıl açıklayabilirim?
Ona tüm bunları anlatmak istiyorum. Ama anlatamayacağımı biliyorum. En azından henüz olmaz.
"Ami." Ona bakıp benden almaya geldiği teminatı veriyorum. Güven bana, seni hayal kırıklığına uğratmayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlarda Yazılı
Literatura FemininaAmerika'da yaşayan Pakistanlı olan Naila'nın kendi kararlarını almasının önünde bir engel yoktur. Ancak en önemlisi hariç: hayatını kiminle geçireceği. Gelenekler sınır, hudut saymamış, on yedi yaşındaki Naila'nın geleceğine dönmüştür. Ancak Naila...