Doyoung yalpalaya yalpalaya banyodan çıktıktan sonra sonra aynada kendini gördüğü anda irkildi. Sol gözünün üzerinde uzun bir yara vardı henüz iyileşmemiş ve soluk teninde korkutucuydu. Küçükken ara sıra gördüğü, açlıktan ölmüş bir halde sokağın ortasında yatan bir cesedi andırıyordu. Bir de San ona iyi göründüğünü söylüyordu.
Daha fazla berbat olmuş yüzüne bakmak istemediği için yatağına yöneldi ve hizmetlilerin koyduğu geceliği giydi. Epey zayıfladığı için vücudunda eskiden olduğu gibi durmuyordu.
Teras kapısına yakın yerde duran küçük masanın üzerinde atıştırmalık bir şeyler duruyordu. Somurtup yatağa çıktı ve uzandı.
Kapı açıldığında ve kızıl saçlı alfa odaya girdiğinde
henüz yeni akşam oluyordu ve San gideli çok az bir vakit olmasına rağmen neden eve döndüğünü merak etti."Her şey yolunda mı?"
San, omegaya doğru yürürken sırıttı. Kollarından biri arkasındaydı.
"Sadece şöyle bir uğramak istedim, iyi olduğunu görmeliydim.""Henüz bir saat bile olmadı San."
Havayı kokladı ve devam etti. "Bu koku da ne?"San önünde durdu ve arkasındaki kolunu çıkardı. Elinde bir tabak kurabiye vardı.
"Ehh.. sadece seni görmek için bir bahaneydi. Ama hoşlanmış gibisin." Yatağa oturup tabağı Doyoung'un kucağına koydu. "Seni yalnız bırakma fikrinden nefret ediyorum. Neden burada kalmama izin vermiyorsun çiçek?"Gümüş saçları ile yüzünün bir tarafını gizlemeye çalışırken söyledi. "Yalnız da kalmak istemiyorum. Ama seni de burada tutmak istemiyorum."
San'ın her zaman aktif ve karmaşa içindeki yaşam tarzını bildiği için söyledi.San başını iki yana sallayıp iyi durumdaki yanağını okşadı, "İyi olduğundan emin misin? Senin için..."
"Aslında iyiyim. Ama o şekerli güzellikleri mideye indirdikten sonra uyumayı planlıyorum."
"Tamam."
San başını öne eğerek yanağına nazik bir öpücük kondurmak üzereyken Doyoung geriye çekildi ve başını önüne eğdi."Sadece odada kalır mısın? Kokun beni rahatlatıyor ama dokunuşun değil."
Tabağın içerisinden bir tane kurabiye alırken devam etti."Üzgünüm çiçek. Benim hatam."
Haftalardır onun maruz kaldığı kaba dokunuşların aksine kendisi şefkatli olursa daha iyi hissedebileceğini düşünmüştü."Çok lezzetli."
Doyoung yatağın köşesindeki alfaya bakarken bir gülümseme sundu ve kurabiyeden bir ısırık daha aldı. San'ın her ne kadar şehvet konusunda doyumsuz bir serseri olduğu doğru olsa da aynı oranda şefkatli bir adamdı. Doyoung bunun bilincindeydi ve ona karşı dışa vurmadığı bir sevgisi vardı. Bu kadar üzülüyor olduğunu görmekten hoşlanmıyordu."Yuta, yaralarım iyileştiğinde saraydan çıkıp gezebileceğimizi söyledi. Bizimle geleceksin değil mi?"
San olmadan saraydan dışarıya çıkma düşüncesi korkutucu geliyordu. Kızıl saçlı alfayı o korkutucu çadırda gördüğü an hissettiği şeyler yüzünden güvebildiği tek kişi şimdilik oydu.San'ın kaşları çatıldı.
"Elbette! Asla başka birine güvenmem. Ben olmadan dışarıya gidemezsiniz, ikiniz de."🍀
"Jaehyun, bebeğime hiç iyi bakmamışsın! Bu kadar zayıf değildi."
Yuta somurturken kucağındaki bebeğinin üzerini değiştiriyordu."Ne? Şuna bak küçücük bir topa benziyor. Neresi zayıf? Hem siz kavuşalı bir ay oldu. Zayıfladıysa da sorumlusu nasıl ben oluyorum?"
Bebeğin boğum boğum haldeki tombul solgun kollarını gösterirken şikayet etti Jaehyun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The King↝YuJae
FanfictionHerkes Jaehyun'u bu toprakların sahip olduğu en büyük İmparator olarak tanımlardı. Bilge, büyük bir savaşçı, vizyoner bir lider ve karizmatik. Bununla birlikte, İmparator aynı zamanda soğukkanlı ve acımasızdı.