[4]

19 1 0
                                    


Bazen düşünüyordum. Aslında korktuğum karanlık mıydı yoksa karanlıktan beslenen canavarlar mıydı? Sanırım her ikiside. Çünkü karanlığın sadece varlığı bile bu canavarlara besin olmaya yeterdi. Ama bu karanlığın suçu muydu? Ya karanlık da tıpkı aydınlık gibi ona verilen görevi yerine getirmeye çalışıyorsa ya sırf ona bahşedilen renk yüzünden olmak istemediği bir amaca hizmet ediyorsa. O zaman karanlığın tek suçu siyah olmak mıydı? Zift olmak mıydı? Işıktan yoksun olmak mıydı?

Karanlıktaydım. Öyle bir karanlıktaydım ki saatlerdir altında durduğum güneş bile gölgesini benden esirgemişti. Fakat biliyordum ki eğer biraz daha burada saklanmaya devam edersem gölgeyi geç güneşin dahi adını hatırlamayacaktım. Titredim. Kollarımı kendime sardım ve bütün bu olup bitmemiş felakete karşı gözlerimi daha sıkı yumdum. Yaklaşık üç saattir tepemi bir karabasan gibi örtmüş bir kayalığın altında gizlenen sığınakta Aden'i bekliyordum. Bulunduğum yer tam olarak toprağın altıydı fakat işlenmiş birkaç malzemeyle sığınak haline getirilmişti .Daha çok titredim. Ama güçlü olmalıydım. Aden gelince beni böyle görmemeliydi.

İsmini söyleyince yüzümde buruk bir gülümse oluştu. Sahi ya biz evlenmiştik. Hemde ne evlenme ama diye geçirdim içimden. Sol gözümden acının resmiyeti olarak bir gözyaşı döküldü. Ellerim dirseklerimin altında yumruk haline geldi. Sıktım, sıktım ve tırnaklarım avuç içime batıp içimdeki acıyı ellerime yönlendirene kadar durmadım. En sonunda ellerimde hissettiğim yoğun acı ağzımdan ufak bir inilti çıkarttı ve avuç içlerimi açtım. Orada gördüğüm kan lekeleri acıyı unutturmak yerine kanlı sahneleri tekrar aklıma düşürdü.

Boğuluyordum. Bu mağaradan hiçbir farkı olmayan sığınak ise daha çok üstüme geliyor ve iyi hissetmeme hiçte yardımcı olmuyordu. Fakat bana yardımcı olmayan biri daha vardı. Yan tarafımda sessizce oturmuş kılını dahi kıpırdatmadan büyük bir dikkatle ve ciddiyetle gözlerini yere dikmiş olan Kraliçe Gaia. Kalbim, bu donuk ve sabit görüntüyle pompalamakta olduğu kanı içinde biriktirmeye başladı. O kan bir nehir olup gözlerime aktı ve yaşlar halinde gözlerimden boşaldı. Hıçkırdım. Tüm bu yaşananların ve olanların sorumlusu benmişim gibi sarsıla sarsıla ağlamaya başladım.

Canım hiç olmadığı kadar yanıyor herşeyin bir kabus olması için içten içe dua ediyordum. Kendime ne kadar güçlü olmam konusunda telkin versemde toparlanamıyor ve olanları kabullenemiyordum. Tek temennim Aden'in sağ salim dönmesi ve bizi bu delikten kurtarmasıydı.

Ben hala kendi güçsüzlüğümle başa çıkmaya çalışırken duyduğum sesle yerimde taş kesildim." Özür dilerim.", diye fısıldadı o ses. "Özür dilerim. Eğer başından beri sakladığım bu gerçeği Aden'e anlatmış olsaydım şimdi ne siz bu durumda olacaktınız ne de bu felaketler kapıyı çalmış olacaktı."durup titreyen ellerini birbirine kenetledi ve sanki yıllardır bir Kraliyet ailesi mensubu değilde küçük bir kız çocuğuymuş gibi dizlerini tamamen kendine çekip oturduğu yere iyice sindi. "Ares ve annen ben-." Devam etmesine izin vermeden "lütfen", diye fısıldayarak onu susturdum." Lütfen" dedim, "devam etmeyin." Çünkü midem kaldırmıyordu. Çünkü midem annemin evli olduğum adamın babasıyla birlikte olmuş olduğu gerçeğini gerçekten kaldırmıyordu. Ben, yanımdaki bu herşeyden haberi olan ve kimseye olanı biteni anlatmayan içine sinmiş ve gücünün farkında olmayan bir Kraliçe ve de onun saatler önce evlendiğim oğlu hem annemin hemde onun babasının yaşattığı pisliğin lekelerini ömür boyu üzerimizde taşımaya mahkum bırakıldığı gerçeğini sindirememiştik. Bunun ağırlığı ne benden ne de onlardan gitmiyordu. Gidemiyordu çünkü bu rezilliğin açtığı yara kabuk bağlaması imkansız bir deriydi.

Sustu. Öyle bir sustu ki dakikalar sonra konuşmasını istesem bile ağzını açmaya tenezzül edemedi.

Ağlamam durmuştu. Biraz daha sakinleşmiştim. Ancak istesemde Aden için endişelenmeden duramıyordum. Bir an peşinden gitmeyi bile düşündüm. Fakat sonra eğer peşinden gitmeyi düşünürsem Sera'yı bulsa da saklandığı yeri söylemeyeceğini ima ederek oturduğum yerde hareketsiz kalmamı sağlamıştı. Ellerimle başımı ovdum. En son Sera'yı o kargaşada İshak'ın aceleyle ambar deposuna soktuğunu görmüştüm. Bu yüzden biraz olsa da içim rahatttı. Gözlerimi kapattım ve başımı arkadaki duvara yasladım.

TANRI ELÇİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin