insanoğlu kibirlidir bu yüzden soğuk bir güneş bile volkandan daha görkemlidir

56 5 0
                                    

"Beomgyu topu atsana!"

Kai'nin maç yaparken sahanın dışına kaçmış topu istemesiyle dikkatimi Bay Hwang'ın elime tutuşturduğu belgelerden çektim ve ayaklandım. Ayağımın dibine yuvarlanan topu Kai'ye atmak yerine bir iki kez sektirip tam yanında durduğu potaya attığımda tam on ikiden bir vuruş yapmıştım.

Suratıma memnuniyetimi belli eden bir gülümseme yerleştirip tekrar yerime döndüm. O kadar yıl topa elimi bile sürmememe rağmen paslanmamıştım demek ha? Gururumu okşamıştı açıkçası bu durum.

"Lan Beomgyu madem sende iş var takıma niye katılmadın oğlum?"

Bana seslenen kaptanla dikkatimi ona verdiğimde durup bana kilitlenmiş bütün bir takımla karşılaşmak beklediğim bir şey değildi tabi ki. Bay Hwang bile durmuş şokla bana bakıyordu.

"Bu gerizekalı hep böyleydi. Normalde çok iyi oynuyor, bize de zamanında az kupa kazandırmadı ama basketbolu sevmediği için bıraktı oynamayı." dedi Soobin.

Yemi atmıştı ortaya şimdi de keyifle en başından beri istediği şeyin yavaş yavaş gerçekleşmesini izliyordu. Yani benimde takıma girmemi.

Sinirle göz pınarlarımı ovuşturmaya başladım. Bir kerede sussan ölür müsün be adam ya. Bir kere.

"E oğlum orda oturacağına antrenman yapsana bizle. Maçta falan oyuncu eksiğimiz olursa sen çıkarsın." Yeonjun'dan gelen teklifle şokla Soobin'e dönerken sinirli bakışlarımı göndermeyi de unutmadım. Hayır yani baş düşmanlarımızdan olan adamı bile kendi tarafına çekmişti ya ben artık başka bir şey demiyorum.

"Bence de Beomgyu. Bugünden itibaren katıl antrenmanlara." Bay Hwang'ın da Yeonjun'a destek verircesine konuşup neon renkteki antrenman formasını kucağıma atmasıyla artık sinirden gözümün seğirdiğini hissedebiliyordum.

Yurda bir dönelim belanı sikeceğim senin Choi Soobin.

"Hadi giy de gel." Elinde düdükle bekleyen Bay Hwang'ı tam reddedecektim ki gözüme çarpan Taehyun ile fikrim anında değişti. Yine yüzünden hiç düşmeyen o küçümseyici ifadeyle yarım ağız sırıtıp duruyordu. 'peşinden koştuğunuz adama bakın. gelmese de bir kaybımız olmayacak zaten' adlı bakışıydı bu. Mimiklerini o kadar iyi kullanıyordu ki tek bir kelime konuşmasına dahi gerek kalmıyordu. Ona dikkat kesildiğimi farkeden Yeonjun'da sonunda neye baktığımı merak etmiş olmalı ki o da dönüp Taehyun'un yüz ifadesini gördüğünde uyarıcı bir şekilde arkadaşına doğru öksürmüştü.

Oynamak istemiyorsam bile bu saatten sonra başka şansım yoktu. Böyle durumlarda hırsım beni tamamen ele geçiriyordu. Ve ben bu durumdan ne kadar nefret edersem edeyim hırsın hissettirdiği o adrenalinin verdiği zevk her şeyin önüne geçiyordu.

Sarı formayı beyaz tişörtümün üzerine geçirirken hemen sahanın içine koştum. Neyse ki bugün siyah eşofmanımı ve kendi basketbolcu ayakkabılarımı giymeyi akıl edebilmiştim. Taehyun'un kıskandığım pamuk şeker pembesi ayakkabılarının aksine benim bebek mavisi renginde olan ayakkabılarıma baktım. Maviyi severdim.

Kendimden emin adımlarla sahaya geldiğimde farklı bir pozisyon oynamama rağmen koç beni hakem atışında Taehyun ile karşı karşıya getirmeye karar verdi. Onun karşısına geçtiğimde benim bile hissedebileceğim kadar yayılan vücut ısısıyla anlık irkildim. Ben gelmeden öncede zaten antrenman yapıyor oldukları için hâlâ nefes nefeseydi. Birkaç mavi tutamının kapattığı gözleriyle bana kilitlenmişken en ufak bir komutu tetikte bekliyordu. Kaslı kollarına, bacaklarına ve belli bir yol izleyerek boynundan akıp giden tere baktım. Her maç onu izlemeye gelebilmek için ölüp biten kızlara az çok hak veriyordum. Çok az.

Koç atış yapmak için elinde topla gelene kadar ki süreyi fırsat bilerek bileğimdeki tokayı çıkarıp uzun kızıllarımı toplamaya başladım. Kahküllerim hâlâ daha gözüme geliyordu ama en azından eskisi kadar rahatsız edici değildi. Tokamı son kez çevirirken her hareketimi pür dikkat izleyen Taehyun ile buluşturdum gözlerimi. Onun gibi tam göz hizasına eğilip sırıttığımda ise birbirimizin nefesini yüzümüzde hissedecek kadar dip dibeydik. Saçlarıma ve rekabetçi gülümsememe baktıktan sonra sertçe yutkunup dikkatini yanımıza gelen koça verdi.

Düdük çalmış, fırlatılan topu zıplar zıplamaz hemen kendi takımımdaki oyunculara göndermiştim. İtiraf ediyorum, boy farkından kurtarmasam o topu asla yakalayamazdım. Taehyun o kadar hızlı ve yükseğe zıplıyordu ki anlık neye uğradığımı şaşırmıştım.

Devamında oyun baya çekişmeli ilerlemişti. Beklediğimden iyi bir performans sergiliyordum ama bunun acısını sonra en iyi şekilde çekeceğimi de çok iyi biliyordum. Çünkü bir yıla yakındır sporla ilgili hiçbir fiziksel aktivitede bulunmamıştım. Baştan aşağı hamlanmış bir insan profiliydim anlayacağınız. Kondisyonum da bok gibiydi ayrıca. Bunu sadece ben değil rakip takıma düşen Soobin piçi de farketmiş olsa gerek laf atmadan duramamıştı.

"Adıyaman tütünü mü kullanıyorsun oğlum bu nefes ne? Nerden alıyorsan söyle bizde almayalım."

Dibimde elimdeki topu kapmaya çalışan Soobin'e görebileceği şekilde göz devirdim. Topu bacaklarımın altından sektirirken karşımdaki dev tavşanın boş bir anını yakalamamla ani bir refleksle koşmaya başladım ve topu başarılı bir şekilde potaya gönderdim.

"Nereden aldığımı öğrensen de pek işini görmeyecek anlaşılan. Kullanmayan halinle bile bir bok yapamadın Arthos hazretleri." Büyük bir ciddiyetle omzunu patpatladığımda gülerek götüme tekme attı. "Siktir git, gösterişçi piç seni."

Gülerek ondan kaçtığımda atışımı tebrik etme amaçlı saçlarımı karıştırmaya gelen kaptan ile tekrar maç pozisyonlarımıza geçmiştik. Yalan söylemeyeceğim beklediğimden çok eğleniyordum.

Maçın bitmesine bir dakikadan az kaldığında Eunseok'un bana pasladığı top ile Taehyun hemen karşıma dikilmişti. Bir şekilde potaya kadar topu sürmeyi başarsamda en sonunda kelimenin tam anlamıyla duvar gibi geçmişti önüme. Topu başkasına göndermekle kendim atmaya çalışmak arasında kaldığımda bu durumdan zevk aldığını belli edercesine gülümsedi. Arkamda kimse yoktu, ya ben yapacaktım ya da başkasının yapmasına izin verecektim. Tam gördüğüm boşluktan topu Taehyun'un arkasındaki
Kai'ye atacağım sırada dibimdeki mavilinin bu tuzağa düşmeyip hareketlendiğini farketmiş ve topu arkamdan çevirip onu şaşırtmaya çalışmıştım. O ise dikkatimi dağıtacak çok daha farklı bir şey yapmıştı.

Resmen sarılırcasına ulaşmaya çalıştığı arkamdaki topu sağ eliyle ittirmeye çalışırken diğer eliyle de saçımdaki tokayı nasıl yaptığını bile anlamadığım yumuşak bir hareketle çıkarmış ve etrafımda dönerek kaptığı topla potaya yönelmişti. Öyle büyük bir ustalıkla yapmıştı ki sanki tokam gevşemişte saçım kendi kendine açılmış gibi bir görüntü oluşmuştu. Enseme dökülen saçlarım ve yere düşen tokamla olduğum yerde donakaldım. Tek yapabildiğim olduğum yerden potaya atış yapan Taehyun'u izlemekti. Atış bölgesine gelip topu potaya geçirmek için zıpladığında sanki tüm doğa, ana karakterin o olduğunu biliyormuş gibi işbirliği içerisinde çalışmaya başladı. zaman yavaşladı, dünyanın dönüşü ağır çekime girdi, yerçekimi insanlığa olan tüm öfkesini bir anda azalttı. Peri tozu etkisi yaratan güneş ışınlarıysa sadece onu hedef alarak tenini ve saçlarını sarının en güzel tonuna boyadı.

Yaptığı atışla maçı bitirip herkes büyük bir coşkuyla koşarak Taehyun'un yanına gittiğinde hissettiğim duygu karmaşası yüzünden olduğum yerde sinirle ağlamak istedim.

Taehyun bugün ki antrenman boyunca asla iyi bir performans sergilememişti. Son birkaç gündür de performansında gözle görülür bir düşüş olduğunun hepimiz farkındaydık.

Her zamankinin aksine ise bugün ki antrenmanın yıldızı bendim. Ama o ne yapıp ne etmiş sadece maç sonunda yaptığı tek bir atışla yine herkesin gözünü boyamayı başarmıştı. Terden ıslanmış mavi tutamlarını eliyle geriye atarken bana attığı kendini beğenmiş bakışlar eşliğinde tek düşünebildiğim şey buydu.

İnsanoğlu nankör ve kibirliydi. Bu yüzden soğuk bir güneş bile volkandan daha görkemliydi.

★★★







Do I wanna know cok iyi gidiyo bu arada bu ficle. ben yazarken dinliyorum sizde okurken dinleyin pisman olmazsiniz

hayat kısa rahipler uçuyor, taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin