"Choi Beomgyu! Çıkabilirsin dediğimi hatırlamıyorum?"
"Ama hocam,"
"Anlatacaklarımı bitirmedim. Dinledikten sonra çıkabilirsin." dedi üzerine basit bir yıldız haritası çizdiği tahtaya doğru ilerlerken.
Bay Peter'ın son derece otoriter çıkan sesini duyar duymaz gözlerim kapının orda beni bekleyen ikili, yanımda gitmek için çoktan ayaklanmış iki silahşörüm ve Bay Peter arasında gidip geldi. Miranda dalga geçmiyormuş. Adam resmen bana kafayı takmıştı. Çilekli bir şey kullanmadığımı söylememe rağmen çilek kokusu aldığını söylüyor ve inanmadığı için de son birkaç derstir benimle uğraşıp duruyordu. Normalde kişiliğim gereği inatlaşan biri olsam da bu özelliğimi Bay Peter'a karşı kulllanamıyordum çünkü zaten alerjisi tutmadığı için disipline gitme riskini atlattığımdan fazlasıyla şanslıydım. Sınırları zorlayıp bir de başıma bela almaya hiç gerek yoktu.
Bu yüzden başka şansım olmadığını anlayınca bıkkınlıkla nefes verip söylediğini yaptım ve tekrar yerime oturdum.
"Her yıldızın kendi yörüngesi vardır gençler. Ve onunla en yakın komşusu arasında yalnız güçlü bir çekim değil, aynı zamanda erişilmez bir uzaklık da bulunur. Eğer çekimin gücü uzaklığa oranla artarsa iki yıldız kucaklaşmayıp çarpışır ve yok olurlar."
Tahtaya yaptığı birkaç çizimle çarpışmayı tarif ettikten sonra bize taraf dönüp tekrar konuşmaya devam etti.
"Unutmayın. Bizim de insanlarla ilişkilerimizde aynı onlar gibi yörüngelerimiz vardır. Ve acıklı bir çarpışmayı önleyebilmek için aramıza erişilmez bir uzaklık koymamız gerekir."
Tüm sınıfın onu dinlediğinden emin olacak şekilde herkesle göz teması kurduktan sonra en son bana dönmüştü.
"Anlıyor musun?"Önce cevap beklercesine bana bakmış sonra da göz ucuyla sırasıyla kapıdaki ikiliye ve yanında sırtlarında çantalarıyla bekleyen Soobin ve Kai'ye bakmıştı. Bu da neydi şimdi? Bizimkilerin kavgasını falan mı duymuştu. Gerçi duymasına gerek yoktu. Yüzlerindeki yaralar bile yeterince şey açıklıyordu ancak neden muhattabının ben olduğunu anlayamamıştım. Ve bunu düşünen tek ben olmasam gerek tüm sınıf meraklı bakışlarla beni izliyordu.
Bay Peter'ın gözlerinin hedefi tekrar ben olduğumda gerilmeden edemedim.
"Evet, anladım."
Hiçbir bok anlamamıştım.
"Şimdi çıkabilirsin."
Küçük bir kafa hareketiyle teşekkür etmiş ve çantamı toplamaya başlamıştım. Tüm bakışların üzerimde olması ve sırtımı delip geçiyormus gibi hissettirmesini yok saymaya çalışarak sonunda çantamı koluma geçirdim ve ceketimi de alıp çıktım.
"O da neydi öyle?"
Kai'nin uzattığı kolalı jelibondan alırken bir yandan da sorusunu cevapladım.
"Bilmiyorum ama çok gerildim."
"Onu farkettik."
Yanımda pişkin pişkin sırıtan Soobin'i görmezden gelerek tekrara Hyuka'ya döndüm ve dirseğimle dürttüm.
Sessiz olduğunu düşündüğüm bir ses tonuyla. "Niye bizi almaya gelmiş bunlar?" dedim önden yürüyen ikiliyi işaret ederek.
"Koç çağırmış. Örnek formayı getirdin mi?"
"Tabiki de."
Yüzüme yerleşen kurnaz gülümsemeyle Kai'de aynı şekilde gülümsedi. Mavi kafanın yeni formayı gördüğünde oluşacak yüz ifadesine şahit olmak için fazlasıyla sabırsızlanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayat kısa rahipler uçuyor, taegyu
Fanfiction"şişman kadınlar cennete gidemez." "ama cehenneme gönderebilir."