Bazen zıtlıkların en uç köşelerinden birbirine el sallayan şeylerin aslında birbirine en çok benzeyen şeyler olduğunu farkedersiniz. Tuhaftır. Anlam veremezsiniz. Sicilya ve Calabria'da benim için böyle. Yöntemlerimiz farklı olsada alışkanlıklarımız aynı. Siyah ve beyazız biz. Soğuk ve sıcak, yaz ve kışız. Pazartesi ve pazar gibiyiz. Biri haftanın başından diğeri ise haftanın sonundan el sallamasına rağmen ikiside asla birbirlerinin oldukları yere ulaşamayacakmışçasına iki uç noktada beklemeye devam ediyorlar. Farkedilemeyecek kadar küçük bir illüzyon bu. Aslında birbirlerine en yakın olan onlar. Pazardan sonra hep pazartesi gelir çünkü.
Zıtlıklarla ilgili bu düşüncelerimi okulun ilk haftasının sonunda bazı evrak işlerimi halletmek için Sicilya'ya, eve geri döndüğümde keşfettim. Her şey garip hissettirdi ilk başta. Eve dönmek, kafamın içindeki düşünceleri keşfetmek, yabancılaştığımı farketmek ve daha birçok şey. Burayı ne kadar özlediğimi farketmeme rağmen başkalarının benim için aynı şeyi hissetmediğini de farkettim ayrıca. Ailemin bile. İşte o zaman dedim ki ne kadar zor olsada belkide iyi bir fikirdi Sicilya'dan ayrılmak. İyi bir karardı. Biraz odamda oturup düşündüm. İşlerimide hallettikten sonra gitarımı ve günlüğümüde alıp çıktım gittim. Bir görüşürüz lafı bile duymadım kimseden. Babamın son sözleri "Buradaki rutinini orada da devam ettir, düzenini bozduğunu duymayayım." demek oldu. Bu duruma ne kadar bozulsam da belli etmedim. Babamın en azından bir görüşürüz demesini, annemin odasından çıkıp beni içten bir şekilde öpüp, sarılmasını, yolcu etmesini beklemiştim. Ama olmayınca olmuyordu işte. Buna rağmen yine ve yine babamı dinleyerek Calabria'ya döner dönmez aldım yanıma Soobin'i düştük Kai'nin peşine buraya geldik.
Bugün günlerden pazar. Selene kilisesindeyiz. Simsiyah kıyafetler içerisinde öylece oturuyoruz. Sicilya'da da olduğu gibi nüfus az olduğu için herkesin birbirini tanıdığı Calabria'da, kilisede karşılaştığım bu simalar hiçte yabancı değil. En ilginç olan kısım ise zorunluluk olmamasına rağmen dini inanç gözetmeksizin herkesin kiliseye geldiğini farketmemiz. Gerçi ne kadar kilise denilirse. Daha çok birkaç üyesiyle yok olup gitmemek için yaşam savaşı veren, her hafta o tozlu odada hayatlarına yön veren alıntıları birbirleriyle paylaşmak için toplanan edebiyat dernekleri gibi hissettiriyor. O yüzden sadece adı kilise. Dini konulara yok denilecek kadar az değinilmesinden bahsetmiyorum bile.
Rocco'yu da unutmamak lazım. Kendisi otuzlu yaşlarına yeni basmış olmasına rağmen saçları şimdiden bembeyaz olan, esen bir rüzgarın uçurabileceği kadar cılız olan, Selene kilisesinin rahibi. Olgunlaşmasını sağlayan her bir yaşantısı yüzünden bir saç telinin beyazladığını bu yüzden tüm saçlarının beyazlamasına sebep olacak kadar tecrübeli ve bilge olduğunu iddia ediyor. İşin garip yanı calabrialılar bu adama inanıyor ve büyük bir saygı duyuyor. Ben ise düpedüz bir dolandırıcı olduğunu düşünüyorum. Diğer her şeyi saçma bulduğum gibi bu adamın söylediklerini de saçma buluyorum. Alışamıyorum. Ne kadar artık hayatı tüm güzellikleri ile yaşamak istediğimi belirtsemde geldiğim yerden kopamıyorum.
Sicilya'da kiliseye pazartesi günleri gidilir mesela. Cıvıl cıvıl giyinilir. Ancak herkesin gitme zorunluluğu vardır. Rahip çıkar, kafasına göre bir şeyler anlatır, kimse dinlemez bile ama dinliyormuş gibi davranmak zorunludur. Elinde gördüğümüz kutsal kitaptan alıntılar okur ve kendi işine gelecek şekilde yorumlar. Hepimiz her şeyin başlı başına yalan olduğunu bildiğimiz için yorum yapma veya itiraz etme zahmetine bile girmeyiz. Tek amacımız harcanması gereken vakti harcayıp siktir olup gitmektir çünkü. İşte bu yüzden yapılan aktiviteler açısından Selene kilisesi Helios kilisesine göre birazcık daha çekilebilir diyebiliriz.
"Yazma işinizi bitirdiyseniz toplamaya başlayalım."
Birde bu vardı. Rahip Rocco tarafından bulunan, yapılması zorunlu, Selene kilisesinin geleneği. Kiliseye ilk girdiğimizde en fazla on yaşında olan turuncu kafa bir çocuk herkesin eline küçük bir kalem ve kağıt tutuşturmuştu. Kai'nin anlattığına göre o kağıda, son bir hafta içerisinde başımıza gelen, cevabımızın olmadığı, dilemma nehrine atılacak kadar büyük olmayan ancak kiliseye gelmenize sebep olacak kadar da küçük olmayan, baş edemediğimiz sorunlarımızı edebi bir şekilde yazmamız gerekiyormuş. Eğer şarap şişesine koyulup dilemma nehrine atılacak kadar büyük bir problemse ve bunu kilisede paylaşma cesareti gösteriliyorsa Rocco o kağıdı alıp herkesin gözünün önünde yakıyormuş. Böylece yakılan kağıt yüzünden kişi ne Scylla ve Charybdis arasında seçim yapabiliyor ne de sıkıntısına çare bulabiliyormuş. Ömür boyu sorunlarıyla yaşamaya mahkum bırakılıyormuş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayat kısa rahipler uçuyor, taegyu
Fanfiction"şişman kadınlar cennete gidemez." "ama cehenneme gönderebilir."