2. bölüm inkar

58 10 1
                                    

yemek nerdeyse bitmişti en sonunda krallardan biri ayağa kalktığında laya kulağıma eğilip "ohan lordum bir nehir orishası evren üzerindeki bütün okyanuslar denizler nefirler göller onun himayesindedir" ve sustu lordlar ilk geldiğinde tanıtsaydı hepsini birden olmuyor muydu  küçük peri bozuntusu. okyanus lordu konuşmaya başladı "evet herkesin kafasında tek bir soru var burada ne işim var diye sizlerin buraya gelme amacı aslına zaten buraya ait olmanızdı hepinizin ait olduğu bir krallık var bunu elbette öğreneceğiz yarından itibaren derslere başlayacağız " ne saçmalıyordu bu lord bozuntusu, tamamen saçmalık "ne anlatıyorsunuz ya bir anda buraya getirdiniz burası sizin eviniz bilmem ne diyorsunuz birde bunu kolayca he tamam ya öyle desenize evimizmiş deyip kabul mü edeceğiz dalgamı geçiyorsunuz ya" diye çıkışmış bulundum, nasıl olduğunu ben bile anlamadım, bir anda iki şövalye kolumdan tutu daha ne olduğunu çözemeden birinin boşluğuna dirseğimi geçirdim öbürünü iki kolundan tutup pelerininin tek kolunu çıkardım ve ikisini bir birine kenetledi öylece onları tutup duruyordum ki öbür şövalyelerde hareketlendi o an bir ses duydum "durun" sesin geldiği yöne baktım kıçımın kenarı lordçuluk  oynayıp şövalyelere emir vermişti, tabiyikide okyanus lorduydu bu kişi.

"şimdi ne olduğunu anlatacak mısınız"  dedim o sırada laya gelip kulağımın dibinde o tiz sesiyle konuşmaya başladı "hera deli misin " "hiç şüphen olmasın laya" dedim ve artık tuttuğum pelerini bıraktım ve şövalyelerin ikisi de yere düştü. tabiyikide onları hırpalarken korkmadım isteseler beni tek sihirle yere indirirlerdi ama lordların önünde aynı zamanda böyle güzel br ziyafette ortalığı mahvedip lordlara karşı kötü duruma düşmek istemezlerdi. "hera en varya bittin deli leydi" "ne yaparlarsa yapsınlar ben bir cevap almadan durmayacağım" özellikle bağıra bağıra söyledim. okyanus lordunun sağında oturan lord sırıtmıştı solundaki lord ise tepkisizdi.

Okyanus lordu tekrar konuştu "leydim lütfen yerinize geçin bugün dinlenmeniz için ayrıldı yarın her şeyi öğreneceksiniz" "kabul etmiyorum ne yapacaksınız bakın büyük annem beni merak etmiştir gitmem lazım ben buraya ait değilim" "büyük annenin hafızasından silindin ve yanıldığın bir konuda buraya geldiğin andan beri buraya en çabuk enerjisi uyan sendin bir şekilde bütün sular ağaçlar bulutlar seni tanıyor buradan çıkış yok küçük hanım" harika bir anda hiç bilmediğim bir yere getirildim ve bir açıklama dahi alamıyorum.

herkes odalara ayrıldığında bende hiç bir şey demeden odama çıkmak zorunda kalmıştım laya bağırmaya başladı "deli leydi ne yaptığını sanıyorsun bir daha olmasın" onu geçiştirmek için "tamam tama olmaz hadi şimdi sen git ben yatacağım" çok şükür ikiletmeden  gitti.

