Güneş daha yeni doğmuşken Khala Simki kapıyı tıklatıp kafasını içeri uzatıyor. "Bugün Nasim öğle yemeğine geldiğinde sana aldığım yeşil şalvar kamizi giy lütfen." Ben cevap veremeden teyzem gidiyor.
Selma yatağında oturmuş beni izliyor.
"Ciddi olarak düşündükleri bu muydu?" diye soruyorum ona.
"Evet. Tavus kuşu kolyeli kadını hatırlıyor musun? Onun ailesi geliyor."
"Bunu yapamam, Selma." Kalbim göğüs kafesime çarpıyor. "Orada oturup hiçbir şey bilmiyormuş gibi" yapamam."
"Sana söylediğimi biliyorlar mı?"
"Selma, bana söylediğini onlara asla söylemem, yemin ederim."
"Sana yardım etmek istiyorum." Gözleri yaşlarla doluyor. "Sana en başından söylemeliydim. Ama yardımcı olacağım. Ne olursa olsun."
"Yardıma ihtiyacım yok."
"Var. Hadi bugün yürüyüşe çıkıp konuşalım. Birkaç fikrim var ama evde konuşmak istemiyorum."
"Belki daha sonra." Gardırobu açıyorum. Onu uzak tutarak incittiğimi biliyorum ama bunu onun yapıyorum. Ne kadar çok şey bilirse daha sonra başı o kadar derde girer. Yeşil kamizi dolaptan çekerken kullandığım güçle askıyı ikiye ayırıyorum. Bu toplantıda öylece oturma düşüncesi midemi bulandırsa da ne yapacağıma karar verene dek hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapmalıyım. iyiliği için
Ön kapı tıklatılıyor. Annem bileğimden tutarak beni oturma odasına çekiyor. "Benimle otur. Bugün çayı Selma yapacak."
Beyaz koltukta annemin yanına oturuyorum. Misafirler içeri girince ayak sesleri duvarlarda yankılanıyorGözlerimi mercan rengi bileziklerimden ayırmadan kucağımdaki şalı parmaklarımın arasında büzüyorum. O kadar çok sıkıyorum ki parmak uçlarım önce pembeye, sonra beyaza dönüyor.
Seninle evlenmek istemiyorum, diye bağırmak istiyorum insanların karşımdaki koltuğa yerleşmelerini duyduğumda. Bir anlığına bunu gerçekten yapma dürtüsü doluyor içime. Kalkıp odadaki herkese bağırmak, annemle babamı, beni küçük düşürdükleri gibi küçük düşürmek istiyorum ama bu ne işe yarayacak? Bu odadaki herkes bana karşı işbirliği yapıyor. Onlara katılmasam hangi birinin umurunda olur ki? Ellerimi hissizleşene dek sıkıyorum.
Diğer şeylere odaklanmaya çalışıyorum. Kahve sehpasındaki şeker kaplı kurabiyelere... Kırmızı tül perdelerden süzülen güneş ışığına... Ama adamın burada olduğunu, beni izlediğini kafamdan atamıyorum.
Odadan koşarak kaçma dürtüsüne karşı çıkmak için içimdeki her şeyle mücadele ediyorum. Adamın bakışları altında oturduğum her saniye bu arzu daha da güçleniyor. Ne yaptığını biliyorum. Kıpırdanmasından, boğazını temizlemesinden anlayabiliyorum. Ona bakmamı istiyor. Merak beni dürtüp ona bakmamı söylese de karşı çıkıyorum. Ona bu memnuniyeti yaşatmayacağım.
Sessiz odada, kısık soprano sesiyle konuşan annesini duyuyorum. Gözlerimi kapatıp Saif'i düşünüyorum. Gülümsemesini, gamzesini, beni öpmeden önce elimi tutmasını... Deliliğin saldırılarını engelleyen tek şey o.
"Artık gitmemiz gerek," diyor kadın sonunda. İnsanlar ayağa kalkarken koltuğun gıcırdamasını, mırıltıyla dile getirilen teşekkürlerle vedaları duyuyorum. O anda kafamı kaldırdığımda babamın amcamın omzuna gülerek, hafifçe vurduğunu görüyorum. Üstünde
en sevdiği şalvar kamizi ve sıcaklıkla neme rağmen hep giydiği koyu renkli yeleğiyle koridorda uzaklaşıyor. O anda gözlerim kocaman açılıyor. Elimi çantama bastırıyorum. Tıpkı benim çantamı yanımdan hiç ayırmadığım gibi
babam da yeleğini üstünden hiç çıkarmıyor. Ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyorum.
Herkesin uykuya dalmasını beklerken gece çok yavaş geçiyor. Sonunda odamdan çıkıp koridorda ilerliyorum. Çıplak ayaklarım serin zemine değiyor. Annemle babamın kapalı kapısının önünde dikilip kulağımı kapıya dayıyorum. Sessizlik. Tokmağı çevirip kapıyı ha fifçe açarak içeri süzülüyorum. Ay ışığı, beyaz örtünün altına girmiş uyuyan annemin üstüne vurmuş. Gözleri kapalı, dudakları aralık. Derin nefesler alıp horlayan babam da uyuyor gibi.
Odayı birkaç saat önce arayıp valizlerin tüm gözlerine, tüm yastıkların ve yatağın altına baktım. Şimdi babamın yeleğini bulmalıyım; pasaportum başka bir yerde olamaz.
Ellerimle dizlerimin üstüne çöküp dolaba doğru emekliyorum. Ellerimi soğuk metale dayayıp parmağımla akordeon kapıyı iterek açmaya çalışıyorum ama açılmıyor. Tekrar itip yüzümü buruşturuyorum. Bu se fer kapıdan yüksek bir homurtu çıkıyor, sonra bir gümbürtü yükseliyor. Kitaplar çığ halinde yere düşüyor.
"Naila?"
Babam yatakta oturup gözlerini ovuşturuyor. Bense yerde yarı çömelmiş halde hareketsiz duruyorum. Kötü bir rüya görüyorsun, diye düşünüyorum telaşla. Lütfen uykuya dön.
Bir klik sesiyle oda sarı ışıkla doluyor.
"Ne oldu? Her şey yolunda mı? Birisine bir şey mi oldu?" Annem hızla doğruluyor. Saçları yüzüne yapışmış. Bana bakarken elini göğsüne koyuyor. "Sorun ne?"
Babamın şaşkın yüzüne bakıyorum. Annemin saçlarını dağınık bir topuz halinde toplamasını izliyorum. Nefes alamıyorum. Bu anneyle baba kim? Neden yüz ifadelerini okuyamıyorum? Saif'i ne kadar onaylamasalar da ne kadar kızgın olsalar da ben bunu hak etmi- yorum.
"Ne mi yapıyorum? Asıl siz ne yapıyorsunuz?" Sesim sessiz odayı deliyor. "Bunu neden yapıyorsunuz?"
Babam bir anda önümde bitip elini ağzıma bastırıyor. "Yeter," diyor kulağıma. "Burada temaşa istemiyorum. Gecenin yarısında olmaz."
Ellerini ağzımdan çekmeye çalışıyorum ama babam beni çok sıkı tutuyor. "Ne yapmaya çalıştığınızı biliyorum!" diye bağırıyorum yüzüme bastırdığı elinin altın- da. "Her şeyi biliyorum!"
Annem kalkıp camdan dışarı bakıyor. Vücudu titriyor. Çarpılmış yüzünü izliyorum. Ağlıyor.
Mücadele etmeyi kestiğimde babam beni bırakıyor, Ellerimi gözlerime bastırıyorum. "Ami, Lütfen. Lütfen. Bunu bana yapma."
"Hayır," diyor annem yumuşak bir sesle. "Seni incitmeyi asla istemeyiz. Ama bir seçeneğimiz yok. Seni kaybettik."
"Gitmiştin, beta." Babamın yüzü artık ciddi değil, Yine tanıdık geliyor. Hayatım mahvolmadan önceki babam gibi. "Seni geri getirmek zorundayız. Biz senin anne babanız. Bu bizim sorumluluğumuz."
"Beni geri getirmek zorunda değilsiniz. Bir yere gitmedim. Bana bakın. Buradayım, sizin kızınızım."
"Ama gittin, bunu görememen kalbimizi kırıyor."
"Ami, hata yaptım, biliyorum. Özür dilerim. Çok üz-
günüm. Ama bunu hak edecek bir şey yapmadım."
Ami gri bir çarşafı omuzlarına sarıyor"Küçükken istediğin kurabiyeleri senden saklayabiliyorduk. Ne yaptığını düşünmen için seni odana gönderebiliyorduk. Doğru olduğunu düşündüğümüz şeyleri yaptık. Seni iyi yetiştirmeye çalıştık." "Beni iyi yetiştirdiniz." Kocaman gözyaşları yanak-
larımdan arka arkaya süzülüyor.
"İyi mi yetiştirdik?" Annem gülüyor. "Nasıl bir iş çıkardığımızı görebiliyoruz. Biz senin ebeveynlerinizSeni seviyoruz. Senin için en iyisini istiyoruz. Hata yaptığını görürsek seni durdurmalıyız. Bizden nefret etsen de, ki biliyorum şu anda nefret ediyorsun, bir gün bu
yaptığımızın senin için en iyisi olduğunu göreceksin. Yapmaya çalıştığımız hep buydu." İkisine bakarken ne kadar denersem deneyeyim onları asla ikna edemeyeceğimin farkına varıyorum. Odama geri dönerken vücudum hissizleşmiş halde. İçeri girip kapıyı arkamdan kapatarak titrememi bastırmaya çalışıyorum.
"Selma, uyan."
Selma irkilerek uyanıyor. "Ne oldu?" "Selma, yardımına ihtiyacım var." Gözyaşlarım akıyor. "Sana her şeyi anlatmalıyım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlarda Yazılı
ChickLitAmerika'da yaşayan Pakistanlı olan Naila'nın kendi kararlarını almasının önünde bir engel yoktur. Ancak en önemlisi hariç: hayatını kiminle geçireceği. Gelenekler sınır, hudut saymamış, on yedi yaşındaki Naila'nın geleceğine dönmüştür. Ancak Naila...