Doyoung ve Yuta, isyancıların barındığı bölgeye getirildiklerinde, Doyoung için olmasa da Yuta için böyle bir yer çok yabancıydı.
Geniş bir taşlık alanda onlarca çadır vardı, etrafta kötü giyinimli birçok omega, alfa, beta ve çocuklar bulunuyordu.
İki omega, yan yana yürürken üzerlerinde o kadar fazla göz vardı ki..
Doyoung bağlı elleriyle zorlansa da giydiği elbiseyi çekiştirip kendisini biraz daha gizlemeye çabaladı. Yuta ise şoktan çıkmış olsa da korkudan konuşamıyordu.Kendi aralarında bir şeyler fısıldaşıyor, iki omegaya birer canavarlarmış gibi bakıyorlardı.
Kalabalığın içerisinden, kim olduğu belli olmayan biri tarafından atılan büyükçe bir taş Yuta'nın başına çarptığında, omega hızla elini başına götürdü ve acıyla sızlandı. Hemen ağlamaya başladığında ve yürümeyi bıraktığında, saldırıyı yapan alfalardan biri küçük omegayı omzundan itti. Utanç ve acı içindeki yürüyüşleri bittiğinde ve diğerlerinden hiçbir farkı olmayan bir çadırın önüne vardılar ve Jeno, kılıcını iki omeganın önüne siper edip onları durdurdu.
Ardından kalabalığa seslendi."İmparatorluğun omegası işte bu.."
Kılıcını Doyoung'un bedeninde aşağıdan yukarıya doğru gezdirdi ve boynunda durduğunda devam etti. "Küçük, mutsuz şey."Ardından bakışlarını Yuta'ya çevirdi.
"Bu kızıl ise onun kölesi. Onu öldürmek yerine buraya getirdim, belki bizimle bir şansı olabilir. Fakat bundan emin olana kadar gözetim altında tutulacak. Bundan emin olabilirsiniz."O sırada tüm bu olanlar yüzünden dehşete düşmüş olan Ten, ortaya atıldı ve dikkat çekmek için yüksek sesle konuştu.
"Onunla ben ilgilenirim! Asla yanımdan ayırmam ve bize bir yanlış yapmayacağından emin olurum."
Hala başını tutan ve ağlayan kızıl saçlı omegaya özür dilercesine bakarken söyledi.Jeno sıkıntıyla derin bir nefes aldı. Omegasının bu denli yumuşak ve iyi kalpli olması bazen sorun olabiliyordu.
"Hayır Ten, senin gibi küçük bir omega yerine güçlü bir alfa ona göz kulak olsa daha iyi."Ten somurttu ve kalabalığın içine geri döndü. Bunu daha sonra Jeno ile yalnızken konuşsa daha iyi bir sonuç alabilirdi. Buradaki bazı alfaların hatta diğerlerinin de ne kadar kötü olabileceğini biliyordu. Bu omegaları korumak zorundaydı. Bütün pislikleri her zaman alfalar yapardı ama sonuçlarına bu talihsiz omegalar katlanmak zorunda değildi.
İmparatorun kötü biri olmasının suçlusu, bu zavallı omega olamazdı ya. Yada onun kölesi.🍀
Jaehyun, San'dan gelen haberi aldığında bu kadar önemli olan şeyin ne olduğunu oldukça merak etti.
Fakat sarayı ve yönetimi ona emanet ettiği için vakit kaybetmeden geri dönmek için yola çıktı.
Yerine güvendiği bir komutanı vekil olarak görevlendirmişti. Eğer kalabalık olmak yerine birkaç askeri ile yola çıkarsa kısa zamanda saraya dönebilirdi.
Seçtiği üç askerle birlikte, saraydan olduklarını belli eden giysileri değiştirip yola çıktılar.🍀
San, telaş içinde geçirdiği bir günün ardından hem Jaehyun'un dönmesini bekliyor hemde plan yapıyordu.
Görevlendirdiği adamların, saldırıyı yapan isyancıların izlerini iyi sürebilmelerini umut ediyordu.
Aksi halde yapılacak şeyler kendilerinin yararına olmak yerine, isyancıların işine yarardı. Karmaşa çıkması için Yuta'yı öldürebilirler veya fidye isteyebilirlerdi. Yine de durum bu hale gelirse onlara güvenmek aptallık olurdu."Efendim.. efendim!"
Hizmetçi, sesini duyurmak için defalarca tekrar ederken sonunda San'ın dikkatini çekmeyi başardığnda konuştu.
"Yemeğinizi getirdim efendim. Ve şey.."
Şimdi söyleyeceği şeyin kendi beceriksizliği olduğunu düşündüğü için utanarak devam etti.
"Prens sürekli ağlamaya devam ediyor. Asla susmuyor ve bir şey yemiyor. Düşündüm de kokunuz onu sakinleştirebilir. Dün olduğu gibi"San, elindeki parşömeni çalışma masasına bıraktı ve derin bir nefes aldı.