hemen dolabı açtım ve giyebileceğim en rahat kıyafeti aradım... iyi kötü bir yürüyüş pantolonu aldım bir gömlek ve bir kemer kenarlarında bir şeyler koymak için yer vardı ama ne  bir matara nede bir bıçağa benzer şey vardı ne yapacaktım. "nereye küçük leydi" arkamdan gelen sesi ilk defa duymuştum arkama döndüm ve okyanus lordunun sağıda oturup sırıtan o lord simsiyah saçları vardı gece mavisi gözleri bembeyaz teni beyaz bol bir gömleği vardı  ilk dört düğmesi açıktı köprücük kemiğinin derin çıkıntısı huzurunuza seriliyor altında siyah bir pantolon var ve gömleğinin üzerinde siyah uzun bir ceket vardı "sen kimsin niye geldin ve nasıl geldin" boğazını temizler gibi yaptı tek ayağını geri attı elimi nazikçe öptü ve dalga geçer gibi sırıtıp "ben gökyüzü lorduyum leydim" dedi "hadi yaa ben daha çok yer altı cehennem lordu sanmıştım" alaycı bir kahkaha attı ve "kırdın beni dedi" dalga geçtiği çok net bir tavırla boyu çok uzundu lordların arasında en uzunu ve en genç olanı o gibi gözüküyor en az bi iki yüz yıl daha küçüktür diye düşünüyorum "neden geldin ve başkalarının odasına böyle girmemelisin haylaz lord" sırıtışı dahada büyüdü piç  "sana ihtiyacın olanı getirdim küçük leydi" "hım neymiş o çakma lord" bi anda yavaş yavaş bana yaklaşmaya başladı ve aniden  kolunu arkasına alıp ittim hafiften yalpalandı çünkü şövalyeler kadar zayıf ve güçsüz değil. "ovv küçük leydi lütfen sakin ol kaçmaya çalıştığını bütün lordlar öğrendi bile bitek ben geldim muhafızlardan biri sana büyü yapmış bile ne yaptığını tek tek görebiliyorduk" dedi ve sırıtıp beni süzdü, bi anda tokat attım pis sapıklar "ovv leydim elin cidden ağır hakim olmayı öğrenmen lazım ayrıca senden kat kat büyük birine kafa tutuyorsun hem şakadan da mı anlamıyorsun cidden " cidden bu vıcık şey nasıl lord olmuş soyundan bi tek bu kalsa yine lord yapmazdım ben bunu "tamam şimdi defolup gidebilirsin çakma lord" "iris" "efendim" "adım diyorum iris" "öyledir, çakma lord" tam arkamı dönmüştüm tekrar ona dönüp "ayrıca benden kat be kat büyük olman senden korkacağım anlamına gelmiyor bir kadın olarak her zaman herkese karşı kendimi koruyabilirim siz erkekler kendinizi çok üstün varlıklar sanıyorsunuz ama gezegenler sizin isteğiniz ile dönmez bir kadını küçümsemeden önce beş kere düşün çünkü sizin aklınız detay odaklı değil sonuç odaklı çalışıyor bu benden kısa ben bunu yenerim diye ama boyumuzla bile yapabileceğimiz detayları düşünmüyorsunuz şimdi defolup gidebilirsin çakma lord" yüzünde bir rüzgar esmiş gibi bir ifade vardı ama sonra bu sefer anlamadığım memnun bir gülümseme vardı,  bir anda ortadan kayboldu ve minik bir esinti...

sabah layanın söylenmesi ile uyandım bugün bir pantolon gömlek giymemi istedi ve saçımı sıkıca at kuyruğu yaptı bir anda okyanus lordunun söyledikleri aklıma geldi ders eğitim gibi bir şey diyordu off bide bunlarla uğraşıyorum şu kabustan bir an önce uyanmalıyım


eğitmen olan kız bir kılıç bir hançer ve bir matara su verdi anlattığına göre karşımıza üç çeşit hayvan çıkacakmış karada yaşayan bir hayvan suda yaşayan ve havada uçan bir kuş hangisi saldırmak yerine itaat ederse o bizim krallığımızı belirleyecek sadık dostumuz muş. Bu saçmalıklar ne zaman bitecek yeter artık. her birimizi tek tek ormanlara gönderdiler, her yerde ağaçlar çiçekler otlar var, ne olun ne olmaz diye hançeri elimde tutuyorum karşıma şimdilik hiç bir hayvan çıkmadı tabi birkaç böcek sayılmıyorsa. Biraz ilerledikten sonra karşıma yaşlı bir hanım çıktı büyük annemi de çok sevdiğim için yaşlılara zaafım vardı "buralarda ne yapıyorsun teyzeciğim " diyiverdim "birkaç ot toplamak için geldim ama su mataram kayboldu bende dinlenmek için oturdum" "bende biraz su var sizinle paylaşabilirim"  suyu içti ve kulağıma bir şeyler fısıldadı  "saklamılısın karşına çıkacak olanı yoksa kötüye yakalanırsın kendine ait olan için savaşmalısın gerçeğin peşine düşmelisin yoksa sana ait olandan mahrum kalırsın o saklanır zaten sana yolu gösterecek kişi yakınlarda   o gerçeği biliyor sabret her şey yerine oturacak  boşluğu dolduracak kişi sensin iyileştir o yarayı yaranın şifası yaraya sebep olandır boşluğu dolduracak kişi sensin " bir anda ortadan kayboldu ,neler oluyor, tanrım, neden ben.  kadının söylediklerini düşünürken birden karşıma bir yılan çıktı kara hayvanı  ah bir köpek çıksaydı olmuyor muydu köpekleri severim ama bir sürüngenle kavga etmek cidden saçma. Bir anda ayaklarıma dolanmaya başladı bir anda gömleğimin kolunu yırtıp ağzına sıkıştırdım ısırmaması için sonra boynundan tutup bir kenara fırlattım onu öldürmek istemiyordum ama belli ki yaralanmadan kurtulamayacaktım  hançeri dişlerime sıkıştırdım bacağıma dolanmadan iki elimle tuttum kuyruğunu tuttuğum elimi bırakmadan bacağımı üzerine bastırdım hançeri ağzımdan alıp şah damarının iki karış aşağısından bir yara açtım ve gitmesi için onu serbest bıraktım demek ki orman kırallığı ile pek bir alakam yok. biraz daha ileride bir dere çıktı karşıma her yerim toprak içinde ve gelene kadar bir sürü diken battı, elimi yüzümü yıkarken su bir anda baloncuklaştı geri çekildiğimde bir timsah ile göz göze geldim su hayvanı . Bir tek bana mı geliyor böyle abzürt hayvanlar bir balık gelse olmuyor muydu, derenin taşlarından karşıya geçmem lazım  ama bu timsah yolumu kesiyor hançer kısa olduğu için kullanamam çünkü yaklaşmak zorunda kalırım. Hançeri belime yerleştirdim ve bu sefer kılıç çektim. Sol tarafa doğru gitmeye başladım o da kayalıkların önünden çıkıp bu tarafa doğru geldi böylece  onu yaraladığımda daha rahat kayalıklardan karşıya geçebilecektim tabi bana itaat ederse neden gerek kalsın öyle değilmi ama maalesef bu da değil bir tek gökyüzü krallığı kalıyor bu sefer bacaklarını yaralamam gerekti üstüme üstüme geliyordu. Evet şimdi kuşumu bulmam lazım, sesler gelmeye başladı hah çok güzel bir grup adam kirli suratları bir hayli uzamış sakalları ve o leş görünümleriyle iyi insanlar olmadıkları belliydi hançerimi çektim sağ tarafımdan biri yaklaştı bir anda karnına tekmeyi geçirmemle solumdaki ve önümdeki adam da yaklaştı önümdekine yaklaşıp hançerlediğim an da yerde sürünüp solumdakine de çelme taktım. 

yazarın anlatımı ile:

genç kız adamları haklarken gökyüzü lordu iris ise onu uzaktan izliyordu kızın tek bir yardım çığlığında bile onun yanına koşmaya hazırdı fakat kız çok iyi dövüşüyordu kız hepsini hakladığında ise lord iris in yüzünde bir tebessüm oluştu "işte benim kızım" dedi. peki bu gökyüzü lordunun olayı neydi? 

Hera:

Artık şu lanet olası hayvanı bir bulsam keşke bir anda karşıma simsiyah bir panter çıktı, oh sonunda, bir dakika ne panter mi yaklaştı elim sıkıca hançeri tutarken önümde eğildi "varisim emrinizdeyim" ne birincisi o konuştu mu, ikincisi kara hayvanı olmamalı, üçüncüsü varis mi .

"sen tam olarak nesin" bana beni anladığını söyler gözlerle baktı  "ben sizin yardımcınızım varisim siz bana emanetsiniz siz hepsinden farklısınız varisim zamanı gelince her şeyi anlayacaksınız ama daha zaman var ben şimdi bir gökyüzü hayvanı kılığına gireceğim ve herkes sizin gökyüzü krallığından olduğunuzu düşünecek " o sırada yaşlı kadının söyledikleri aklıma geldi saklamalısın karşına çıkacak olanı...o saklanır zaten  iyide neden saklıyorum hiçbir şey anlamadım burada bana ait olan bir şey var  anladığım üzere ve her neyse onu almadan gitmeyeceğim.

krallığın büyüsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin