Yine bir konuşma seansı sonrası, amaçlarımı ve kendimi kaybettiğim bu yerde öylece oturuyordum. Buranın hep lanetli olduğunu falan düşünmüştüm ama artık öyle gelmiyordu. Amaçlarımı ve kendimi kaybettiğim yerdi, evet ama onu bulmuştum. Bu yer aslında benden sağlıksız benliğimi koparıp almıştı. Bir bakıma mutlu olmalıydım ancak olamıyordum. Ama artık isyan da edemiyordum. Canlılığımın kanıtı, içimdeki son birkaç hissin ve güzelliğin beden bulmuş biçimi haline gelen Rin'i bulduğum yerden artık istesem de nefret edemezdim. O yüzden içimdeki derin çukurlara değil, doldurulabilecek parçalara odaklanmaya çalışıyordum. Bu sayede daha iyisi olabilirdim.
Ona layık olabilirdim.
Hayatımın her parçasında kendimi herkesten öne atmak zorunda hissetmiştim, parlamak ve herkesi gölgede bırakmak.
Rin'in gölgesi bile bana yeterdi, parlamak söz konusu bile değildi. Ne o ne ben, çabalamıyorduk. Birbirimize duyduğumuz bağlılığı ya da bu şeyi nasıl açıklarım bilmiyorum. Ne denir bilmiyorum. Eksik kalıyorum, Rin gibi duygularımı ifade edemiyorum. Daha önce hiç sorun değildi bu, hiç duygulara ve ifade edilişlerine dahil olmamıştım. Herkes bana saygı duyardı ama sevgi... Sevgi söz konusu ben olduğumda olaylara dahil olmazdı.
Neredeyse kendimi öldürdüğümde bile kimsede bir gram içtenlik görmemiştim. Kimse bana sorun olmadığını, istediğimi yapmamı söylememişti. Taktığım maskeyle hayat boyu yaşamıştım, onu yüzüme yapıştırmıştım. Ben bile maskenin altında neler olabileceğini bilmiyordum ve merak etmemiştim.
Rin başından sonuna kadar hep samimiydi, içtendi. Sevgi, evet sevgi vardı. Bana bakan gözlerinde sevgi, içtenlik bolca mevcuttu. Ben bile görebilmiştim. Maskenin altını görebilmek için efor sarf ediyordu, bıkmadan usanmadan. Sorun yok, demişti. Seni zor duruma sokmayacağım, demişti. Bana alan tanımıştı, korkmamıştı ya da kaçmamıştı. Kendi annem bile benden korkarken, annemden bile soğukluk hissederken...
Ondan ne korku görmüştüm ne de soğukluk. Sanki uzansam ısınabilecekmişim gibi hissettiriyordu. Sanki parlak bir şeyler vardı yüzünde, sesindeki hoş tınıda gizli bir şeyler vardı, bana dokunan elinde tenimi ve ruhumu ona hapseden bir kilit vardı sanki. Rin'in dokunuşu ne zaman kaybolsa ortadan kalkan o sıcaklık, damarlarımda gezinen o madde neydi, bilemiyordum. Anlayamıyordum.
Bir şeyleri daha erken fark etseydim, benim için neyin önemli olduğunu geç olmadan görebilseydim buna aşk derdim. Rin'e duyduğum bağlılığın, hissettiğim sıcaklığın adı aşktı ama ben bunu bile görmeyi becerememiştim. En azından bütün bunları hala hissedebildiğim zaman dilimi boyunca.
Açılan kapı sesiyle kendime geldim. Bugün Rin'in analiz günüydü, doktorun yanından geliyor olmalıydı. Bana döndü, gözlerimle buluşan gözleri şaşkınlıkla aralandı.
"İsagi... Sorun ne?" Endişeli tonu, bana doğru sakinleştirici ama hızlı adımlayışı olmasa fark etmezdim.
Yanağımdaki ıslaklığı fark etmemiştim. Neden ağladığımı bilmiyordum, üzgün de değildim.
Cidden, neydi sorun?
Elimi gözlerimi silmek için kaldırdığımda Rin elimi tuttu, diğer eliyle nazikçe yanaklarımı ve gözlerimi kuruladı.
"İsagi, neden ağlıyorsun?" Yatakta oturduğum için benden yukarıda kalıyordu, göz hizama yetişebilmek için dizinin üstüne çöktü. Tekrar bir şey sormadı, sadece gözlerime baktı.
Normalde tamamen görmezden gelirdim, cevap vermez ve çekip giderdim. Ancak normal değildi, mucizeydi o sonuçta. Rin'di o, benim mucizem...
Kafamı salladım. "Bilmiyorum, fark etmemiştim bile." Şefkatle gülümsedi. Güzel dudakları mükemmel bir açıyla yukarı kıvrıldı. İçimdeki tuhaf his, garip boşluk, gülümsemesiyle azalmış gibi hissettirdi.
Diyorum ya, mucize işte.
"Sorun değil, İsagi. Ağlayabilirsin, gözlerine set kurmak zorunda değilsin. Bana demiştin ya "Ağla Rin, sadece bu şekilde o gözlerde bir orman oluşturabilirsin." diye, senin gözlerinde çok fazla ölü var İsagi."
Duraksadı, ellerimi elleri arasına aldı. İtiraz etmiyordum, kendimi ona bırakmıştım. Hipnoz olmuşum gibi hissettiriyordu.
"Oralarda bir yerlerde doğmayı bekleyen yeni şeyler var İsagi. Ama ölü olanlar o kadar çok ki, onlar gitmediği sürece doğamazlar."
Kafasını yana doğru eğdi, şirince gülümsedi. Böyle anlarda Tanrı bana halisülasyon göstermeye devam ediyormuş gibi hissediyordum, dindar bile değildim ama her gece yatmadan bu gülüş için Tanrı'ya şükredebilirdim.
"Ağla İsagi, ağla ki ölü olanlar dışarıya çıksın. Böylece yeni şeyler doğabilir, böylece sen de mutlu olabilirsin."
O an içten içe kendime güldüm, mutluluk bana çok uzaktı ve bana mutluluktan bahsetmeye kalkışan kim olursa olsun dalga geçerdim. Ama Rin söyleyince mümkünmüş gibi hissetmiştim. Ondan ağzından ne çıkarsa çıksın inanabilirmişim gibiydi, korkutucuydu ama değildi de.
"Teşekkür ederim Rin. Senin varlığın benim gibi biri için fazla büyük bir hediye."
Daha önce sıklıkla düşündüğüm şeyi, sonunda ifade edebilmiştim. Açılan gözleri, kızaran yanakları... Bu adamla yaşamak 24 saat manzara garantisi demekti.
Bu durumdan hoşlanıyordum. İyi hissettiriyordu.
"İsagi, cevap veremeyeceğim şeyler söylüyorsun. Hem beni de fazla abartıyorsun!"
Kızarmış yüzüyle o utanmış tonda verdiği cevaplar... Ah, bu çocuk dışarıdan "soğuk" görünüyor işte.
"Abartmak? Rin, keşke söylemem gerekenlerin yarısını söyleyebilsem."
Usulca bir elimi elinden çektim, yavaşça saçlarında gezdirmeye başladım. Derin bir nefes aldım. Bir kısmını dahi olsa duymayı hak ediyordu.
"Beni ben olarak kabul eden, hayır sakladığım benliği önemseyen ve gün yüzüne çıkarmaya çalışan tek kişi olman beni rahat hissettiriyor. Gözlerinin rengi, yeşilin en sevdiğim tonu. Yeşil de en sevdiğim renk. Gördüğüm şeyleri renk paletleri olarak incelemeyi seviyorum ve senin paletin..."
Elimi saçından yanağına indirdim, kafasını hafifçe yükselttim ki tamamen aynı doğrultuda olalım.
"Beni büyülüyor."
asklarım cooook cok ozur dileyerek bu kisa bolumu atiyorum, ozur mahiyetinde. uzun suredir okul hastane arasi yasiyordum, sonunda kavustum bilgisayarima. umarim okumaya devam edersiniz, saglıklı mutlu huzurlu kalııınnn<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it wasn't real too, right?
FanfictionBu da gerçek değildi, değil mi? Bunu da ben uydurmuştum. Hayır, ilk defa bir şeyin gerçek olmamasını istedim ama bu gerçekti. Tamamen gerçekti.