"Yemeği geri götür. Jaemin'i getir."Beta kadın hızlıca odadan çıktı ve olabildiğince çabuk bir şekilde prensi San'ın bulunduğu çalışma odasına getirdi. Bebek, amcasının kucağına konulduğunda önce küçük sızlanmalar çıkardı ve ardından kızarmış, yaşlı gözleriyle adamın iri, yeşil gözlerine baktı.
San gülümsedi ve ağlamaktan neredeyse pembe bir renk almış bebeğin yanağına parmağını koydu.
Kucağında olduğu alfaya bakarken gözlerini kırpıştırıyordu ve uzun ıslak kirpikleri tombul yanağına vuruyordu.
"Yuta'yı sana getireceğim ufaklık, endişelenme."
Bebeğin şakaklarına doğru akan yaşı baş parmağı ile sildi ve eğilip küçük burnunu öptü. Henüz çok küçüktü ve Yuta'yı özlüyor olmalıydı."Başka bir süt anne bulun, Majesteleri Yuta'nın hala kokusu üzerinde olan elbiselerinden giydirin, ne bileyim yapın bir şeyler."
San, baş parmağını tutup ağzına götüren bebek yüzünden söyledi."İşe yarayana kadar deneyin. Hekim Johnny'e gidin."
Beta kadın mahcubiyetle eğildi ve odadan dışarıya çıktı.
🍀
"İyi misin, istediğin başka bir şey var mı?" Ten, kendisine ait çadırın köşesine oturmuş ve korkuyla etrafa bakınan kızıl saçlı omegaya söyledi ve şefkatle gülümsedi. Elinde, Ten'in ona verdiği bir dilim ekmeği tutuyordu.
"Bize ne yapacaklar?"
Yuta başını kaldırdı ve yaşlı gözleriyle Ten'e bakarken sordu.Ten, Jeno ile konuştuktan sonra onu yeni getirilen köleyle ilgilenmesine izin vermesi için ikna etmişti.
Sıkıntıyla iç çekti ve oturan Yuta ile boylarını eşitlemek için eğildi.
"Üzgünüm, bunu bilmiyorum. Ama korkma sana bir şey yapmayacaklar. O saraya dönmek zorunda değilsin. Eğer istersen bizden biri olabilir ve kimsenin kölesi, hizmetçisi olmazsın.""O zaman gitmeme izin verin! Burda kalmak istemiyorum."
Yuta hemen söyledi."Üzgünüm.. sana güvenmiyorlar. Ama bir takım planları var. Bunlar hallolduktan sonra seni bırakırlar. Şimdi gidip imparator ile konuşmaman için burda tutulmak zorundasın."
O sırada çadırın girişinden koşarak küçük sevimli bir çocuk içeriye girdi.
Koşarak Ten'in yanına vardı ve giydiği paçavraya tutundu.
"Jeno babam bana kızdı!"
Sevimli suratı yaşlarla ıslanmıştı.
"Yoongi'ye yenildiğim için bana güçsüz ve tembel olduğumu söyledi. Daha çok talim yapmam için oyun oynamamı yasakladı!"
Küçük çocuk sonlara doğru daha çok ağlamaya başlamıştı.Ten eğildi ve oğlunu kucakladı.
"Üzülme bebeğim. Ben onunla konuşurum." Henüz beş yaşında olan küçücük oğluna böyle davrandığı için Jeno'ya sinirleniyordu."Ben bebek değilim!"
Minho göz yaşlarını sildi ve başını çevirdi.
O sırada çadırın hemen köşesinde duran omegayı henüz fark etti. İlk kez böyle güzel giyinmiş ve kızıl bir omega görüyordu. Yanakları kızarırken Ten'in arkasına saklandı. Başını omeganın omzunun üzerinden çıkarıp Yuta'ya yeniden baktı. "Çok güzelsin."
Söyledikten sonra hemen Ten'in arkasına yeniden saklandı.Ten kıkırdadı ve ufaklığı arkasından çıkarıp kucağına aldı. Minho başını çevirip tekrar Yuta'ya a baktı ve hızlıca yüzünü kucağında olduğu omeganın göğsüne sakladı.
Yuta önündeki manzaraya bakarken bebeğinin şimdi nasıl olduğunu düşünüp daha şiddetli ağlamaya başladığında Ten oğlunu öptü ve onu çadırdan çıkardı.
Geri döndüğünde Yuta'nın yanına, dizleri üzerine çöktü.
"Lütfen korkma, iyi olduğundan emin olacağım."Yuta cevap vermek yerine ağlamaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The King↝YuJae
FanfictionHerkes Jaehyun'u bu toprakların sahip olduğu en büyük İmparator olarak tanımlardı. Bilge, büyük bir savaşçı, vizyoner bir lider ve karizmatik. Bununla birlikte, İmparator aynı zamanda soğukkanlı ve acımasızdı.