Bölüm 14

183 38 3
                                    

Lisa'dan

-

Telefonun yüzüncü çalışından sonra yastıktan başımı kaldırdım. Kimdi bu, bu saatte arayan? Benimle dalga mı geçiyorlardı tanrı aşkına?

Tam olarak açamadığım gözlerimi araladım ve yeşil butona basıp konuştum.

"Ne var?"

"Seni defalarca aradım kaltak!"

Telefonu açtığımda, duymayı beklediğim şey bana tüm gücüyle bağıran bir kadın değildi. Ağlayan bir kadın, hiç değildi.

Karşıdaki kadının ağlayan sesini duyduğumda tamamen doğruldum ve konuştum.

"Rose?"

Hıçkırıklara boğulmuş sesinin arasından tek bir kelime söyledi.

"Jennie..."

İsmi duymamla beraber yataktan kalktım ve söyleyeceklerine dikkat kesildim.

"Evde değildim Lisa, ben işteyken aradılar."

Duraksadı, ve derin bir nefesin ardından tekrardan konuşmaya başladı.

"Denize gitmiş ve boğulmuş. Saatlerdir ameliyattan çıkmadı."

Telefonun elimden kayıp düşmesiyle, bende dengemi kaybettim.

Ayakta kalabilmek için hemen yanımdaki çalışma masasına tutundum ve dönen başımı biraz olsun rahatlatmak için gözlerimi yumdum.

Sanki biri tüm hücrelerimi ateşe vermişti, öylesine yanıyordum ki.

Kalbimin acısını ne tarif eder bilmiyordum, ancak daha da önemlisi, ona bir şey olursa bunun acısını ne tarif edecekti?

*

Koşarak aşağıya indiğimde, üstümde ince bir askılı olduğunu yeni fark etmiştim.

Birkaç saat önce hava nasıldı?O da çok üşümüş müydü?

Havanın soğukluğunu umursamadan arabaya atladım ve hastaneye varana kadar hiç yavaşlamadım.

Birkaç dakika sürmesine rağmen saatler gibi gelen yol sonunda bittiğinde arabadan yine koşarak indim.

Hastaneye girip karşıma ilk çıkan hemşireye, ameliyathanelerin olduğu katı sordum ve cevabı alır almaz asansöre doğru koştum.

Ne yaptığımın, nasıl yaptığımın farkında değildim. Hatta asansördeki aynadan kendime bakana kadar, ağladığımın bile farkında değildim.

Baktığım surat sanki bana ait değildi.

Sanki gözlerim, her zamanki Lisa'ya değil de, bambaşka bir suçluya bakıyordu. Aynı evde yaşadığı kadını umursamadan, onu masum bedenini ölüm kalım mücadelesi içinde bırakan

bir suçluya.

Ölümüne korkuyordum onu kaybetmekten. Ya ona bir şey olursa, ne yapacaktım? Bana yaşadığımı hissettiren kadın olmadan nasıl yaşamaya devam edecektim?

Kat dörde geldiğimizde asansör durdu ve kapı açıldı.

Asansörden çıktığımda ilk göz göze geldiğim kişi, bitmiş halde olan Rose'ydi.

Ağlamaktan şişen gözlerini kıstı ve bana doğru koşar adımlarla yaklaştı.

"Hâlâ çıkmadı, öyle değil mi?"

Sarışın kadın, sorumu bitkin bir ses tonuyla yanıtladı.

"Çıkmadı, neredeyse üç saat olacak."

*

İkimizde tek kelime etmeden bekliyorduk.

Birbirimize söyleyecek çok şeyimiz vardı aslında, ancak ne önemi vardı?

Rose çoktan bacağıma başını koymuş ve uyuyakalmıştı.

Eğer uyursam beni hemen uyandır demesine, ve benden söz almasına rağmen onu uyandırmadım. Uyuması daha iyiydi, çünkü uyanık olduğunda sürekli ağlıyordu. Tıpkı benim gibi.

Başımı, yaslandığım duvardan ayırdım ve son kez saate baktım. 3:56.

Yani, jennie'nin o duvarların arkasında geçirdiği dördüncü saat.

*

Yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başlamıştı ki, ameliyathanenin geniş kapısı bir kez daha açıldı. Çıkan kişinin doktor olduğunu gördüğümde aceleyle ayağa kalktım.

"Hey, o nasıl?"

Sorum kolidorda yankılandı.

Arkamdan gelen Rose'nin telaşlı sesi de benimkinden hemen sonra duyuldu.

"Doktor, Jennie'nin durumu ne?"

Doktorun yorgun gözleri yerle buluştuğunda zaman tamamen durdu.

"Yaşıyor..."

Derin bir nefes aldım ve Rose'ye sarıldım. Tanrım, onu benden almadığın için sana minnettarım.

Bu kez göz yaşlarım içimdeki acıdan değildi.

"...Ancak her an her şey olabilir."

"Ne?"

"Bakın, hâlâ süren bir iç kanaması var, ciğerleri iflas etmek üzere. Bugün onu görmeniz için size izin vereceğim ancak kesinlikle yorulmasın."

Rose'nin elleri arasında olan elimi çektim ve doktora daha çok yaklaştım.

"Ölecek yani, Öyle mi?"

"Şimdilik bu olasılık daha büyük."

Sevdiğiniz kişinin ölüm haberine uyanmak mı, yoksa öleceğini bilmek mi?

Hangisi canınızı daha çok yakar, Hangisi en derininizi yaralar? Peki ya o öldükten sonra ne olur, unutulur mu? Yoksa iz mi bırakır?

Ya unutulmazsa? Yada unutmak istemezseniz? O zaman ne olur? Jennie'nin olduğu odaya varana kadar sürekli bunları düşünüp durdum.

Sonunda kapıya vardığımda burnuma çilek aromalı bir koku doldu.

Gülümsedim. Onun kokusuydu. Kapıyı açtım ve hâlâ uyanmamış bedenine yaklaştım. Yanaklarımdaki sıcak yaşları hızlıca sildim ve ince parmaklarını ellerimin arasına aldım.

İlk defa soğuktu elleri. Hiç alışamadığım şekilde.Eğildim ve avuç içini uzunca öptüm.

Başbaşaydık şimdi, uzun süre sonra.

heaven and back [jenlisa]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin