"İlk olarak sen Taehyun. Okuduğun bu alıntı ile ilgili düşüncelerini öğrenebilir miyiz?"
"Tabi efendim."
Taehyun, rahip Rocco ile konuştuktan sonra kağıdımı cebine atmış ve konuşmaya başlamıştı.
"Duvarınıza kötü bir resim de assanız güzel bir resimde assanız her zaman çıkarma şansınız vardır. Hiçbir şey sonsuza kadar kalmaz. Bence bu yüzden yazan kişinin kendine önce şunu sorması gerekiyor." dedi gözleri tekrar gözlerime kilitlenirken.
"Gerçekten duvarına kötü bir resim asmaktan mı korkuyor yoksa astığı resmi duvardan kaldırdığında hep orada kalacak bir iz bırakmasından mı?" Sanki içimi okumak istiyormuş gibi gözlerini kısarak kafasını hafifçe eğdi.
"Gerçekten bir resim asmak hiç içinden gelmedi mi yoksa sadece cesaret mi edemedi?"
Söylediği sorularla öylece kalakaldım. Kapana kısılmış gibi hissettim. Onu ne ilgilendirirdi ki? Okuduğu kağıdın bana ait olduğunu bilmesi başlı başına bir hatayken neden bu hatayı devam ettiriyordu ki? Zaten içten içe haklı olduğunu bilmem öfkemi her geçen saniye arttırırken bir de iyice kurcalaması sinir krizi geçirmeme yeterde artardı bile.
Ancak benim düşüncelerimin aksine o, cebine koyduğu kağıdı tekrar çıkarıp bir göz attı ve sorunlarıma burnunu sokmaya devam etti.
"İkinci paragraftaki bazı cümlelere dayanarak bir alıntı yapıp konuşmayı bitirmek istiyorum." diye sordu izin alırcasına rahip Rocco'ya bakarken. Rocco gözleriyle onayladı mavi saçlı bedeni.
Bunun üzerine Taehyun bir kalem ve bir kağıt aldı. Kilisenin kitaplarla dolu eski odasına girdi ve alıntısını yazdı. Çıktığında ise ilk işi kağıdı katlayarak kilisenin ortasındaki Meryem Ana heykelinin yanına bırakmak oldu.
Kai'nin anlattığına göre eğer kağıdımızı okuyan kişi bize bir alıntı bırakmak isterse yazdığı kağıdı heykelin yanına bırakır, gider ve kağıdını almamızı beklermiş. Çok yaygın bir olay değilmiş çünkü alıntı bırakan kişi, sadece sorunumuzun nedenini biliyorsa o kağıdı bırakma hakkına sahip olabilirmiş. Kağıdı almazsak yardımı reddettiğimiz için bir daha o problemimizden kilisese bahsetmemiz yasaklanırmış. Ancak alırsak, okuduktan sonra yapmamız gereken farklı bir ritüel varmış.
Alıntı yazan kişi kağıdı heykelin toprağı temsil eden sağ tarafına bıraktıysa kağıdı toprağa gömmemiz gerekirmiş. Böylece yaptığıkları iyilikten dolayı öldükten sonra huzura ereceklerine inanılırmış. Ama eğer suyu temsil eden sol tarafına bıraktıysa suya atmamız gerekirmiş. Çünkü nasıl alıntı bırakan kişi bize bir yol gösterip yardımcı olmaya çalışıyorsa, kağıdı suya attıktan sonra da Scylla ve Charybdis'in ruhu bu iyiliğinin karşılığında o kişiye çözüm bulamadığı bir konuda yol gösterip yardımcı olurmuş. Ölmüş gibi değil hiç doğmamış gibi arınırmış hatalarından. Bu yüzden genellikle yardıma ihtiyaçları varsa alıntı yazan kişilerin kağıdı sol tarafa bıraktığı görülürmüş.
Kai'nin anlattıkları ve Taehyun'un söyledikleri dakikalarca, saatlerce döndü durdu aklımda. Kilisede de düşündüm, yolda giderkende, yurda geldiğimde de. Hayır, kağıdı almamıştım ama yine de çok merak ediyordum. Taehyun'un ne yazdığını, neden bana yardımcı olmaya çalıştığını, kağıdı ne tarafa bıraktığını...
İştahım olmadığı için Kai ve Soobin'in yemek yeme teklifini reddettiğim gibi yurdun önünde yollarımız ayrıldı. Odama çıkıp sırt çantamı bir köşeye fırlattıktan sonra hemen yatağıma atladım. Karşımdaki Soobin'in yatağı gözüme çarptı. Göz gezdirdim duvarına. Bebe Rexha, Arctic Monkeys ve sevdiği film ve dizilerin posterleriyle doluydu duvarı. Odi'nin, bizim ve ailesinin olduğu birkaç polaroid de asılıydı. Sürekli düzeni değiştirmekten iz kalmış, şimdiden boyası aşınmıştı duvardaki bazı yerlerin. Döndüm bir de kendi duvarıma baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayat kısa rahipler uçuyor, taegyu
Fanfiction"şişman kadınlar cennete gidemez." "ama cehenneme gönderebilir."