BÖLÜM5|ARAFTA

853 65 13
                                    

"Hissizliğin kıyısında... söylesene Ali, hissetmeye dair bir şey kaldı mı hayatta?"

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aldığım soluklar kulaklarımda çınlıyordu. Gece saat kaçtı bilmiyordum, parkede ses uyandırmasın diye attığım sessiz adımla birlikte, sesleri daha yakından geliyordu artık.

"O doğmamalıydı," diye sinirle soluyan adam, babamdan başkası değildi. Kalbim mümkünmüş gibi daha fazla atarken, sanki duyacaklardı kalbimin bu hızlı sesini... ellerimi kalbime bastırdım. "Yeşim, bu kızın varlığı bizim için felaket!" Annemin hıçkırıkları artık daha duyulur vaziyetteydi. Acı içerisinde ağlamaları onun duruşuna aykırıydı aslında, o güçlü bir kadındı, onu bu kadar güçsüz yapan neydi?

"Yaşar," diye yalvardı annem. "Yaşar, yalvarırım böyle söyleme," hıçkırdı. Ben miydim? Konu benim yaşamam mıydı? Onu bu kadar güçsüzleştiren varlığım mıydı?

On üçüncü yaşıma sayılı günler vardı, kimine göre henüz çocuktum ama çoğu şeyi bu yaşta sorgulamaya başlamıştım.

Ben aslında hiçbir zaman çocuk olamamıştım.

"Onun bize zarar vereceğini, daha rahmindeyken biliyordun!" Babam çıldırmış gibiydi, benim ne zararım vardı ki? Suçlulukla doldu içim, bunu onlara ben mi yaşatıyordum? "Bile bile dünyaya getirdin onu!"

Dolan gözlerimden yaş akmasın diye, kendime güçlü olduğumu hatırlatıyordum. 'Güçlü insanlar ağlamaz' felsefesine inandırmıştım kendimi. Her seferinde ağlamamak için direniyordum. Güçlü durduğumu, annemin çevresi bile fark edip söylüyordu. İşin kötü tarafı, annem de işin aslını göremiyordu. İçimi tırmalayan hislerimin farkında değildi. Ona göre güçlüydüm, hiçbir duygu yıkamazdı beni. Güçlü insanların da bir kalbi vardı, hatta en çok onların kalbi yorulurdu.

Tutulan her yaş, içte yara bırakırdı.

Yaram vardı, geçecek gibi değildi.

Titreyen bacaklarımla odama geri dönerken, yanıyordum. Asla akmıyordu yaş, ama sancı içindeydi boğazım. Öyle zordu ki yutkunmak, yutkunamıyordum.

Çoğuna göre çocuk yaşımla, aileme verdiğim yükü düşünüyordum. Onlara zararım neydi? Annem bu kadar ağlıyorsa, ölmeliydim sahiden. Ölmeliydim değil mi?

O gün ilk kez, yaratıcıyla konuştum.

O gün ilk kez, yaratıcıya ölmek istediğimi söyledim.

Ben o gece ilk kez, ölecek gibi olup, ölmedim.

Silikleşen nabzın sesi, koşuyormuş gibi yükselen soluk verişler... sarsılıyordum, midem bulanıyordu. Ruhum bedenimin tellerine takılıyordu, acıyordum.

ÖLÜMÜN KABURGALARINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin