26. Bölüm

7 3 0
                                    

Saçlarım enseme yapışıyor. Sabah güneşi altinda verandayı süpürürken yüzümden ter damlıyor. Yine birdenbire elektrikler kesildi.

Feiza'yla Nasim, biraz uzaktaki bir ağacın gölgesinde oturuyorlar. Zaina yeşil plastik bir topu Nasim'e doğru atıyor. Nasim'in gülerek onun yanına gitmesini, kızı kucağına alıp öpücüklere boğmasını izliyorum. Zaina'nın sevinç çığlıkları sabah havasını dolduruyor

Hepsini incelemek için duraksıyorum. Feiza, Nasim, Zaina... hepsi de çok... mutlular. Onları izlerken yine buraya ait olmadığımı hissediyorum. Bu, belki başka birisi için mükemmel bir hayat olabilirdi.

Ama o kişi ben değilim.

O anda Nasim bana bakıyor. Göz göze geldiğimizde rahat tavrı yok oluyor. Kalkıp bana doğru yürümeye başlıyor.

"Oğlum iyi bir adamdır." Sesi titriyor. "Bir olabileceği en iyi evlat olmak için elinden geleni yapı çocuğun yor. Bunu hiç hak etmiyor." Yanakları kızarıyor. "Sana bu şekilde davranmak istemiyorum ama saygılı olmayı, düzgün bir eş olmayı, bunu derken ne demek istediğimi biliyorsun, öğrenene dek..." Bana dik dik bakıyor. "Döndüğünde de her şey şimdi olduğu gibi devam edecek."

Onun eve girmesini izlerken içimde kalan iyi niyet de uçup gidiyor. Geri dönmeyeceğim, diye bağırmak istiyorum. Hayata devam etmemi sağlayan tek düşün ce bu. İki gün sonra amcamın evinde olacağım. Oraya gittiğimde kaçmak için bir yol düşünürüm. Selma bana bir telefon kartı bulur. Başka bir otobüse binmem için para bulmanın yolunu da bulur. Bir şeyler düşünmeme yardımcı olur. Herhangi bir şey. Nasıl olacağını bilmiyorum ama bir çare bulacağımı biliyorum. Bulmak zorrundayım.

Alnımı siliyorum. Nasim ne kadar kızarsa kızsın umurumda değil. Şükrediyorum çünkü buradan gidebileceğim.

Eve girdiğimde ışıkların açıldığını görüyorum. Klimayla serinlemiş havadan derin bir nefes çekiyorum.

"Ne kadar zaman geçti inanabiliyor musun?" Kafamı kaldırıyorum. Feiza buzdolabının yanında dikilmiş, ihtiyatlı bir şekilde beni izliyor. "Tüm hayatımızı ev- lenmek için bekleyerek geçiriyoruz ama sonra düğün bir anda olup bitiyor."

Düğün kınasıyla hâlâ koyu turuncu boyalı olan ellerime bakıyorum.

"Osman'la amcanın evine ilk geldiğimizde tanışmıştın, hatırlıyor musun? Düğünümüzün ertesi sabahı gitmek zorunda kaldı. Amin bhai bir yere gitmek zorunda olmadığı için şanslısın. Ben üç yıllık evliliğimiz boyunca kocamı toplamda üç ay kadar görmüşümdür."

"Onunla gitmiyor musun?" diye soruyorum. "Ah, konuşabiliyorsun demek!" Gülüyor ama gülmesi hemen kesiliyor. "Şaka yapıyorum." Koridora baktıktan sonra sesini alçaltıyor. "Onunla gitmek istedim. Osman da beni yanında istedi ama sonra hamile kaldım." Kızarıyor. "O durumda yolculuk etmemin iyi bir fikir olmayacağını düşündüler. Sonrasında da hep gideceğim diyorum ama nedense hâlâ buradayım." Omuz silkiyor. "Ama çok da sorun etmiyorum. Yardımcılarım olması iyi." Duraksıyor. "Her şeyi olduğu gibi kabul etmek iyi oluyor. Sahip olmadıklarımı çok fazla düşünmemeye çalışıyorum. Evlendiğinde her şey değişir. Bunu kabul etmeyi zamanla öğrendim."

Sen kabul etmeyi öğrenmiş olabilirsin, demek istiyorum ona. Ama ben bu hayatı asla kabul etmeyeceğim. Tabii ki de bir şey söylemiyorum. Dilimi ısırıp oradan uzaklaşıyorum. Yakında herkes nasıl hissettiğimi öğrenecek zaten.

"Getirdiğim tathları beğenmedin, değil mi? Normalde daha güzel olurlar," diyor Amin o akşam.

"Beğendim." Sarı renkli, yuvarlak bir tatlı olan ladudan bir ısırık daha alıyorum. "Sadece çok doydum."

"Biraz daha uzakta başka bir dükkân daha var. Eve erken geleceğim. Birlikte gideriz." Bana doğru eğiliyor. "Bir de, henüz kimseye söyleme ama haftaya... amcanlardan döndüğünde özel bir yere gideceğiz. Bir sürpriz."

"Amin, seninle konuşmam gerek." Nasim kollarını göğsünde kavuşturmuş halde bize doğru geliyor.

Amin'in neşeli ifadesi bir anda yok oluyor. "Bugün hiç havamda değilim."

"Amin. Rica etmedim."

Amin'in iç geçirmesini izliyorum. Bana özür diler gibi baktıktan sonra Nasim'in peşinden onun odasına

gidiyor. Saba bana dik dik baktıktan sonra sandalyesini geri itip ayaklarını yere vurarak uzaklaşıyor.

Nasim ile Amin arasındaki bu tartışmalar yeni başladı. Son birkaç gündür her akşam, Nasim'in odasına girip öfkeyle konuşuyorlar. Her tartışma aynı şekilde sonlanıyor, kapı gürültüyle çarpılıyor, Amin soluk soluğa yatak odasına gidiyor.

Bugün de durum farklı değil. Kıyafetlerimi gardıroba asarken öfkeli sesleri duvarı titretiyor ama ne dedik lerini anlayamıyorumSaçlarımı ayırıp ördükten sonra siyah lastiklerle bağlıyorum. O anda kapı çarpılıyor. Camlarla duvarlardaki suluboya tablolar sarsılıyor.

Odanın kapısı hızla açılıyor. Amin'in yanakları kıpkırmızı olmuşOnunla göz göze gelmeye çalışıyorum ama kafasını çevirip banyoya gidiyor. Duşun açıldığını duyana dek hareketsiz dikiliyorum.

Amin birkaç dakika sonra belinde bir havluyla, saçları ıslak halde banyodan çıktığında geriye doğru bir adım atıyorum. O benim orada durduğumun farkında bile değil. Koltuğun yanındaki dolabı açıp pijamalarını aldıktan sonra banyoya geri dönüyor.

Yatağın kenarına oturuyorum. Kendimi rahatsız hissediyorum. Normalde muhabbet açmaya, havayı düzeltmeye çalışan Amin olur. Ama onu daha önce hiç böyle ciddi görmemiştim. Amin banyodan çıkıp dolaba gidiyor. Yüzü hâlâ çok ciddi.

Işığı kapatıp uyumak istesem de kalkıp ona doğru gidiyorum. misin?" diye

"İyi soruyorum. Cevap yok. Kalkıp dolaptan bir çarşaf alarak koltuğa fırlatıyor.

Nasim, kelimeleri çarpıtıp insanda kanayacak kadar derin yaralar açmakta çok yeteneklidir. Bunu kendi oğluna da yaptığına inanamıyorum. Amin bana karşı hep nazik oldu, şimdi bu yüzden acı çekiyor.

Ona yaklaşıyorum. Bana arkası dönük, bir eli dolabın üst rafına dayanmış halde duruyor.

"Benimle konuşabilirsin, biliyorsun." Koluna dokunuyorum. "Sorun ne?"

Bunu duyunca arkasını dönüyor. O anda ona ne kadar yakın durduğumun farkına vararak bir adım geri çekiliyorum. Amin ise bana yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kapatıyor.

"Naila?" Uzanıp elimi tuttuğunda irkiliyorum. Nasırlı elinde tenimi delerek kanatan iğneler var sanki. "Biz evliyiz. Karı kocayız. Mutlu olmamızı istiyorum, gerçekten."

Elimi onunkinden çekip geri çekiliyorum.

"Anlamıyorum." Sesli bir nefes veriyor. "Sana rahat hissettirmek için elimden geleni yaptım ama sen beni görmeye bile katlanamıyorsun."

"Mesele o değil."

"Ne o zaman? Lütfen söyle bana. Burada daha rahat olman için ne yapabilirim? Ne zaman bir eşin, kocasına bakması gerektiği gibi bakacaksın bana?"

Yapabileceğin bir şey yok. Gözlerine bakamadığım için yere bakıyorum. Gece uyuyamıyorum. Bana bakışı, elimi tutuşu...

Kes şunu, diyorum kendi kendime. O iyi biri. Tekrar kıpırdanıp yastığı kendime bastırıyorum. O benim arkadaşım. Amin'in iki geceliğine arkadaşım olmasına ihtiyacım var. Buradan gitmeme sadece iki gün kaldı.

Yıldızlarda Yazılı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin