Motosikleti park ettikten sonra kaskı kafamdan çıkarttım, saçlarımı geriye doğru savurdum.
Geldiğim yerin kapısından içeri girer girmez hava değişimini fark ettim. Mekanın içindeki insanlar masalarda oturup kumar oynuyorlardı, birkaçı oynayanların etrafında toplanıp taktik veriyorlardı.
Büyük bir sokakta gibiydim. Bir futbol sahası genişliğinde fabrika denilebilirdi, ama içerisi bambaşka bir şehirdi. Bizim çöplüğümüz de denilebilirdi.
Mekana girişim, fark edilmişti. Çoğunluk selam verirken bazıları dükkanlarına geri giriyorlardı.
-Hoseok Hyung!
Sırtımdaki ağırlığı hissetmemle ellerim sırtıma atlayanın bacaklarından tuttu. "Uçur beni hadi!"
-Koskoca adamsın Jungkook." Kaydığını hissettim, belimle vücudunu yukarıya ittirdim. "İn üstümden."
-Olmazzz." Gülüyordu, halinden gayet memnun gibi gözüküyordu. Sırtımı yanımdaki duvara yasladım, bu şekilde onu duvarla kendi vücudum arasına almıştım. "İnmezsen sıkıştırırım."
-İyi aman be!" İndikten sonra ellerini birbirine vurdu, saçlarını geriye doğru attı. "Uzadı bayağı, kesmem gerek."
Cevap vermeden yoluma devam ederken bana seslenmeye devam ediyordu. Hızlı adımlarla yürüdüğüm için koşmak zorunda kalmıştı. "Hyung, dur, ne yaptın onları anlat."
-Sonra." Oflama sesini duydum, istifimi bozmadan devam ettim. "Gel ama yanıma özledim seni."
Arkamda kalırken elimi hafifçe yukarı kaldırdım. Klasik bir selam verme şeklimdi.
Yürüdüğüm sokağın en sonuna geldiğimde sola döndüm, beni daha dar bir koridor karşıladı. En sonuna kadar ilerledim ve karşımda duran kapıyı çalmadan açtım.
Kapı açılır açılmaz her zamanki gibi görüş açımı ilk masa kaplarken masanın arkasındaki sandalyenin boş olmadığını gördüm.
Klasikti.
Namjoon koltuğunda rahatça oturuyordu, Taehyung ise kucağındaydı. Taehyung'un gömleği hemen ayaklarımın dibinde diyebilirdim, Namjoon'unki yarı açıktı. Saçları dağınıktı ikisinin de, masanın üstündeki kağıtlar da pek düzenli denilemezdi.
-Gelmişsin.
Namjoon'un sözleriyle başımı sallarken hemen karşısındaki koltuğa oturdum. Taehyung ayağa kalkmıştı. "Gitsem iyi olacak."
Gömleğini hızlıca alıp dışarıya çıkarken kapıyı kapatmayı da ihmal etmemişti. Hızlıydı, tedirgindi. En son olanlardan sonra hızlı davranması normaldi. Gözlerimi devirdim.
-Hala senden korkuyor." Masanın üstündeki sigaradan bir dal alırken çakmağı arıyordu. "Tam olarak ne yaptığını anlatmadı ama hiç hoş karşılamadım."
Güldüm. Sırtımı iyice koltuğa yapıştırırken biraz da eğildim. "Hak etti."
-Belli." Çakmağın sesi tüm sessizliği bozmuştu. "Bir sonraki işe kadar dinlen. Odanı hazırlattım." Ayağa kalkarken istifini bozmadı. Sigarasından bir nefes aldı. "İstediğin bir şey var mı?"
-Yok." Başıyla onaylarken arkamı döndüm ve kapıdan dışarı çıktım.
Henüz gelen mesajı sormamıştım, yalan söyleyebilirdi ve ben bu riski göze alamazdım. Belli bir süre daha beklemeye karar vermiştim. Karşı taraf soyadımı biliyorsa illa başka mesajlar daha atacaktı, zekiyse oyun kurmasını bilirdi.
Odadan çıkarken karşımda Taehyung'u görmeyi beklemiyordum.
-Hoseok, şey lütfen kızma. Ben her şey için özür dilemek istedim. Düzelmeye çalışıyorum, deniyorum en azından." Bakışlarını kaçırdı. "O günden sonra Namu ile aranızı bozdum sanırım. Hepsi benim hatam. Tekrar özür dilerim." Konuşmama fırsat bile vermeden tekrar Namjoon'un yanına girdi.
Namu mu demişti o?
Güldüm. Gerçekten de parmağında oynatıyordu.
Odamın hazır olduğunu söylemişti ama ben odamın aksi yönüne, Jungkook'un odasına doğru ilerledim. Düşünmüyordum, sadece yürüyordum. Düşünmek şu anlık kafamı yormaktan başka bir işe yaramazdı.
Kapının önüne geldiğimde yine tıklatmadan içeri girdim. Jungkook yatağında yatmış, dizindeki bilgisayardan bir şeylere bakıyordu. Beni görünce hafifçe doğruldu.
-Hızlı geldin hyung." Bilgisayarı yatağın kenarındaki masaya koyarken yorganı ayaklarıyla itti. "Neler yaptığını anlatman gerek. İki haftadır yoksun, özledim."
Kapıyı kapatıp yanına doğru ilerlerken masanın yanındaki sandalyeyi yanına çektim. Oturup ayakkabı bağcıklarımı çözdüm, ayaklarımı yatağa uzattım.
-Her zamanki işler Jungkook.
-Yaaaa..." Yatakta bağdaş kurdu, ellerini çenesinin altına yerleştirdi. "Bir dahakine ben de geleceğim." Gözlerimi gözlerine diktim.
-Sen uslu uslu oturmaya devam edeceksin." Dudaklarını büzdü. Çenesindeki elinin biriyle bacaklarımı sallamaya başladı. "Ama neden ki hyung? Ben de yanında olmak istiyorum artık. Hem artık işler çoğalıyor, illa adam eksiği olacaktır. İşin bir ucundan ben de tutayım."
-İşler çoğalıyor?" Kaşlarımı çatarken sormuştum, iki hafta uzun bir süreydi ve bir şeyleri kaçırmış olma ihtimalim vardı elbet.
-Ah tabi, sen büyük adamlarla uğraşırken burada birkaç şey oldu." Elini ensesine attı, gözlerini kıstı. Söylemekle söylememek arasında gidip geliyor gibiydi. "O gıcık ruhsuz da Namjoon Hyung'un isteği üzerine hesaplama kısmına girdi. Orada çalışacak." Gözlerimi devirdim. Hiç şaşırmamıştım. Beni şaşırtan, onca olaya rağmen hala burada kalma yüzsüzlüğünde olmasıydı.
Jungkook da bu durumdan pek memnun değildi. Taehyung'la yaşadıkları göz önünde bulunduğunda normaldi. İğrenç bir durumdu.
Jungkook onu affetse bile ben asla affetmezdim.
Yapılanları unutmazdım, kin tutmak doğamda vardı. Bana yapılan yanlışlar, katbekat geri iletilirdi. Hiçbir zaman geri adım da atmazdım.
Bu şekilde büyümüştüm, değişmem imkansızdı.
-Bir de..." dedi Jungkook. "Namjoon hyung demir alım satımı için anlaşmış. Şeyle..."
-Kiminle?" Söylememesi sinirimi bozuyordu ama Jungkook böyleydi. Tedirgin olduğu şeyleri söylemeye korkardı.
Namjoon genellikle çok fazla anlaşma yapmaz, tek başına halletmeye çalışırdı. Yaptığı kişi her kim ise, ya çok para getiriyordu ya da gerçekten önemli biriydi.
-Kim Seokjin'le...
Duyduğum isme tepki vermemeye çalıştım. Ama tepkisizlik imkansızdı. Zorla yutkunurken telefon bildirim sesim odayı kaplamıştı. Yavaşça cebime yöneldim, telefonu açtım.
Gönderen xxx:
Namjoon'un yaptığı iş birliği sadece işbirliği değil, düşünsen iyi edersin.
Benimle buluşmak da bir cevabı öğrenmek demektir. Bekliyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Trouvaille
FanficHayatı boyunca Kim Namjoon tarafından yönlendirilen Jung Hoseok; en çok aradığı kişinin o olduğunu bilmeden aşık olmuştu.