Rin ile o mevzuyu konuştuktan sonra daha da yakın olmuştuk. Onu yakınımda tutmayı seviyordum, dediğim gibi uzaklaşacağı düşüncesi beni rahatsız ediyordu. Günlük konuşma seansları dışında da hep konuşuyorduk. Sanırım Rin sayesinde biraz olsun benim de duygularım olduğunu hatırlamıştım. Onlardan arınamamış olduğumu, etkilendiğimi. Eskiden olsa bu beni çılgına çevirirdi. Şimdi böyle olmamak bana acı çektirirdi, Rin bana iyi gelmişti. Ben ona iyi gelebilmiş miydim bilemiyorum ancak elimden geleni yapmaya çalışıyordum. Hayatımda ilk defa başkası için çabalıyordum.
"İsagi? Konuşma seansları iyi geçerse istediğimiz bir şeyler getirebilirlermiş. Doktor bizim durumumuzu beğeniyormuş. Hasta bakıcı sen banyodayken gelip haber verdi."
Bahse varım, üzerime o çayı hasta bakıcının geleceğini bildiğinden döktü. Ondan haz etmediğimi biliyor ve sanırım onun bana davranışları Rin'i de rahatsız ediyor.
Belki de kıskanıyordur, hmm? Bu ihtimal artık eskisi kadar düşük değil ne de olsa.
"Anladım. İstediğin bir şey mi var?"
"Evet. Okumak isteyeceğin kitaplar. Uzun süredir buradasın ama ne bir kitap gördün ne de okuyacak herhangi bir şey. Zaten bu durumun canını sıktığını tahmin ediyordum ama geçen gün içecek ambalajlarını okuduğunu görünce emin oldum. Ne istiyorsan çabuk düşünmelisin, hakkımı senin için kullanacağım böylece daha fazla kitap olacak."
Tanrım, bu çocuğu saf sudan falan mı yarattın? Sinir bozucu derecede temiz, dışına ördüğün ağır demir katmanlar bile gizleyemez bunu. Üzülmesinde senin de payın var yani.
"Gerek yok Rin. İstediğin bir şey vardır illa. Onu iste."
Bana baktı ve o kadar içten gülümsedi ki... O kadar güzel görünüyordu ki, kayda alıp cennetin ön gösterimi diye satabilirdiniz.
"Benim uzun zamandır istediğim tek bir şey var, onu da bana kendileri getirdiler."
Garip. Çok garip hissediyordum. Tarif edemeyeceğim şekilde, sanki düğümlenmişim gibi. Ellerim terlemişti.
Bu neydi?
Ben...
Yok, hayır.
O kadar etkileyici gözlere sahip kim olursa olsun bu da kadar derin şeyler söylese ağırlığı altında garip hissederdim. Rin'e karşı romantik hislerim yoktu, ona değer veriyordum ve korumak istiyordum. O kadardı. Fazlasıymış gibi düşünüp kafamı karıştıramazdım.
"Yapma, utan diye söylemedim."
Ağır adımlarla bana yaklaştı ve tıpkı ilk tanıştığımızda ona yaptığım gibi yanağımı tuttu.
Onun yukarı bakması gerekmiyordu tabi, aksine hafifçe başını eğmişti.
Bahar, İtoshi Rin'e uğramıştı yine.
Kiraz çiçekleri denilince akla Japonya'nın gelmesinin asıl nedeni bu adam olmalıydı, kiraz çiçeklerinden bile güzel taşıyordu renklerini.
"Ama utandığındaki yüz ifadeni seviyorum. Çünkü bunun nadir bir tarafın olduğunu biliyorum. Senin kimseye göstermediğin tarafını görmek her şeyden daha özel hissettiriyor. Aramızda, kimsenin görmediği yanların olmasını her şeyden çok seviyorum İsagi."
Öpücüğün üzerinden iki hafta kadar geçse de, ortam yine aynıydı.
Aynı gerginlik, aynı kulak uğultusu.
Bu sefer tahmin etsem de müdahale etmedim.
Etmek istemedim.
"Biliyor musun? Galiba seni her şeyden çok seviyorum, İsagi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it wasn't real too, right?
FanfictionBu da gerçek değildi, değil mi? Bunu da ben uydurmuştum. Hayır, ilk defa bir şeyin gerçek olmamasını istedim ama bu gerçekti. Tamamen gerçekti.