Sizin için hayaletten farksız olan birini nasıl farkedersiniz? Her gün yanınızdan geçen, etraftaki onca insandan biri dediğiniz bir kişi nasıl tanıdık bir simaya dönüşür sizin için? Bunu çevremdeki insanlara sorduğumda sayısız yanıt aldım. Dikkatini çeken bir tarz kullanmak, tartışma faslıyla farketmek, sesini -sanki ben burdayım dermiş gibi- diğer kişilerden daha net duymak, kokusunu farketmek gibi pek çok yanıt aldım. Ben ise daha farklı bir şekilde deneyimlemiştim. Temas.İşte Taehyun'un algı radarıma girdiği ilk sefer, Calabria'ya gelmeden önceki, yaz kampındaki son yılımda olmuştu. Benim için bir hayaletten farksız olan fazlasıyla nefret duyduğum bu kişinin varlığını ise bize verilen serbest vaktimizde bizimkilerle birlikte kaldığımız yerin kolidorunda takılırken hissettiğim küçük bir temasla hatırlamıştım.
Olay örgüsünü çok net bir şekilde hatırlıyorum. Korkuluğa yaslanmış gözlerimiz etrafta gelip giden kişilerde dolanırken öyle havadan sudan sohbet ediyorduk. İki silahşörüm ile sohbet etmek bu boğucu yerdeki benim en büyük terapimdi. Biz konuşurken koca kolidordan insanlar geçip gidiyordu ama kimsenin bana omuz atmasına sebep olacak kadar yanımdan geçirttiren bir kalabalık da asla yoktu. Bu dediğimden de anlayacağınız gibi, ben onu fark etmemiştim. O kendini farkettirmişti.
Elleri cebinde yanımızdan geçerken bana bir şeyler anlatan Soobin ve Kai'ye dokunmadan geçmiş hemen karşısında onu dinleyen benim yanımdan geçerken ise omzuma dokundurduğu omzu ile hemen dikkatimi çekmişti. Omuz atar gibi bir sertlikte değildi bu yaptığı. Hafif bir şekilde dokundurmuş, geçmişti. Ama o kadar yumuşak bir şekilde yapmıştı ki bunu antrenman ceketinin kumaşı sayesinde çıkan hışırtı sesini duymasam gerçekten bunu yapıp yapmadığına ben bile emin olamazdım. Görüş açısından bana kısa bir bakış attığını farkettiğimde ise yaptığı şeyi cingöz Soobin'in bile farketmemiş olması beni korkuttuğundan olduğum yerde kalakalmıştım. O iki saniyelik an öyle bir histiki gerginlikten midem kasılmıştı çünkü istem dışı nasıl bir bok yediğimin çok iyi farkındaydım. Tamam bu belki Taehyun yüzündendi ama nihayetinde beni ilgilendiriyordu. Biri algı alanıma girdiğinde onu mutlaka hissederdim. Bir ortama girdiğimde içimde bir his varsa radarıma yakalanan kişilerden birinin orada olduğunu hemen bilirdim. Sadece arkanı dön diye komutta bulunan iç sesime istem dışı itaat edip arkamı döndüğümde o kişiyle anında göz göze gelirdim. İşte artık bu deneyimleri yaşadığım kişiler listesine bir kişi daha eklenmişti. Kang Taehyun.
Taehyun'dan ne kadar nefret ettiğim konusundan bahsetmiştim ya. Ondan en çok nefret etmemin nedenlerinden biri de buydu işte. Varlığını farkettirmesi. Bütün o bizi sinirlendirme çabalarına karşılık olarak büyük bir kararlılıkla onun varlığını yok saymama rağmen o yinede ne yapmış ne etmiş kendini farkettirmeyi başarmıştı.
Bu olaydan sonra onun bir şey yapmasına gerek kalmadan benim onu farkettiğim ilk sefer ise kampta silahşörlerimle birlikte dolaşırken gerçekleşmişti. Kendi halimizde bahçede dolaşırken birden uzaktan Taehyun ve tayfası girmişti görüş açımıza. Sohbet ederek öylece gülüşüyorlardı. Bu kısımdan sonrası gerçekten o kadar sinematik bir andı ki hâlâ daha tüm detaylarıyla hatırlıyorum. Onlar gülüşürken görüş açısındaki arkadaşı çekilip Taehyun'un da gülüşünü görmemi sağladığında bir an da nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde boğucu kamp havası kayboldu, güneş daha çok parladı, ılık bir rüzgar esti, ikimizinde tutamlarını savurdu, onu hedef alan güneş ışınları yüzünden yanaklarındaki çilleri daha çok belirginleşti saçları daha da parlak gözüktü, burnuma tatlı çiçek kokuları gelmeye başladı. Gözlerim bir anda o kadar kamaştı ki ne oluyor anasını satayım, dedim kendi kendime. Hani o ilk kafa karışıklığında platonikliğin ilk adımları olduğunu anlarsınız ama sonrasında acı çekmemek ve hoşlantı sürecini geciktirmek için salağa yatarsınız ya. Bende tam olarak öyle yaptım. Dedim allah allah. Astigmatım falan yükseldi herhalde. Bak sen şu işe. Tabi o sırada farkında olduğum şeylerle içim nasıl kan ağlıyor anlatamam. Başkasını kandırmak neysede kendini kandırmanın acısını ve hissettirdiği acizliği sadece yaşayan bilir çünkü. Dediğim gibi bu süreci ertelemek için bir de üstüne ona olan nefretimi kullanınca ilerde her şeyin daha da boka sarıp sadece kendime zarar vereceğimden habersizdim. Fazla sevgi nefrete, haddinden fazla nefret ise sevgiye dönüşür demişler. Bu sözün ciddiyetini işte tam olarak o zaman anlamıştım.
Bu arada unutmadan söyleyeyim, kamp dönüşü doktora gittiğimde öğrendim ki gerçekten astigmatım yükselmiş.
Şimdi neden bu anımı anlattığımı merak ediyor olmalısınız. Cevabı çok basit. Başka bir okul takımı ile ortak antrenman yapmaya geldiğimiz bu yerde saçma salak menajerlik görevimin bana sunduğu fırsatı kullanarak yaptığım overthink mesaim tamda bu anlattığım anımdaki sahnenin birebir aynısını deneyimleyemem yüzünden bölündü.
Potaya atış yapan Taehyun'un yaşattığı dejavu hissine artık ne kadar daldıysam kendisinin bana seslendiğini bile farketmedim.
"Çilek çocuk!" hakem düdüğünü fırsat bilerek saha dışına yaklaşmış bana bağırıyordu. "Hay sikeyim hala boş boş bana bakıyor ya!"
Pek iyi geçmediği anlaşılan maç yüzünden sinirli çıkan sesini duymamla kendime gelip küçük bir "ne?" ağzımdan kaçtığında daha ben ne olduğunu anlamadan elindeki bilekliği tutmam için bana fırlattı. "maç sonu alacağım, tut onu!" diyerek koşarak kendi pozisyonuna geri döndü.
Sadece Taehyun değil takımın geri kalanıda hem vücutlarında dolaşan adrenalin hemde maçın iyi geçmemesinin yarattığı sinirden resmen patlayacakmış gibi duruyorlardı. Zaten şuanda yanımda ikide bir oflayıp puflayan Bay Hwang'da bu maçı alamayacağımızın en büyük kanıtı gibi gözüküyordu.
Dakikalar sonra maçı gerçekten de az bir farkla rakip takıma verdiğimizde herkes hayal kırıklığının yarattığı koca sessizlik içerisinde soyunma odasına ilerlemeye başladı. Taehyun ise ilk önce bilekliğini alma amacıyla yanıma uğrayacakken rakip takımdakilerin söyledikleri adımlarını durdurmasına neden oldu.
İçlerinden kızıl saçlı olan "Herkes Taehyun Taehyun diye ortada dolaşınca bende bizi zorlayacak biri zannettim, sadece adı varmış elemanın." dedi gülerek. Bunu özellikle Taehyun'un duyması amacıyla yapmadıkları belli olsada bizim mavi kafa çoktan konuşulanlara kulak misafiri olmuştu bile.
"Demiştim size. Tipik götü kaldırılmış, sarışın çocuk tiplemesinden başka bir şey değil. Ortalama bi oyuncu işte, ne bekliyordunuz ki." dedi en uzunları.
"Sen nerden tanıyorsun bunu?"
"Birkaç yıl boyunca onunla aynı yaz kampına gitmek zorunda kalmıştım."
Yanımızdan geçip giden rakip takımla gözlerim Taehyun'u buldu. Sinirle soluyordu.
"Dövelim mi?"
Yeonjun parmağıyla uzaklaşan bedenleri işaret ederek alay içeren bir sakinlikle teklifte bulunmuştu. Mavi kafa ise şakanın sırası olmadığını belli eden bakışlarını göndererek "Gerek yok." dedi.
Taehyun'un cevabı üzerine Yeonjun sen bilirsin dercesine omzunu patpatlamış ve soyunma odasına gitmişti. Saha da sadece ikimiz kaldığımızda maç ortasında bana emanet ettiği bilekliği vermek için yanına ilerledim. Adımlarımı farkettiğinde bedenini hareket ettirmeden sadece bakışlarını bana çevirdi.
"Sen insanların laflarına sessiz kalır mıydın ya?" dediğim şeye gözlerini devirerek küçümseyici bir sırıtış bıraktı ortama.
"Merak etme. Her şeyin bir zamanı var çilek çocuk. Zamanı geldiğinde görürsün sessiz kalıp kalmadığımı."
Suratına yerleştirdiği yapmacık gülümsemesinden gözlerimi çekmezken cebimdeki bilekliği çıkarıp avucuna bıraktım.
"..göreceğiz." ellerim cebimde gitmek için hazırlanırken sanki bir şey söylemeyi unutmuşum gibi tekrar Taehyun'a döndüm.
"Ha bu arada.. o elemanlara hadlerini de bildirsen, herkese onların hiç ulaşamayacağı bir seviyede olduğunu da kanıtlasan hiçbir şey fark etmeyecek."
Anlamadığını belli eden bakışlarla kaşlarını çattığını gördüğümde bu sefer keyifle sırıtan kişi ben olmuştum. Onun bu hallerinden yeterince zevk almıştım bu yüzden bilekliği verirken son noktayı da ben koymak istedim.
"Saçını istediğin kadar maviye boya Taehyun. Ne yaparsan yap, sen her zaman o aptal sarışın çocuk olacaksın."
★★★
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayat kısa rahipler uçuyor, taegyu
Fanfiction"şişman kadınlar cennete gidemez." "ama cehenneme gönderebilir."